Kılıçdaroğlu “türban-helalleşme” taktiği ile, Erdoğan da “aileyi savunma-LGBTİ’yle mücadele” taktiği ile kamuoyunu meşgul ederken, önemli bir “atama” oldu. Cuntacı Turhan Feyzioğlu’nun torunu Metin Feyzioğlu Kuzey Kıbrıs’a Büyükelçi olarak atandı.
Bir süredir Erdoğan’ın Kıbrıs’ı “ilhak” etme planlarından söz ediyor olsam da, bu Metin Feyzioğlu dikkatimden kaçmıştı. Dün, MİT’in, evini Sabah manşetinden ifşa edip, hedef gösterdiği gazeteci Cevheri Güven’in son videosunu izleyince, Erdoğan-Feyzioğlu ilişkisi hakkında esaslı bir kronoloji ile karşılaştım. Güven kronolojiyi şöyle açıkladı: “17-25 Aralık meşhur yolsuzluk operasyonundan bir hafta sonra, 04 Ocak 2014’te Barolar Birliği Genel Başkanı Metin Feyzioğlu, Erdoğan ve o zaman da Adalet Bakanı olan Bekir Bozdağ ile görüştü. Yıkılmak üzere olan Erdoğan’la Ergenekon arasındaki ittifakın başlangıcı bu buluşmaydı.
Ertesi gün yani 5 Ocak’ta Erdoğan “Balyoz davasının yeniden görüşülmesini” destekleyen bir açıklama yaptı. Daha önce “ben bu davanın savcısıyım” demişti.
Feyzioğlu, bir gün sonra, yani 6 Ocak’ta Silivri hapishanesine gitti ve tutuklu Başbuğ, Tuncay Özkan ve Perinçek’le görüştü. İttifakın kurulduğunu bildirdi.
Bu görüşmeden de bir gün sonra, Roboski katliamından dolayı Genelkurmay Askeri Mahkemesi, haklarında soruşturma başlatılan o zamanki Korgeneraller Hulusi Akar ile Yaşar Güler hakkındaki soruşturmaya son verdi. Böylece önce Akar’ın, sonra Güler’in Genelkurmay Başkanlığı yolu açılmış oldu. Her ikisi 15 Temmuz darbesinin kilit isimleridir. İttifak hızla kurulmuştu.
Ve sonuçta, 7 Mart 2014’te de Başbuğ başta olmak üzere Balyoz davasının 33 sanığı da tahliye edildi.
Nihayet aynı yılın Haziran’ında Feyzioğlu Yüksek Savcılar ve Hakimler Kurulu seçiminde Erdoğan’a muhalif olanları da ikna ederek, daha sonra büyük yargı tasfiyesini yapacak olan kişilerin seçilmesini sağladı. Bir başka ifadeyle, Ergenekon adına Erdoğan’ın “tek adam” haline gelmesinde ve 15 Temmuz çakma darbesiyle Cemaat’in tasfiyesinde çok önemli bir rol oynadı.”
Ve Eylül 2014’de de MGK PKK’ye karşı çözüm sürecine son verecek olan “Çöktürme Planı”yla savaş kararı aldı. Bu asıl önemli tarih ne yazık ki, Cevheri Güven’in kronolojisinde yer almadı.
Faşist rejim on ay içinde kurulmuş oldu.
O günden bu yana Feyzioğlu AKP’nin yanındadır ve Erdoğan’la hem Ergenekon hem de MHP arasında ittifak ve Kürdistan’da savaş devam etmektedir.
Feyzioğlu’nun Yunanistan’la gerilimin had safhada olduğu ve seçime bir yıldan az kala Kuzey Kıbrıs’a “Büyükelçi” olarak tayin edilmesi belli ki, doğrudan bu ittifakın seçimlerle ilgili planlarının gereğidir.
Buradan tüm sistem içi muhalefete seslenmek isterim: Başınıza büyük bir çorap örülüyor. Ayağınızı denk alın. Hepiniz milliyetçisiniz ve Kıbrıs meselesinde iktidarın yanındasınız. Bu sizin Aşil topuğunuzdur. Ve Erdoğan sizi tam o noktadan vuracaktır. Onun seçim kampanyasının ana vuruşu da bu olacaktır.
Benim sezgilerime ve yaptığım durum analizine, bu arada Donbas’taki referandum ile Putin’in ilhak kararının Rusya yanlılarına verdiği ilhama bakarak tahminim şudur: (Senaryo olarak okuyunuz.)
AKP ve Ergenekon Metin Feyzioğlu’nu çok özel bir misyonla Kıbrıs’a gönderdi. Bu misyon gereği ilk adım olarak Kıbrıs’taki “Kapalı Maraş”a el koyacaktır. Daha önce Maraş’a bir çıkartma yapmıştı. Bunun BM kararlarına aykırı olmasından dolayı uluslararası tepkiler büyüyecek ve garantörlerden Yunanistan Türkiye’ye karşı harekete geçecektir. Savaş tehlikesi büyüyecektir. Erdoğan’ın zaten açıkladığı üzere, Feyzioğlu Kuzey’deki BM askeri misyonunun bölgeyi terk etmesini isteyecek, kriz iyice büyüyecektir. ABD’nin Kıbrıs Cumhuriyeti’ne karşı uyguladığı silah ambargosunu kaldırmasına misilleme olarak, Kuzey’e zaten gönderilen polis birliğine ve SİHA-İHA mevzilenmesine ek olarak 40 bin kişilik TSK mevcudu hızla arttırılacaktır. Seçime bir ya da iki ay kala belki de kanlı birkaç provokasyonla adadaki iki askeri gücün çatışma riski iyice tırmanacaktır.
İşte bu noktada Kuzey Kıbrıs’taki kukla hükümet, “bu durumda hiçbir devletin tanımadığı KKTC egemenliğini kendi başına koruyamaz, halkın can güvenliğini sağlayamaz, o halde ‘kendi kaderini tayin hakkına’ dayanarak bir referandumla Türkiye’ye katılma kararı almaktan, Türkiye’nin bir parçası olarak varlığımızı korumaktan başka yol kalmamıştır” diyerek, tıpkı Donbas gibi bir referandumla Türkiye’ye bağlanma kararı alacaktır. Bu operasyon için Metin Feyzioğlu’ndan daha “yetenekli” bir hukukçu ve provokatör bulunamaz.
Şimdi… Elbette Türk devleti Kuzey Kıbrıs’ın böyle bir referandumla aldığı kararı savaşı göze almadan uygulayamaz. Karşısında tüm NATO’yu ve AB’yi bulur. O nedenle bu karar seçimden sonra, tıpkı Güney Kürdistan “bağımsızlık referandumu” gibi büyük ihtimalle rafa kalkar. Ancak, Kuzey Kıbrıs’ın bu katılma kararını alması, seçim kampanyasında Erdoğan’ın şöyle konuşmasına yarar: “Bu kardeşinize oy verin, verin ki, yavru vatanımız emperyalist işgalden kurtulsun ana vatanına kavuşsun, şahsım yeniden Başkan olduğunda ilk işim Kıbrıslı soydaşlarımızın katılma kararını, tıpkı Putin kardeşim gibi onaylamak olacaktır! Unutmayın Altılı Masa KKTC’mizi Rum’a satmaya hazırlanıyor”…
Altılı Masa’nın altı liderine de soruyorum: Bu durumda ne yapacaksınız?
Yapacağınız hiçbir şey yoktur. Seçimi kaybedeceksiniz. Seçimin ertesi günü Erdoğan ya da diyelim ki Hulusi Akar-Hakan Fidan sizi Kıbrıs’ı ilhak edecek ve Yunanistan’la savaş sürecini yönetecek olan hükümete ortak olmaya çağırdığında, hepiniz “hem ağlarım, hem giderim” diyerek kendinizi Saray’da bulacaksınız. Aynı gün Türkiye de NATO’nun tehditleri üzerine kendini Şanghay İşbirliği Teşkilatı’nın kollarına atacaktır.
O nedenle şimdiden bu muhtemel “referandum ve ilhak” oyununun bir seçim oyunu olacağını, asla uygulanamayacağını ve uygulandığı durumda ise Türkiye’yi altından kalkamayacağı bir maceraya sürükleyeceğini açıklamak üzere kendinizi hazırlayın.
Ya Kürdistan muhalefeti?
Onlar ne yapacaklarını çok iyi biliyorlar.