Hüseyin Ozan
İnsan, insanlık tarihinin en uzun süreçlerini söz konusu çağın kemaletine karşılık düşen bir düşünsel-toplumsal kolektiviteyle yaşamıştır. Toplumsallık, ahlaki-politik bir gerçekleşimi, komünaliteyi ifade eder. Toplumsal beden; fikriyatı, inancı, anlam dünyası, yaşam biçimi, kurumsallaşmaları, özyönetim ve özsavunmasıyla bütünlüklü bir gerçekleşimdir. Toplumsallık; insanın doğası, kendini var ediş biçimi ve komünaliteyse tahakküm ve gasp temelli cinsiyetçilik, sınıflaştırma, atomize edilerek düşürülmüş insan gerçeği insanın doğası ve kendini var ediş biçiminin çiğnenmesi anlamına gelmekte, karşımıza iktidar olgusunu çıkarmaktadır.
Tahakküm eden sınıflar azami gasp ve talan için tahakkümlerini olabildiğince derinleştirme ve merkezileştirme eğilimindedirler. Tahakküm ve gasp, iktidar kliklerinin ortak motivasyonu ve ittifak gerekçesidir. Çelişki ve ittifakları “çıkar ilişkileri” temelinde ve tahakküm edilenler aleyhinde gerçekleşmektedir. Çıkar kavramı kirli bir kavramdır ve hak kavramıyla özdeş değildir. Cümle insan ve varlıkla ilişkilenme biçiminde hak kavramı ve manası esas alınmalıdır. Varlığın, var olmaktan kaynaklı hakları vardır, bu haklar tartışılamaz, devredilemez ve gasp edilemezdir. Hak teslimi ve talebinde belirleyici olan güç ilişkileri değil, Razılık-Rızalık ilkesidir. Cümle insan ve varlıkla ilişkilenme biçimimiz rıza temelli olmak zorundadır ki bu zihniyet ve pratiğin yaşamdaki karşılığını “rıza hukuku” olarak kavramlaştırabiliriz.
Seslenişimiz daha çok içe yöneliktir. Zira yaşamakta olduğumuz demin sorunları, ihtiyaçları ve cevap olabilme zorunluluğu vardır. Rızasız yolun çağımızdaki gerçekleşim biçimi olan kapitalist tahakküm kendini milliyetçi ideoloji ve ulus devlet olarak örgütlemiş, en katı ve merkeziyetçi biçimiyle tek tipçi siyaset ve politikalarla yoğun, sistematik bir şiddet temelinde bu toprakların halklarına dayatılmış, bu bağlamda Alevi toplumsallığı da çözülme sürecine sokulmuştur.
Tek tipçi politikalarla yok edilmeye çalışılan ve savunmaya çalıştığımız şey, Yol ile ifadesini bulan önermeler bütünüdür, Yol’umuz üzerinden vücuda gelen tarihsel-toplumsal gerçekliğimizdir. O halde Yol ve tarihsel-toplumsal gerçekliğimizle güçlü biçimde buluşmak, Yol’un önermeleri temelinde toplumsal bir yaşam biçimiyle kendimiz olabilmek, buna uygun düşen örgütlenme biçimlerine ulaşabilmek esas olmalıdır. Teknik boyutu tartışmaya muhtaç olmakla beraber yaratabileceğimiz örgütlenme biçimleri tarihsel-toplumsal kurumlaşmalarımızı esas alan, besleyen, savunan, işlevsel kılmayı amaçlayan rıza meclisleri biçiminde olmalıdır.
Yol’un temel önermeleri ve kurumlaşmaları üzerinden vücuda gelen toplumsal bedenleşme en güçlü örgütlenme modeli anlamına da gelmektedir. Ocak sisteminin içerdiği musahiplik, rayberlik, pirlik-analık kurumlarıyla adeta ilmek ilmek örülen ve “iktidar olgusuna yer vermeyen rızalaşma esaslı toplumsal bir modeldir.”
Tahakkümcü modernitenin ideolojik manipülasyonlarını aşmak, Raa/Reya Heqi-Alevi Yolu’na modernizmin aklı ve gözlüklerinden bakmayı bırakmak, sosyal bilimlerden azami istifade ederek tarihsel bütünlük ve toplumsal mücadeleler bağlamından bakıp görebilmek zihin dünyamıza vurulan kelepçelerden kurtulmak anlamına gelecek, doğru ve bütünlüklü duruşumuza önemli katkılar sunacaktır.
Aleviler; inkar, tahakküm, asimilasyon, göçertme ve katliam dolu bir yüzyılı yaşadı, yaşıyor. Alevileri, birçok inanç kimliğini, halkları tek tip iktidar alanı yaratmaya odaklı politikalarla yok etmeye çalışan beyaz ve yeşil faşist iktidar klikleri tek tipçi politika ve şiddet biçiminden vazgeçmedikleri gibi manipüle ettikleri kitlelere bu politikaları daha yoğun bir şiddetle uygulayabilecek klik olduklarını kanıtlama yarışıyla iktidar olmaya, iktidarlarını kalıcı kılmaya çalışmaktalar.
Cumhur ve Millet İttifakı olarak kamplaşmış, Cumhuriyet’in ikinci yüzyılında da azami emek sömürüsü, ekolojik yıkım, derinleştirilmiş cinsiyetçilik ve halklara şiddet vaat etmekteler. Bu yıkım ve şiddet sarmalında tükettikleri halklardan olan Alevilerden de sopa ve havuç politikalarıyla oy talep etmekte fakat toplumsal-demokratik haklarına dair en ufak bir vaatte dahi bulunmamakta, en fazla harami sofrasında kırıntılar önermekteler.
Bu yaklaşımlarının temel nedeni, Alevi halkların Yol’un temel ilkeleriyle karakterize olmuş kapsayıcı bir örgütlülük biçimine ulaşamamış olmalarıdır. Kuşkusuz ki Alevilerin bir direnci, mücadelesi ve talepleri vardır fakat sistematik şiddet ve asimilasyon politikalarından taviz verilmiyorsa dönüp kendimizle yüzleşmemiz gerekiyor demektir. Yol’un bağlayıcılığına, temel ilkelerine, modernizmin ideolojik sızmalarına, tarihsel-toplumsal hakikatimizle buluşmanın yakıcılığına göndermelerimiz bu nedenledir.
İdeolojik motivasyonunu ve tüm kurumlaşmalarını toplumsal-inançsal varlığımızı yok etmeye odaklamış iktidar kliklerinin yedeğine savrularak, oralarda manipüle edilmeyi ehvenişer sayarak ne kadar tutunabilir, toplumsal haklarımızı ne kadar savunup kazanabiliriz?
Aleviler olarak çıkar değil, hak temelli bir mücadelenin bileşeni olmak zorundayız. Alevilik vardır, Alevilik haktır diyorsak hak, var olmaktan kaynaklı ve cümle varlık ve cümle insan içinse hak temelli bir yaşamın inşa mücadelesinde yer almak her Alevi’nin sorumluluğu olmalıdır.
Çatıştıran, ayrıştıran, ötekileştiren, ideolojisini ve tüm programını tahakküm, gasp ve yıkım üzerine inşa eden zihniyet ve oluşumları karşısında; barıştıran, buluşturan, ortaklaştıran, rızalaştıran, özgürlükçü ve eşitlikçi yarınları inşa etmeyi esas alan Üçüncü Yol bir zorunluluktur. Üçüncü Yol, Emek ve Özgürlük İttifakı olarak seçenekleşmiş, tüm mazlumların, razı edilmeyenlerin, hak talep edenlerin buluştuğu bir platform olarak vücuda gelmiştir. Demokratik, yaşanabilir bir ülkeye en çok ihtiyacı olan halklardan biri olarak Aleviler talep ve önermeleriyle, özgün-iradi örgütlülükleriyle bu platformda buluşarak, güçlendirerek hem yarınlarını kurtarabilecek hem de hak bir duruş ve tutumun sahibi olabileceklerdir.
Aşk ile…