“Dağlar, insanlar ve hatta ölüm bile yorulduysa, şimdi en güzel şiir, barıştır.” Demiş büyük usta Yaşar Kemal. Yaşam-umut dolu cümlesinden sonra kötü-kara kapitalist sistemin işlevsel aparatı ‘savaş’ ve uzantısı argümanlarının yarattığı kırımlardan ‘Barış’a giden yola dair bir değerlendirme yapmak çok zor olacak.
Ekolojik yaşamın önündeki en önemli engellerden biri savaştır. Sistem son yüzyılda egemenliğine devam edebilmek adına savaşları bir çözüm olarak kullanmış ve kullanmaya devam etmektedir. Savaşlar, kiminde ulus devleti inşa etmede, kiminde kazancı artırmada, kiminde de endüstriyel politikaları gerçekleştirmek ve bu politikaların devamlılığı için kullanılmıştır.
Doğaya, toplumsal yaşama karşı olan savaş ile dünya genelinde yarattıkları savaş, yöntem olarak farklılık gösterse de aynı grinin farklı tonlarıdır. Ulus devletten, aşırı kardan ve endüstriyalizmden beslenen kan emicilerin bir barışa ihtiyacı yok hatta barış karşıtlığı var. Sermayenin rengini ve konumlamasını değiştirmesi barışın, üçüncü yolun önündeki engellerden biri ve sadece ekolojik yaşamı ertelemek çabası olacaktır.
Karbon ayak izini ölçen, küresel iklim değişikliği ile ısınmayı antroposene bağlayan, her gün yeni bir kandırmaca ile ekoloji mücadelesini baltalayan, yarıştıran, çatıştıran, karşıtlıklardan beslenen bu sömürü ve talan sistemini doğru tanımlamak bizleri çözüme hızlıca götürecektir. Bu tespit doğru konmadığında çözümün eksik kalmasına neden olacaktır.
Romantik, liberal ve sistem içi bir yaklaşıma sahip akıl, barışın yaşamsallaşmasına engel olmaya devam edecektir. Sömürünün önünü açan bir yumuşamaya (sürdürülebilirlik adına) destekleri olsa da gerçek bir barış istemeyecekler. Oysa ekolojik yaşam, sorunun üstünü örtme, hedef şaşırtmalara rağmen er geç doğruyu bulup bu yanlış akıldan dönülmesini sağlayacaktır.
Kapitalist sistem; Ulus devlet inşasında kırım dolu politikalarla sermayeye yol açmaya çalışmakta, aşırı karı endüstriyalizm ile destekleyerek bütüncül bir saldırı modeli yıkımlar yapmaktadır. Bu bütüncül saldırılar, doğaya açılan savaş sonucunda yaşananlar, ekolojik kırımlara neden olmaktadır.
Silvan barajı için onlarca yıl süren karşı çıkışlar adına yapılan eylem-etkinlikler, Cudi’de ağaç kesimlerine karşı müdahale etmek isteyenlere güvenlik bölgesi bahanesiyle, Dersim’de ormanlar yanarken çatışma var, yasak denmesi. Böylece militarizmin bolca kullandığı ‘yasak’ her kötülüğün ilk kelimesi oldu. Akbelen’de termiklere, Kazdağları’nda madenlere karşı mücadele verilirken sermayeye kalkan olan politikalarla, yaşam alanlarını koruyanlar bile yaşam alanlarına, arazilerine, meralarına girmesi güvenlik adına engellendi.
İliç’te yıllardır süren tehlikeye dikkat çekilmesine rağmen çalışmayı durdurmayan, yeterli önlemi almayanların hamilerince kentte girişler yasaklandı, bu yasak kararı da yine aynı ulus devlet aklıyla korundu. Gabar’da ormanlar yakılırken, ulus devlet politikalarıyla toplumsal kabul oluşturuldu, dayanışma talepleri yok edilmeye çalışıldı.
Öyle ki; yaşam ve yaşam alanları yok edilerek ekolojik kırım suç mahallerine çevrilirken faillerin savunu sözleri savaşlar-güvenlik-beka sorunları oldu. Savaşlar her kırımın kılıfı haline getirilerek direnişlere-mücadelelere izin verilmedi. Savaş en büyük ekolojik tahribattır ve en kötü barış, savaştan iyidir söyleminin haklılığına tanık olduk.
Barış yoksa; sincabın, meşenin, tavşanın, selvinin, balığın, ördeğin, dağ keçisinin yaşamı yok. Barış yoksa; tüm canlıların yaşama sebebi olan su, hava, toprak, güneş yok. Doğal, toplumsal, geçimlik, komünal, yaşanılabilir, barışık, dayanışmacı yaşam yok. Savaş, yıkım, kırım, tahakküm, bürokrasi ve hiyerarşi gibi kötülükler var.
Barış istemenin suç sayıldığı zamanlarda direnişin en güzel halidir, barış. Yerelden evrensele giden ekolojik yolda barışa ihtiyaç var. Ekolojik yaşamın olmazsa olmazı barıştır. Doğal ve toplumsal yaşam mücadelesinde güçlü bir barış çağrısına ihtiyaç var.
Ekoloji hareketleri, doğa, çevre, hayvan, insan hakları ve yaşam savunucularının yüksek sesle barış istemini dillendirmesi gerekir. Barış istemek ekoloji hareketlerinin mücadelesi açısından tarihi bir adım olacaktır.
Yeni yaşamın ilk günü olan Newroz alanlarından günlerdir yükselen haklı ve onurlu bir barış sesleri yeni yaşama yol olsun, yaşam; barış olsun.
Birlikte ve dayanışmacı temelde inşa edilecek yaşamın harcı barış olacak. Bir orman gibi kardeşçesine yaşamak için; dolu dolu barış kokan, Üçüncü Yoldan Üçüncü Doğa’ya, Mezopotamya’dan Anadolu’ya ‘onurlu bir barış’ inşa edelim.