Abdullah Öcalan’a dönük görüş yasaklarını değerlendiren Avukat Emran Emekçi: durumu ‘Hile-i Şerriye’ye benzetti
Uluslararası güçler, PKK Lideri Abdullah Öcalan’a dönük 9 Ekim 1998 tarihinde kapsamlı komplonun startını verdi. Tarihe “uluslararası komplo” olarak geçen sürecin fitilinin ateşlenmesi üzerine o dönem Suriye’de bulunan Abdullah Öcalan, yönünü Avrupa’ya verdi. Bu adımıyla Kürt sorununu demokratik zeminde çözümü ve konunun uluslararası arenaya taşınmasını hedefledi. Ancak Abdullah Öcalan’ın siyasi sığınma talebine dair yaklaşık 4 ayı bulan tüm girişimleri sonuçsuz kaldı. NATO ülkelerinin başını çektiği küresel güçler, 15 Şubat 1999’da Abdullah Öcalan’ı Türkiye’ye teslim etti. Abdullah Öcalan, söz konusu tarihten bu yana özel dizayn edilen İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde tutuluyor.
Asrın Hukuk Bürosu avukatlarından Emran Emekçi, müvekkilleri Öcalan’ın 24 yıllık tutukluluk süresinde karşı karşıya kaldıkları hukuksuzlukları ve buna karşı uluslararası kurumların tutumunu değerlendirdi.
Ağırlaştırılmış tecrit
Av. Emekçi, 1999-2005, 2005-2015 ve 2015-2022 tarihleri arasında 3 ayrı tecrit politikasının yürütüldüğünü ifade etti. Emekçi, bu sürece dair şunları söyledi: “AKP’nin iktidara geldiği 2002 tarihine kadar diyaloglar, görüşmeler vardı, barış süreci vardı, barış gruplarının gelmesi gibi bir hava oluşmuştu. 2003’ün Şubat ayına kadar üç ay boyunca avukat ve aile görüşüne yine telefon görüşlerine izin verilmedi. Mutlak tecridin prototipi bu süreçte uygulandı. İlk üç aylık kesintisiz tecritten sonra 1 Haziran 2005 yasaları denilen ‘Öcalan yasaları’ dedikleri bir döneme geçildi. 2005-2015 arası dönemki tecrit ağırlaştırılmış tecrit olarak değerlendirebiliriz. Ağırlaştırılmış tecrit 2005-2015 yılları arasındaki dönemdir. Bugünkü tecrit mutlak tecrittir. Bu durum aynı zamanda zamana yayılmış bir idam politikasıdır.”
2015 sonrası mutlak tecrit
İmralı’daki tecridin hukukla izah edilemeyeceğini ve Abdullah Öcalan’a “rehine hukuku” uygulandığını söyleyen Emekçi, AKP’nin iktidara gelmesinden sonra Abdullah Öcalan’ın, “Demokratik Katılım Yasası’ çıkarın, biz bütün güçlerimizle gelip silahları bırakıp, Demokratik Cumhuriyete katılalım” önerisinde bulunduğunu hatırlattı. Emekçi, AKP’nin bu öneriye “pişmanlık yasası” ile cevap verdiğini belirtti. Emekçi, “2005 yasasıyla tecrit daha da ağırlaştırıldı; Öcalan’ın kitap okuduğu bir kütüphane odası vardı. O kütüphaneyi aldılar. Kitap okumasından tutalım görüş haklarına, hücre cezaları gibi cezalar verildi. Ölümle tehdit edildi o dönemde. 27 Temmuz 2011’de avukat yasağı geldi. Avukat görüşmelerinin tamamen kesildiği dönem 27 Temmuz 2011’dir. 2022 yılına kadar sadece 5 avukat görüşmesi yapılmış. Yani 11 yılda beş avukat görüşmesi yapılmış. O da 2019’da açlık grevlerinin etkisiyle, toplumsal duyarlılıkla gelişen bir durumdu. 2014’ten sonra ise aile görüşü yaptırılmamaya başlandı. 11 yılda sadece 2 kere aile görüşü gerçekleşti. Çözüm sürecinde de aile ve avukat görüşü yaptırılmadı. Sonrasında heyetlerin kesilmesiyle tam ve mutlak tecride geçtik” diye konuştu.
‘Hile-i şer’iye devam ediyor’
Kesintili telefon görüşmesi sonrası görüşmelerin engellenmesine “disiplin cezaları” gerekçe gösterildiğini aktaran Emekçi, “Haber alamama sistematik bir şekilde uygulanıyor. Her ay aynı gerekçelerle mahkeme kararını sadece tarihlerini değiştirerek kopyala yapıştır şeklinde üç ayda bir tekrarlıyorlar. Kararların gerekçesini bize tebliğ etmiyorlar. Hukuki bir hile var. Osmanlı’da bu duruma ‘hile-i şer’iye’(Şekil bakımından hukuka uygun bir işlemi vasıta kılarak yasaklanmış bir sonucu elde etmek amacıyla yapılan muamele) diyorlar. Buna hukuki tecrit diyoruz. Yani burada hukuka karşı da bir tecrit uygulanıyor.” şeklinde konuştu.
‘Üçüncü yol’
AKP’nin tecrit politikasının her alana yayıldığını ve özgürlüklerin rafa kaldırıldığı otoriter bir sistemin hayata geçirildiğini söyleyen Emekçi, “Cumhur İttifakı’nın ve Millet İttifakı’nın zihniyet ve programına bakın; Kürt meselesinin çözümü diye bir şey yok. Geriye kalan tek seçenek ‘Üçüncü Yol’ ittifakıdır. O halde biz toplumsal güçler, bu iradeyi ortaya çıkaracağız. Kürt sorununun demokratik anayasa çerçevesinde çözümünü sağladığında bu sorun çözülür.‘Üçüncü Yol’ seçeneğinin içerisinde sadece Kürtler yok. Bu seçeneğin de yüzde 30’lara gelmesi gerekiyor” diye kaydetti.
Kaynak: Ergin Çağlar/ İstanbul-MA