Evrenin aklı, zihni, varlık gerekçesi ayrıştırmak üzerine kurulu değildir; özgürlükten, birlikten yanadır
Her varlık evrende bir uyum ve denge hâlini yaşar, görünür olur. Bu toplum ve doğa ile yâr olma ilişkisidir. Yâr olma uyum ve denge sarmalıdır. Bu sarmal halin bozulması, varlığın oluş koşullarından uzaklaşması anlamına gelir ki, bu rıza toplumuna karşı bir sapmadır.
Üçüncü yol hakikat ve özgürlük arayışında bir kapıdır. İktidarcı, devletçi yöntemin çizdiği alanın dışına çıkarak, farklılıkların özgür birliği temelinde var olmasıdır. Bu yol hakikat ve özgürlük yoludur, kültürel direniş hattıdır, insanlığın öz değeridir, demokratik damardır. Farklılıkların hak meydanında birbirleri ile ikrarlaşmaları, niyaz olmalarıdır. Bu meydanda “tek” olma hali kabul görmez, “birlenme” halidir. Can cana olma, varlığını, birliğini, dirliğini koruma hâlidir. Bu yöntem aynı zamanda alternatifini yaratma, çaresiz kalmama hâlidir. Bu yönüyle düşünüldüğünde Nuh tufanında aslında üçüncü yol hakikati vardır. Yeni bir yaşam için Nahak zihniyete karşı olan cümle canı gemisine mihman etmiştir.
Burada aslında yaşa ve yaşatı algılamamız gerekiyor. Bu hakikat doğanın düsturudur, bir bitki yaşarken başka bir canlıyı da yaşatıyor. Bu durum onun isteği veya arsuzu değildir, varlık koşuludur. Farklılıkların teklikten kurtulup özgür bir şekilde kendini bilmesi için var olması, gerekiyor. Var olma gayreti içinde olmayan görünürde olmaz. Hem teklikten, ötekilikten, her türlü baskıdan kurtulup, potansiyelini açığa çıkarması için mutlaka kendisi olması, kendisinin farkına varması gerekir. Bu aynı zamanda kendini bilmektir. Bu yönüyle üçüncü yol kısa süreli görünür olmak için bir araya gelme ilişkisi değildir.
Evrendeki her zerrenin bir anlamı, varlık nedeni, kainata katkısı, ilişkisi ve çelişkisi vardır. Evrenin aklı, zihni, varlık gerekçesi ayrıştırmak üzerine kurulu değildir; özgürlükten, birlikten yanadır.
Rızasız toplumun güçleri tüm uygarlıkları kendisi ile başlatır, kendisi ile bitirir. Kendisinin olmama halini kıyamet kabul eder. Kendisi dışında kalan tüm halkları çeşitli baskıcı yöntemlerle belleksiz, köksüz, zamansız, mekânsız kılmaya çalışır. Sürekli karşıtlık oluşturarak toplum kontrol ve denetim altına alınıyor. Bu gün Türkiye’de yaşatılan tam da budur. Devlet zora girdiğinde aleviler Maraş’ı, Çorumu, Sivas’ı, Gazi’ yi yaşar. “Ne yaptıysak devletin izni ile yaptık” diyen Sedat Peker’in Alevilere yönelik söylemleri, Alevi toplumu üzerinde korku iklimi yayarak, sistemin “ iyisi ve kötüsüne” muhtaç etmek, alternatifsiz bırakmaktır.
Karşıtlıklar üzerine kurulu sistem; ayrıştıran, koparan, korku salan, tahakküm oluşturan bir anlayıştır. Özgür insan ve rıza toplumunun binlerce yıllık komünal değerleri iktidarcı aygıt tarafından yok edilmeye çalışırken, rıza toplumu sürekleri kültürel direniş hattı ile “el ele el hakka” diyerek varlıklarını göstermeliler. Aslolan “birimiz hepimiz hepimiz birimiz içindir” ilkesidir. Kriz ve kaos dönemlerinde en sonuç alıcı korunma yöntemi toplumsallığı inşa etmek, cem olmaktır. Eğer bu Hakikatten taviz verilirse, varlık çemberinden kopma olursa; özne- nesne, madde-enerji, kadın-erkek, ruh- beden ayrıştırması olur. Bu ayrıştırma ne kadar derin olursa; iktidar aygıtları o kadar tahakküm kurar. Binlerce yıllık Aleviliğin kültürel direniş hattı, Aryenik damar “ iyi-kötü, onlar-bizler, ilerici-gerici, Türk-Kürt, Alevi- Sünni, ya o… ya da bu” ikilemine kurban edilemez.
Farklılıkların özgür birliği farklılıklara neler katacak? İnsanlık “ötekisiz” varlığını devam ettirmiş mi? Bu soruların cevapları özgür birlikteliğin kapısını da aralar. İnsan ötekisiz neye inanıyorsa sonuçta hakikati bulur bu evrenin sırrıdır. Bu bir taş, ağaç ya da bir nesne olabilir. Ötekisi ile var olan ötekisine bağlı ve bağımlı olur, aslında hem öteki yok olsun ister ama öteki yok olsa kendisi de yok olacaktır. Çünkü toplumun Hakikatten düşürülmesi ancak öteki algısı canlı tutularak gizlene bilinir. Türkiye’nin yaşadığı çıkmaz budur. Bu kaos ve kriz hali kendi içerisinde çeteleşmeyi, mafyayı da var eder.
Tarihin akışını değiştiren güçler dar sınıfsal güçler değil, daha çok rıza toplumu sürekleridir.