DBP Eş Genel Başkanı Çiğdem Kılıçgün Uçar, Meclis bütçe görüşmelerinde tecride ve Kürt sorununa dikkat çekerek ‘Ya onurlu bir demokrasi ve barışı ya da trajik bir çöküş’ dedi
Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eş Genel Başkanı Çiğdem Kılıçgün Uçar, Meclis Genel Kurulu’nda görüşmeleri başlanan bütçeye dair söz aldı. Uçar, konuşmasına Kürtçenin Kirmackî lehçesinde başlayarak, cezaevindeki tutsakları selamladı. AKP-MHP’liler, Uçar’ın Kürtçe ile selamlamasına itiraz etti.
Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş, devletin resmi dilinin Türkçe olduğunu belirterek, “Türkiye Büyük Millet Meclisinde Türkçeden başka dil kullanılmaz” dedi. Meclis’in bütün dillere açık olması gerektiğine dikkati çeken Uçar, “Buna dair yıllardır mücadele yürüttük, bundan sonra da mücadelemiz devam edecektir” dedi.
Ahmet Gün’ün katledilmesine dikkat çekti
Uçar, Şirnex’te korucuların saldırısı sonucu katledilen Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) yöneticisi Ahmet Gün’ün ölümüne işaret ederek, “Güvenlikçi politikalar sebebiyle ve bu politikalardan beslenen çeteci anlayışın bir sonucu olarak Ahmet Gün arkadaşımız katledilmiştir” dedi.
‘İktidar aklı, rasyonalitesini kaybetmiştir’
Uçar, iktidarların ilk hedeflerinin kadınlar olduğunu belirterek, “Merkezine erkek egemenliğini ve beyazlığı alan, kadın düşmanlığı üzerinden yükselen aşırı sağ siyaset demokrasi ve çözümden de kaçışın adıdır. Hikâyesi arama ve kaybetme arasında sallanan, hala iktidar eksen kaymalarından ibaret olan Türkiye inkar retoriğiyle girdiği 2’nci yüzyılın şafağında küresel arenada yaşananlardan azade değildir. Kadın düşmanlığı, sığ, popülist siyaset, kayyum rejimi, Kürtler ve Aleviler başta olmak üzere halklara dönük tahammülsüzlük rejimin ana kodlarıdır. Avrasyacı, Ergenekoncu, Kızılelmacı, NATO’cu, milliyetçi ve ulusalcı yapılar arasında güç savaşlarıyla ayakta durmaya çalışan, dış siyasi politikada ‘haysiyetli duruş’ adı altında her türlü akıl dışılığı normalleştiren; Kobani Kumpas Davası’nda görüldüğü üzere, komploları devlet felsefesi hâline getiren bu iktidar aklı, rasyonalitesini kaybetmiştir” dedi.
Kürt sorunu
Kürt sorununa dikkati çeken Uçar, “Tüm hükümetlerin kaza yaptığı, kimsenin dönüp sorunun ne olduğuna bakmadığı, çözümün ne olduğuna bakmadığı bir viraj var; bu virajın adı ‘Kürt sorunu.’ Bu virajda, Kürtlerin ne istediğini anlamak için Kürtlerden nelerin alındığını bilmeniz gerekir. Varlığının tartışmaya açılması, politika yapmasından korku duyulması, ekonomik adaletten yoksun bırakılması, yerel demokrasisinin kayyumlar eliyle gasbedilmesi, eğitim hakkı ve bugün tahammülsüzlüğün yaşandığı ana dilinden koparılması, hukukun dışında bırakılması, mücadele araçlarının terörize edilmesi ve en önemlisi de gömülme hakkının elinden alınmasıyla karşı karşıya olduğumuz bir süreci yaşıyoruz” diye belirtti.
İmralı kapatılmalı
Kürtlerin ve Kürtçenin yok sayıldığını vurgulayan Uçar, PKK Lideri Abdullah Öcalan’a uygulanan tecride işaret etti. Uçar, “Tecrit, devletçi akıl ve uygarlığın ince bir uygulamasıdır. Tecrit altında tutulan Sayın Öcalan ‘Aralık 2010 yılında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Başkanlığına yazdığı bir dilekçede eğer anlattıklarımı inceleme fırsatı bulursanız peşinde koştuğum dava temelinde neyi savunduğumu, şahsımda hedeflenen Kürtlerin kim olduklarını, tarih boyunca nasıl bir toplumsal yaşam içinde günümüze kadar geldiklerini, modernite çağında nasıl kültürel bir soykırımla karşı karşıya bulunduklarını rahatlıkla görebileceksiniz’ der. Burada ifade edildiği üzere tecrit, bir halkı ve davayı da anlama aracına bürünebilir. İşte, bugün mutlak şekilde süren tecridin ağırlığı buradan gelir. Bahsettiğimiz şey sadece bir aile, bir avukat görüşü değil elbette ki; hukukun kara deliğidir, tüm hukuksuzlukların toplamıdır. İmralı Cezaevi kapatılmalı ve bu insanlık dışı işkence sistemi son bulmalıdır.” diye kaydetti.
‘Ya onurlu bir demokrasi ve barışı ya da trajik bir çöküş’
Uçar, şöyle devam etti: “Çözümsüz kalan her şeyin maliyeti de artarak büyür. Sosyolojik ve toplumsal bir sorunu matematiğe indirgeyemezsiniz. Daha önce savaşın her anını canlı yayınlayan iktidar artık savaşı toplumdan saklıyor fakat unutmamak gerekir hakkında konuşulmayan her şey kendini gösterme kudretine sahiptir. 2023 yılı için öngörülen savunma ve güvenlik bütçesi 468,7 milyar TL iken 2024 için şimdiden öngörülen bütçe ise 1 trilyon 133,5 milyar TL. Bir yandan işsizlikten, atanamamaktan intihar edenler, rekor düzeydeki enflasyon… Bir yandan Kürdistan’daki yoksulluk, asimilasyon siyaseti, eşitsizlik diğer yandan bu yoksulluğu derinleştiren ve her şeyi güvenliğe sıkıştıran bir insan dışılaştırma çabası… Devletin kendi içindeki krizi şudur: ‘Devlet aklı’ dediğimiz şey devletin yasalarının ve davranışlarının toplamı ise, bu akıl bir partinin suretine ve bir şahsa indirgenmeyecek ise herhangi bir yönetime nasıl tahvil edilecek, nasıl görünür olacak? Hâliyle, gelinen aşamada devlet haklı bir tercihe gitmek zorundadır; ya onurlu bir demokrasi ve barışı ya da trajik bir çöküş… Biz, gerçek yolun demokrasi ve barış yolu olduğunu kırk yıldır kesintisiz olarak ifade ettik, bunun ağır bedellerini ödüyoruz ve artık yeter diyoruz.”
Kobanê Davası’nda savunma yapan tutsak siyasetçi Sabahat Tuncel’in sözlerini anımsatan Uçar, “Yok etmeye çalıştığınız adaleti ve demokratik siyasetin mücadelesini tek tek o mahkemenizde anlattı. Ve size şu mesajı verdi: ‘Diz çökmedik.’ Sizin mücadeleniz bizim yolumuzdur, demokratik siyaset bu coğrafyada tamamen hayat buluncaya kadar mücadelemiz devam edecek” dedi.
Uçar’ın konuşmasının ardından DEM Parti milletvekilleri bulundukları sıralarda zılgıt çekti.
ANKARA