Yönetmen Emin Alper’in son filmi ‘Kız Kardeşler’, ‘Abluka’ ve ‘Tepenin Ardı’ndan farklı bir anlatım ile dikkat çekiyor. Özellikle oyunculuklar ve diyaloglarla öne çıkan filmin mizahi yönü güçlü
Suzan Demir/İstanbul
Yönetmen Emin Alper gerek Tepenin Ardı gerekse de Abluka’da kadınların çok önde olduğu hikâyelerle karşısına çıkmadı sinema seyircisinin. Bazen bu yönde eleştiriler alsa da kendisinin de önemle altını çizdiği bir şey var ki Kız Kardeşler buna cevaben yapılmış bir film değil. Evet, Kız Kardeşler bir kadın filmi olmanın ötesinde özelliklere sahip. Alper’in birçok söyleşinde dile getirdiği gibi kişisel geçmişiyle de alakalı bir anlatı. Ama son dönem taşrada kadını öne çıkaran nadir filmlerden de biri…
Mizah yönü baskın bir film
Alper, Tepenin Ardı ile Abluka’da metaforik bir anlatımla ve gergin bir ruh haliyle perdeye hikâyesini yansıtırken bu defa mizah yönü güçlü ama kendi dramını da içinde taşıyan bir filmle çıkıyor karşımıza. Kız Kardeşler, Alper’in kendi sinemasında ayrı bir yere temas ediyor.
Küçük yaşta öksüz kalan üç kız kardeş Reyhan, Nurhan ve Havva’yı anlatan film, kardeşlerin kasabada birilerinin yanına besleme olarak verilmesini konu alıyor. Filmin tamamı ise köyde geçiyor. Kız kardeşlerin en büyüğü Reyhan (Cemre Ebuzziya) kasabadan hamile kalıp deyim yerindeyse yarım akıllı, çoban Veysel ile evlendirilmiş, ortanca kardeş Nurcan (Ece Yüksel) ise beslemelik yaptığı yerden eve gönderilmiştir. Nurcan’ın baba evine gelmesiyle kardeşleri yanına alan Eczacı Necati Bey (Kubilay Tunçer) için potansiyel, yeni besleme olması düşünülen, en küçük kardeş Havva (Helin Kandemir) da babaları Şevket’in (Müfit Kayacan) ısrarı ile bu çarkta yerini almaya hazırlanır.
Diyaloglar ve karekterler güçlü
Senaryosunu da Emin Alper’in yazdığı film özellikle karakterler ve onlara hayat veren oyuncular açısından son derece iyi. Zira filmden çıkıp da Veysel (Kayhan Açıkgöz) karakterini unutabilmek çok da olası değil. Film gücünü biraz da buradan alıyor. Karakterlerin çatışmaları canlı ve mizahi bir şekilde taşranın çıkışsızlığını ortaya seriyor. Evet, Alper’in Nuri Bilge Ceylan sinemasına benzer belki artık ikonikleşmiş taşra kullanımı var ama gücünü ve sırtını buraya yaslamıyor. Filmi sırtlayan şey karakterler. Taşra çıkışsızlığı ve buradan kurtulmaya çalışan bu insanların mücadelesi diyaloglarda saklı. Önceki filmlere göre çok daha fazla diyalog içeren hatta çok fazla sabit mekân kullanan bir film. Sabit mekânda izleyicinin ilgisini toparlayan şey yine bu diyalog gücü. Öte yandan Emin Alper, taşra görüntülerini perdeye aktarırken her karaktere göre yerin ayrı anlamını da canlandırıyor. Eczacı Necati için taşra, şehrin hayhuyundan kaçış, Veysel için yer yer ‘korku’; Reyhan, Nurcan ve Havva içinse kurtulunması gereken hapis. Yeri karakterlerin bakış açısına göre şekillendiren yönetmen, zamanı ise silikleştirmiş filmde. Belirsiz bir zamanda geçiyor Kız Kardeşler. Emin Alper’in büyüdüğü coğrafyaya yakın ama günümüzün gerisinde ya da ilerisinde değil, muallak bir yerlerde ama geçmişten izler taşıyan…
Çatışma ve rekabet arayışı
Öte yandan hem Alper’in kendi yaşadıklarından yola çıkışı hem de benzer bir sistemi anlatışı bakımından Alfonso Cuarón’un Roma’sına uzak akraba olabileceği yönler var Kız Kardeşler’in. Fakat Roma’da anlatılan ‘sınıfsız kadın dayanışması’ ki bu pek öyle değildi, buram buram sınıf farkı vardı; burada eşitler arasındaki rekabete dönüşüyor. Ki Roma’da ‘rekabetsiz’ ama sınıf farkı vardı. Burada kardeşler arasındaki çekişme, kadınların hapsoldukları taşradan kurtulmak istemelerinin sonucundan başka bir şey değil. Emin Alper zaten taşrada da sinemasında da görünmeyen kadını, aciz ya da acınası bir profille taşımıyor beyazperdeye. Aksine kendi kurtuluşu için kardeşiyle rekabete giren, evin hanımıyla aşık atmaya çalışan, bazense uyumluluk içinde stratejisini belirleyen olarak koyuyor. Kardeşler, annelerinin kaderini yaşamak istemiyor, çünkü taşra babalarının “Size üç nankör kızın hikâyesini anlatayım mı?” tekerlemesindeki döngüye sahip bir kapan. Birçok kadın düşmanı yorum buna ‘entrika’ dese de asıl olarak kadının ayakta ve hayatta kalma mücadelesinin farklı bir versiyonu sadece…
Yönetmen Emin Alper’in önceki filmleri Abluka ve Tepenin Ardı bilinmeyen düşmanlar, tedirginlik ve kapana kısılmışlık duygusunun çok yoğun örnekleriydi. Tepenin Ardı taşrada geçen ama bir taşra filmi değildi. Metaforik bir ülke halet-i ruhiyesiydi daha çok. Zira Abluka da tesadüfi olarak tam da 2016’daki sokağa çıkma yasaklarına denk gelmesiyle anlattığı vaziyeti perçinlemişti.
Son olarak Kız Kardeşler için Alper’in, bugüne kadar çektiği filmler arasında ayrı, kendi dilini tutturan ama diğer ikisi kadar sarsmayan filmi denilebilir. Ki illa sarsması da gerekmiyor…