Son bir yıllık ekonomideki düşük performansın Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’yle doğrudan ilişkili olduğu açık. Açık ama bizim gibi ekonomiye belirli bir mesafeden bakıp da değerlendirilenler için bu böyle. Gözleri ve gönülleri yalnızca kendi kimliği içinden dünyaya ve Türkiye’ye bakanlar için ise “dış güçler”, “dış düşmanlar”, FETÖ, PKK; vs. asıl nedenler.
Zaten kimlik siyaseti dediğimiz siyasetin de çıkmazı burada. Bir kere etrafınızda olan bitenlere kendi kimliğiniz ve kimliğinizin ima ettiği çıkarlar içinden bakmaya başlarsanız, diğerlerini göremezsiniz, diğerlerini de göremeyince içinde yaşadığınız toplumun gerçeklerinden koparsınız. Bu yalnızca AKP’lilere özgü bir durum da değildir kuşkusuz. Diğer partilerimizde de durum budur. O nedenle de Türkiye’de siyaset, içinde yaşadığımız toplumun gerçek taleplerini değil hangi siyasi mahallede iseniz o mahallenin gerçeklerini odaklanmış olduğu için sorunlara çözüm olamıyor.
Şöyle söyleyelim. Kimliğiniz kendi eviniz gibidir. Kilidi açıp içeriye girdiğinizde büyük bir huzur hissedersiniz orada. Her şey sizin bildiğiniz gibidir. Ailenizle birlikte yaşıyorsanız, işte bu babanız, bu anneniz, bunlar kardeşlerinizdir. Siz onları biliyor ve tanıyorsunuz, onlar da sizi tanıyorlar. Aynı dili konuşuyorsunuz ve büyük olasılıkla aynı inanca sahipsinizdir. Kimlik, yani eviniz sizin huzurlu mekanınız değil midir?
Ama kimlik aynı zamanda sizin “cehenneminiz” de olabilir. Öyle ya huzurla otururken, annenizin, babanızın ya da kardeşlerinizin sizden istediklerini bir düşünün. Onların “Öyle yapma şöyle yap!”larını bir düşünün. Huzurunuz bozulmaz mı? O nedenle de dışarıya çıkmak, diğer “ötekilerle” birlikte olmak evinizde kaçan huzurunuzu yeniden bulabilmenizin bir diğer yolu değil midir?
Ama günümüz toplumlarında sorun şuradadır ki kimliğinizden uzaklaşıp toplum içinde huzur ararken, bu kez de diğer kimliklerin sizin aradığınız huzuru bozacak dayatmalarda bulunmakta olmasıdır. “Başörtüsü takma!”, “Kürtçe konuşma”, “Öyle yazma!”, “Böyle düşünme!”, “İyi Müslüman ol!”, vs.
Huzurunuz bir kez daha bozulur. Siyasetin bugünün dünyasında “kimlik siyaseti” olarak ortaya çıkması, bütün toplumlarda bireylerin huzurlarının kaçmasına ve dolayısıyla barış yerine savaşın, uzlaşma yerine çatışmanın, yaratıcılık yerine biat kültürünün yaygınlaşmasına neden oluyor.
Bugünün Türkiye’sinde ise bu durum, bir yanda “İslami kimliğin”, diğer tarafta “seküler kimliğin” yer aldığı siyasi bir alan olarak ortaya çıkıyor. O nedenle de Türkiye’de siyaset alanı, içinde yaşadığımız toplumun gerçek taleplerini değil hangi siyasi mahallede iseniz o mahallenin gerçeklerini odaklanmış bir siyasi alan niteliğinde.
Öcalan ise şöyle diyor: Gidin, bütün mahallelere gidin! Bütün mahalleler sizindir! Diğer mahallelerdeki insanlarla bir olun, kaynaşın, onlara bütün diğer mahallelerin aslında tek bir mahalle olduğunu anlatın! Bu yeni mahallede, kimsenin kimseye karışmasının mümkün olmayacağını ve herkesin nasıl istiyorsa öyle yapmasının nasıl huzuru sağlayacağını anlatın! Kısacası gerçek demokrasinin ve gerçek toplumun böylelikle yaratılabileceğini anlatın!
Bu kavramdan hoşlanmıyorsam da “Üçüncü yol” dedikleri bundan başka ne olabilir ki?