DEM Parti Ankara Büyükşehir Belediyesi Eşbaşkan Adayı Gültan Kışanak ile konuştuk. Kışanak, ‘DEM Parti’nin Ankara çıkışı, bu tekçi ve kutuplaştırıcı siyasete karşı halklarımıza ve tüm toplumsal kesimlere diyalog kurma ve farklılıklarımızla bir arada yaşama davetidir. Kürt sorunu konusunda çözümden, barıştan ve demokratik yaşamdan yana inisiyatif alma çağrısıdır. Kamuoyuna yaptığım ilk açıklamada ‘Diyarbakır’dan Ankara’ya oradan dört bir yana toplumsal barış köprüleri kurmak için yola çıktık’ demiştim’ dedi
Hüseyin Kalkan
Gültan Kışanak’ın sadece adaylığı bile 2024 yerel seçimlerinin demokratikleşmesini sağladı. Kampanya yapması için imkan tanınmadı, hatta oy kullanmasına bile izin vermiyorlar. Bütün bu büyük anti-demokratik uygulamalara rağmen onun adaylığı Türkiye’de siyasetin bir parça demokratikleşmesini sağladı. Bu sistemin ve iktidarın demokratikleşmesi değildi; halkın, kadınların ve Gültan Kışanak isminin etrafında yarattığı bir demokratikleşmeydi. Bu Türkiye’yi demokratik bir ülke, Kurdistan’ı özgür yapacak. Gültan Kışanak’ın sorularımıza verdiği yanıtlar bu özgürlüğe gidişin yol haritası gibi. Bu seçimin en dikkat çeken adayının sorularımıza verdiği yanıtları şöyle:
- Neredeyse bütün kıtalarda görkemli bir Newroz yaşadık. Bunun sürece etkisini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Newroz’un tarihi ve güncel anlamı hiç bu kadar örtüşmemişti. Newroz, tarihsel olarak hem zulme karşı direnişi hem de yeni bir dönemin başlangıcını ifade eder. Bu sene Newroz alanlarını dolduran milyonlar, sandığı beklemeden iradelerini beyan etti. Kayyumlara karşı halk iradesi sel oldu, alanlara aktı. Dayatılan savaş politikalarına karşı güçlü bir çözüm ve barış iradesi ortaya çıktı. Halk, 2013 Newroz’unda okunan çözüm iradesinin arkasında olduğunu bir kez daha en güçlü şekilde haykırarak tecride karşı net bir duruş sergiledi. Bu net duruş, ortaya çıkan bu siyasi mesajlar ve halk iradesi seçimlere yansıyacaktır. Pazar günü halkın Newroz coşkusuyla sandığa gideceğine ve oyunu kendisi için kullanacağına yürekten inanıyorum. Seçim bir partiye, bir adaya verilen oyun ötesinde çok büyük bir anlam içeriyor. Oyumuz düşüncelerimizin, tercihlerimizin, gelecek beklentilerimizin rengini açığa çıkartıyor. Oy verme işlemi birkaç dakikamızı alıyor ancak ortaya çıkaracağı sonuçlar, önümüzdeki bir dönemi etkiliyor. Halkımızın bu bilinçle hareket edeceğini, kayyumları durduracak, barışa giden yolun önündeki tecridi kaldıracak bir güç ve irade açığa çıkaracağını düşünüyorum.
Bazıları “Umut var mı?” diye soruyor. Umut bizim irademizdir. Umudu büyütmek için birliğini sağlamak, mücadeleyi büyütmek gerekir. Kürt halkı en zor koşullarda bile umudunu yitirmedi. Direnmenin, mücadele etmenin imkansız denilen zamanlarda bile nasıl yeni yollar açtığını yaşayarak öğrendik. Tarihimiz bize güç veriyor. Bir kez daha tarih yazan bir seçim daha geçireceğiz ve yolumuzu kendimiz açacağız.
Sekiz yıldan beri uygulanan çöktürme stratejisi, halklarımız nezdinde barış ve çözüm umutlarını yok etme amacı taşıyordu. Bu tür kapsamlı stratejiler için içeride ve dışarıda, belli kesimlerden, belli bir süre için “opsiyon” istenir. Bu süre içerisinde yapılan tüm yanlışlar, hatalar, hukuksuzluklar görmezden gelinir. Sekiz yıl boyunca bunu yaşadık. Tüm demokratik haklar askıya alındı, halkın iradesine kayyum atandı, Türkiye tarihinin en büyük siyasi operasyonları yapıldı, kumpas davalar açıldı, içeride ve dışarıda savaş dışında hiçbir seçeneğin konuşulmasına izin verilmedi. Ancak bu çıkmaz yolun sonuna gelindi. Yaşanan bu kadar baskıya rağmen barış ve çözüm umutları halklarımızın direnişinde hep yaşadı, kimse demokratik haklarından vazgeçmedi. Bu nedenle Newroz’da alanları dolduran milyonlar “Rabe DEM hat” dedi. Seçimden sonra bu mücadele daha güçlü sürdürülecek ve sonuç alacaktır. Şimdi sandığa gitme, iradesinin rengini sandığa yansıtma zamanıdır. Bu vesileyle tüm halkımıza, “Oyunu kullan, umudu büyüt” diyerek sandığa gitme çağrısı yapıyorum.
- Adaylığınızın Kürt sorununun çözümü noktasında anlamı nedir?
Ankara ile Diyarbakır’ın politik misyonunu yan yana getirerek Kürt sorununda demokratik ve barışçıl çözümün mümkün olduğunu göstermek istedik. DEM Parti’nin Ankara’dan aday göstermesi, uzun yıllardan beri yürüttüğümüz “ortak vatanda, eşit özgür yaşam” anlayışının politik pratik ifadesidir. Ankara, Cumhuriyet’in başkentidir; Diyarbakır da Kürt halkı açısından politik misyonu olan bir kenttir. Bu nedenle hep Diyarbakır’dan Kürtlere mesaj verilir. DEM Parti de Ankara’dan tüm Türkiye’ye “çözüm ve barış” mesajı verdi. Benim adaylığım etrafında Kürtlerin ve kadınların, özgürlük iradesini ve taleplerimizi gündemde tuttuk.
Merkeziyetçi sistemlerde başkentler santral görevi görür. Bu sistemde memleketin dört bir yanı ancak santral üzerinden birbiriyle iletişim kurabilir. Türkiye’de de katı merkeziyetçi sistemin tekçilik dayatması ve kutuplaştırma siyaseti sonucunda toplumsal iletişim kanalları tıkandı, toplumu bir arada tutan duygular giderek zayıflamaya başladı.
DEM Parti’nin Ankara çıkışı, bu tekçi ve kutuplaştırıcı siyasete karşı halklarımıza ve tüm toplumsal kesimlere diyalog kurma ve farklılıklarımızla bir arada yaşama davetidir. Kürt sorunu konusunda çözümden, barıştan ve demokratik yaşamdan yana inisiyatif alma çağrısıdır. Kamuoyuna yaptığım ilk açıklamada “Diyarbakır’dan Ankara’ya oradan dört bir yana toplumsal barış köprüleri kurmak için yola çıktık” demiştim. Bu uzun bir yol, seçim sadece bir aşama; seçimden sonra da başta kadınlar olmak üzere toplumsal barışın önündeki engelleri kaldırmak için hep birlikte mücadele edeceğiz.
- Amed deneyiminizi de göz önünde bulundurarak soruyorum. Belediye olarak Ankara’nın özgün yanları nelerdir? Ankara nasıl bir kent olacak?
Kentlerin de kimliği vardır. Ankara’nın bir sıfatı var ancak bu sıfatın altı boş. Sadece devletin üst düzey kurumlarının konumlanmış olması bir kenti başkent yapmaz. Cumhuriyet’in demokrasi ile buluşması, Ankara’nın da demokratik değerlerini ön plana çıkartan bu konuda çalışmalar yapan bir misyon edinmesi gerekir. Ankara’da Eşitlik Enstitüsü kurulması yönünde bir önerim var. Demokrasinin en temel ilkesi eşitliktir. Bu ülkede yaşayan farklı toplumsal kimlikler, tam yüz yıl boyunca “eşit yurttaşlık” mücadelesi verdi. Kadınların mücadelesi, eşit yurttaş olma mücadelesidir. Alevilerin, Kürtlerin mücadelesi, eşit yurttaşlık haklarını kapsayan, eşit yurttaşlık tanımı yapılmadı. Kadınların yürüttüğü mücadele sonucunda Anayasa’nın onuncu maddesine, cinsiyet eşitliğine ve devletin bu konudaki sorumluluğuna vurgu yapan bir fıkra eklendi ancak bu sorumluluğun gereği yerine getirilmedi. Cinsiyet Eşitliği Çerçeve Yasası çıkartılmadı. Tam tersine kadınların kazanılmış haklarına dahi göz dikildi, kadına yönelik ayrımcılık ve şiddet giderek arttı.
Anadilde eğitimin ve anadilin kamusal alanda kullanma hakkı önündeki engeller kaldırılmadı. Bu halk, oy hesaplarıyla iki kelime Kürtçe söyleyenleri de TBMM’de Kürtçe konuştuğu için mikrofonu kapatılanları da biliyor. Turistlere ve mültecilere anadilinde sağlık hizmeti alma hakkı tanınırken Kürt yurttaşların anadiliyle hastaneden randevu almadığını da biliyor.
İnanç özgürlüğünün önündeki engeller de kaldırılmıyor. Alevilerin eşit yurttaşlık mücadelesi, Kültür Bakanlığı’na bağlı bir müdürlükle durdurulmak isteniyor. Cemevleri kabul edilmiyor. Bu saydığım temel sorun alanları dışında başta engelliler olmak üzere o kadar çok alanda ayrımcılık ve eşit yurttaşlık sorunu var ki bütün bunların bilimsel olarak ele alınması ve ayrımcılığı önleyecek, eşit yurttaşlık haklarını geliştirecek bir çalışma yürütülmesi gerekir. DEM Parti, tüm yurttaşları kapsayacak şekilde eşitlik politikalarını hayata geçirmek ve toplumsal barışı kazanmak iddiasıyla Ankara’dan aday gösterdi. Diyarbakır, bu konuda zengin mücadele deneyimine sahiptir. Ekolojik, demokratik, toplumcu belediyecilik, yerel ve genel sorunların çözümünün anahtarıdır.
- Kentin çeperlerinde birikmiş olana kent yoksulları için önerileriniz var mı?
Ankara’da çok geniş alanlarda daha 60’lı 70’li yıllara kurulmuş gecekondu mahalleleri vardı. Aslında halk, kamunun yani kendisinin olan arazilere kendi evlerini yapmıştı. Halkın mahalleleri, kentsel dönüşüm adı altında arazi mafyasına peşkeş çekildi. Toprak mülkiyeti el değiştirdi. Halk, kendi arsaları üzerinde yapılan binalarda bir daire sahibi olmak için bile ayrıca para ödemek zorunda kaldı. Kentsel ayrışma derinleşti. Seçim sürecinin bence en çarpıcı yanı, ikiz adayların mal varlığının ortalığa saçılması oldu. Her ikisi de yoksulluğu yönetmek için tutamayacakları “destek” sözleri verirken ortaya çıkan mal varlıkları Ankara’nın nasıl bir rant sarmalında kaldığını gözler önüne serdi. Bu konularda söyleyecek çok söz var ama seçim kampanyasının sonuna geldik. Tek cümleyle durumu özetlemek istiyorum: Düşün halkın yakasından.
- Sizin adaylığınızı görmezden gelme tavrı çabuk aşıldı. Kampanyanın sonuna yaklaşıyoruz. Yürüttüğünüz kampanyaya dair neler söylemek istersiniz?
Ankara kampanyamız, DEM Parti’nin Üçüncü Yol siyasetine uygun bir kampanya oldu. Üçüncü Yol, orta yolculuk değildir. Üçüncü Yol, “Ne halleri varsa görsünler” tutumu değildir. Üçüncü Yol, birilerine kazandırma veya kaybettirme siyaseti değildir. Üçüncü Yol, kötü gidişata müdahale etmenin ve mücadele ile geleceğini yarınlara taşıyacak, halklarımızın birlikte öreceği barış yoludur. Üçüncü Yol, Kürtleri, kadınları ve emekçileri yok sayan, nesneleştiren, iradesini kabul etmeyen herkese karşı net bir irade yoludur. Üçüncü Yol, savaş ve kan siyaseti yapanlara karşı analarımızın beyaz tülbentleriyle yıllardın beri yürüdüğü barış yoludur. DEM Parti’nin Ankara kampanyası, kadınların öncülüğünde yürütülen ve tüm ötekileri siyaset sahnesine davet eden bir kampanya oydu. Başta kadınlar olmak üzere emeği geçen herkese teşekkür ediyor, yolumuz açık olsun diyorum. Bu kampanya çerçevesinde son bir görevimiz kaldı, emeğimize sahip çıkmak için 31 Mart Pazar günü sandığa giderek oyumuzu kullanacağız ve oyumuza sahip çıkacağız. Maalesef benim seçme hakkım gasp edilmiş durumda. Seçme ve seçilme haklarına sahip olmama ve yasal olarak oy kullanmam önünde hiçbir engel olmamasına rağmen bu seçimde “geçici ikametgâh” bahanesiyle oy kullanmama izin verilmiyor. Oysa bu ikametgâhı ben seçmedim, egemenlerin verdiği zorunlu ikametgâh emriyle Kocaeli 1 No’lu F Tipi Cezaevi’nde siyasi rehine olarak tutuluyorum.