Üçüncü Yol üzerine birkaç söz daha söyleyelim. “Üçüncü Yol” tartışmalarının yoğunlaşmasından bu yana kimi kişi ve çevreler Üçüncü Yol’u bir dönemin iki kutuplu dünyasında ve soğuk savaş ortamının hüküm sürdüğü koşullarda “sosyalizme gitmek” için “az gelişmiş” ülkelere önerilen “kapitalist olmayan” ya da “sosyalist eğilimli kalkınma” yoluyla karıştırmalarıdır.
“Üçüncü Yol” her şeyden önce mevcut koşullarda, “kendine göre” barış, adalet, özgürlük, eşitlik ve ekonomik olarak kendi kendine yeten bir mücadele yoludur. Öncelikle hemen şunu söyleyip konumuza dönelim: “Kapitalist olmayan kalkınma yolu” ya da “sosyalist eğilimli” mücadelenin başarısı ancak, “sosyalist dünya, gelişmiş kapitalist ülkelerin işçi sınıfı ve ezilen halkların ulusal kurtuluş hareketlerinin desteğini almayı” zorunlu koşuyordu. Yani sosyalist ülkelerin başta ekonomik olmak üzere her türlü desteğini var sayıyordu. O günkü koşullarda bile bu yolun doğruluğunu, yanlışlığı tartışma konusuydu.
Vurgu yapmak istediğimiz şey; “Üçüncü Yol”un “asla” kapitalist olmayan kalkınma” yoluyla karıştırılmamasıdır. Üçüncü Yol, “kapitalist olmayan kalkınma yolunun” yürüttüğü mücadelenin klasik anti emperyalist içeriğini taşıdığı halde, ama günümüz dünyasının adil ve demokratik oluşumlarının ne olması gerekliliğine göre de yeni bir anti emperyalist olguyla donanmış olarak halkların önüne gelen bir mücadele yoludur.
Üçüncü Yol sadece ezen sınıf ve grupların hegomonik yapılarına karşı koymakla kalmayan, aynı zamanda kendi içinde oluşabilecek her türlü “iktidar egemenliğine” de karşı çıkan, anti demokratik basınçları etkisizleştirmeye çalışan ve bizzat halkın örgütlenmesine dayanan demokratik bir varoluştur. Deyim yerinde ise; yeni tip bir Sovyet örgütlenmesine benzeyen ama içerik olarak onu çok zenginleştiren bir halk örgütlenmesidir de denilebilinir.
Konumuza dönersek: Üçüncü Yol; emperyalist ve kapitalist sisteme karşı duran, adil ve sömürüsüz bir dünyanın yaratılması için kendi özgün özelliklerine dayanarak ve halkın bizzat yarattığı örgütlerle yaşamı örgütleyen ekonomik, sosyal, politik ve sosyo-psikolojik oluşumdur diye tanımlanabilir. Kendi dünyamızla ve mevcut koşullarda “Üçüncü Yol”un ne anlama geldiğini konuşursak; her şeyden önce CHP de dahil olmak üzere tüm rejim partilerinin bugünkü duruşları ile “Üçüncü Yol”un oluşması için “kalıcı” bir birliktelik kurulamaz. Toplumun demokratikleşmesine inananlarla yürümek zorunluluğu Üçüncü Yol’un “elif-be”sidir.
Söz konusu partilerle kurulacak şeffaf olmayan diyaloglar ve “rantsal” bağlar Üçüncü Yol mücadelesini daha başından güdükleştirir ve zaafa uğratır. Bu nedenle yapılan yanlışlar ve oluşan bünyesel hastalıklar her şeyden önce on yıllardır verilen mücadele sonucu “kendisi olmuş Kürt Alevileri” ve AKP’ye çoğu zaman oy veren ama günümüzde AKP’nin düşüncesinden uzaklaşmaya başlayan Kürtleri konum ve düşünce kaybına uğratır.
Mücadeleler sonucu oluşmuş direngen “Kürt sosyo-psikolojik” konumları zedeler. Kürt halkı ve demokrasi güçlerinin on yıllardır verdiği mücadele sonucu elde edilen tüm kazanımlar Üçüncü Yol’un adeta uzun menzili ve geliştirilmiş “füzesini” oluşturur. Her türlü (yakın ve uzak) gerici hedefleri vuran demokratik temel kazanım budur. Kuşkusuz Kürt halkının ve demokratik güçlerin kazanımları çok çeşitli ve çok yönlü yapılardan oluşmaktadır. Demokratik siyaset bunun önemli bir gücüdür. Eğer mantıksal benzetmeye devam edersek “demokratik siyaseti” “karada” hareket eden modern bir otobüse benzetmek olasıdır. “Füzeden” sonra en önemli mücadele aracı budur. Bu otobüsün “modern” bir yapıya kavuşması için seri ve çok yönlü manevra yapması önem taşır. Aksine bu aracın hantallaşması, köhneleşmesi ve bir “kağnı arabasına” dönüşmesi olur. Bunun için de “yeni teknolojiyle” donanmak ve bu teknolojiyi ustalıkla kullanabilen politik ustalara ihtiyaç vardır. “Ustaların” yetiştikleri yer de kendisi olmuş “halk tarlasıdır.”
Halkın özgücüne ve özgün çalışmasına dayanan “yoğunlaşmış emeğin” yaşamla yaratıcı bir şekilde buluşmasını sonucu doğan değerlerdir. İşte tam da bu noktada “ben sokakları temizlerim” uyarısının ne anlama geldiğini kavramak gerekir. Özetle “emek mücadelesinin” Kürt halkının mücadele kazanımlarıyla buluşması için ve örgütlenmesi için Kürt emekçilerinin kendine özgü mücadele yöntemleriyle sendikalarda ve meslek örgütlerinde örgütlenmeleri zorunludur.
Türkiye emek hareketinin birikimleri ile Kürt özgürlük hareketinin kazanım ve tecrübeleri yeni bir sentezle birleştirilerek Üçüncü Yol örgütlenebilir. “Halk meclisleri” bu değerlere dayandıkları ölçüde “halklaşır”, “Sovyetleşir”. Özellikle demokratik kurumların kendi kendine yeter duruma gelebilmeleri için emek hareketinin çabaları ve Kürt halkının direngen mücadelesinin diyalektik bir biçimde buluşmaları Üçüncü Yolu yaşamla buluşturacaktır.