PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın üzerindeki tecridi değerlendiren DBP Eş Genel Başkanı Çiğdem Kılıçgün Uçar, ‘Öcalan’ın özgürlük koşullarının sağlanması ve eşit düzlemde bu sürece muhatap olarak katılmalı’ dedi
Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eş Genel Başkanı Çiğdem Kılıçgün Uçar, yeni süreç ve muhataplık tartışmaları ile belediyelere atanan kayyımlara dair değerlendirmede bulundu.
Bahçeli’nin ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Kürt sorunu ile ilgili kurduğu söylemlerin Meclis grup toplantılarında ve grup kürsüsü ile sınırlı kaldığını söyleyen Uçar, “Halen bir kürsü konuşmasındayız. Kürt meselesi bir aylık, bir yıllık mesele değil, yüzyıllık bir meseledir. O ciddiyetle, o özenle yaklaşmak, o muhataplıkla yaklaşmak gerekiyor. Bu kürsü konuşmaları ilerleyen düzlemlerde kürsü tartışmalarına dönüştü. Ama kiminle Kürt meselesini müzakere ediyorlar, kiminle Kürt sorununun çözümünü konuşuyorlar bilmiyoruz. Büyük ihtimalle kendi aralarında konuşuyorlar. İkincisi devlet cenahında bir iç toplumsal barış ve iç cepheyi güçlendirme tarifi var. Mesela şu soruyu soralım; Kürtler hiç bu iç cephede olmadı. Kimle güçlendireceksiniz?” diye sordu.
Muhataplık ilişkisi kurulmuş değil
“Kürt tarihini ve varlığını kabul etmeden yol almak mümkün değil” diyen Uçar sözlerini şu sözlerle sürdürdü:
“En son kürsü konuşmasında Bahçeli’nin ‘Kürt sorunu yoktur’ demiş olması aslında bu meseleye nasıl yaklaştıklarının çok net göstergelerinden birisidir. Bizim açımızdan İmralı’daki tecrit kalkmadan, Sayın Öcalan’ın özgürlüğü sağlanmadan yapılan konuşmalar ve tartışmalar hamaseti, pazarlık tartışmalarını geçmeyecektir. Dolayısıyla devletin büyük adım atması gerekiyor. Attığı, yapmış olduğu tokalaşmaya, kürsü konuşmasına büyük anlamlar yüklüyorlar; kıymetlidir ona bir şey demeyeceğiz ama Kürt sorununun demokratik çözümü açısından küçük bir adımdır. Bu süreç muhataplarıyla, gerçek çözümü tartışacak bir zemine dönüştürülmesi lazım. Henüz böyle bir zemin, böyle bir muhataplık ilişkisi de kurulabilmiş değil.”
Umut hakkı
Umut hakkı tartışmalarına da değinen Uçar, “Hukukun ve adaletin işlemesi, bir ülkede demokrasinin ne kadar işlediğinin en önemli göstergelerinden biridir. “Umut hakkı” meselesi de ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alan herkes için uygulanması açısından AİHM’in uzun süredir vermiş olduğu kararlardan birisidir. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin de gündeminde olan bir karardır. Eylül ayında bu mesele tartışıldı ve ilk defa Bakanlar Komitesi, Türkiye’ye bir yıllık süre verdi. Bugüne kadar bütün bunları reddeden, “tecrit yoktur” diyen AKP hükümetinin ilgili kurumları, ilk defa bir yıllık süreçle karşı karşıya kalınca bununla ilgili ne yapabileceklerini düşünmek durumunda kaldılar. “Umut hakkı”, bir pazarlık haline getiriliyor. Bu ülkenin ya da mevcut iktidarın hukuksuzluğu, adaletsizliği ne kadar derinleştirdiğiyle açıklanabilir. Sayın Abdullah Öcalan şahsında ama bu mesele başka bir şeye dönüşüyor. Çünkü sıradan bir tutuklu, hükümlüden bahsetmiyoruz. Bu ülkede hem Kürt sorununun demokratik çözümü hem de ülkenin yaşamış olduğu krizleri aşma konusunda tarihi bir aktör, siyasi bir aktördür. Sayın Abdullah Öcalan’ın tecrübelerini Türkiye’nin yararına kullanmak yerine pazarlık konusu haline gelmiş durumdalar. Pazarlık meselesi, Kürtlerin çok aşina olduğu ama hiçbir zaman kabul etmediği şeylerden birisidir” diye konuştu.
Önce tecrit kalkmalı
Abdullah Öcalan’ın Kürt sorununun çözülmesinde en temel aktörlerden birisi olduğunu söyleyen Uçar, “Hem tarihi hem siyasi anlamda en önemli aktörlerden birisi ve devlet bunu teyit etmiş oldu. Bu teyidin bir pratiğe dönüşmesi lazım. Evet, bir görüşme gerçekleşti ama bunu tecridin kalktığına yoramıyoruz. Zaten kendisi de dışarıya ‘Tecrit devam ediyor’ mesajı gönderdi” diye konuştu.
Öncelikle tecridin kalkması gerektiğine dikkat çeken Uçar, “2013-2015’te yarım kalan, tamamlanmayan, belki de kaçırdığımız ama kaybetmediğimiz süreç açısından; Sayın Abdullah Öcalan’ın özgürlük koşullarının olması gerekiyor. Partisiyle, örgütüyle, demokratik siyaset alanında muhatap olarak hem devletin hem kendisinin de tartışabildiği koşulların yaratılması gerekiyor. Bunun birçok ayağı var. Hukuk bu alanlardan birisi. Hukukun Türkiye’de yaşayan bütün halklar açısından bir güvence zemini olması gerekirken, tam tersine bir sopaya dönüştü. Anayasa bunlardan birisi. Kürt halkının haklı taleplerinin nasıl yazılacağı gibi birçok başlık var. Hem Anayasa hem hukuk anlamında hem de ortak yaşamın nasıl örüleceği noktasında birçok başlık var. Dolayısıyla kaçınılmaz olan özgürlük koşullarının sağlanması ve eşit düzlemde bu sürece muhatap olarak katılmasının önünün açılması gerekiyor” şeklinde konuştu.
Kilidin anahtarı Öcalan’dır
Uçar devamında şunları söyledi:
“Kürt sorununun demokratik anlamda çözülmemesi ile Kürt sorunundaki çözümsüzlük devletin elinde bir kilit. Bu kilitle demokrasi, eşitlik ve özgürlüğü kilitlemiş durumdadır. Biz bu kilidi çözmek için anahtarın Sayın Abdullah Öcalan’ın elinde olduğunu söylüyoruz. Ama bu anahtarı kullanmak ancak toplumun örgütlenmesi ve güçlenmesiyle mümkündür. Bu anlamda hem Sayın Abdullah Öcalan’ın demokratik çözüm konusundaki önerilerinin toplumla birlikte okunması devam edecek. Bunun yanı sıra “özgürlük ve demokrasi” talebiyle Kürdistan’da ve batının bir ilinde Kürt sorununun demokratik çözümü ile Sayın Öcalan’ın özgürlüğünü hedefleyen mitinglerle de bu çalışmayı devam ettireceğiz”
Haber: Berivan Altan – Müjdat Can / MA