13 Ekim’de Amed’de gerçekleşen Özgürlük Mitingi’nde, tarihe kazınacak bir anın simgesi olan ikonik bir fotoğraf gözler önüne serildi.
Kalkanlarıyla barikat kuran polislerin tam önünde, yolun ortasında sessizce oturan üç küçük çocuk, masumiyetleriyle tüm kaosa karşı duruyordu. Biri pijamalarıyla, biri kırmızı hırkasıyla, diğeri ise direnen bir halkın umudunu yüklenmiş gibi, kollarını kardeşlerinin omuzlarına atmış.
Karşılarında, devletin soğuk yüzü. Kalkanlar ardında, üniformalara bürünmüş, kasklarla saklanmış, gözlerinde bilinmezlik olan polisler. Bir duvar gibi dizilmişler, betonun soğukluğu gibi sert, kımıldamadan bekliyorlar. Onların varlığı, devletin bunca yıldır Kürt halkı üzerinde kurduğu baskının cisimleşmiş hali. Bu polisler, yalnızca kendilerini değil, yüz yıllık bir sömürgeci zihniyeti de koruyor. Karşılarındaki çocuklar ise, bu zihniyete rağmen var olmayı başaran bir halkın yarını.
Bu sahnede devletin korkusu ve bir halkın direnişi karşı karşıya. Devletin, yıllardır Kürdistan’a dayattığı ağır baskının sessiz çığlığı yankılanıyor bu karede. Polislerin ardındaki binalar, yükselen demir yığınları ve beton bloklar, sömürgeci bir düzenin soğuk ve acımasız yapısını hatırlatıyor. Her bir polis, devletin kalın duvarlarını, görünmez sınırlarını simgeliyor. Kalkanları, silahları, irite edici anonsları bu sınırları aşılmaz kılmak için var.
Ancak karşılarındaki çocuklar, hiçbir silahı ya da kalkanı olmayan o çocuklar, bu sınırların aşılabileceğini hatırlatıyor. Onların elleri boş, ama umutları var. Kollarıyla birbirlerine tutunmuşlar. Mevcut düzenin soğuk yüzüne karşı en büyük silahları dayanışmaları.
Bu çocuklar, Kürdistan’ın topraklarından fışkıran bir direniş çiçeği gibi. Yılların, on yılların, yüzyılların ağırlığını omuzlarında taşımalarına rağmen, karşılarındaki kalkanlı devlerden daha da korkusuzlar. Çünkü bilirler ki, bu topraklarda direnmek bir yaşam biçimidir. Sömürgeciler tanklarıyla, tüfekleriyle gelir; fakat direnişçi halk hep burada kalır.
Devletin tüm güç gösterisine, tüm baskısına rağmen çocuklar hala orada, yolun ortasında oturuyor. Gözleri ufka değil, polislerin soğuk kalkanlarına çevrilmiş; ama kalplerinde geleceğin özgür günlerine dair bir umut çiçeği açıyor, Bijî diyorlar, Bi-jî …
Türk devleti, Kürt halkını kendi kimliğinden, dilinden, kültüründen koparmak için her şeyi denedi ama başaramadı, başaramaz da. Bu üç çocuk başaramayacaklarının kanıtı değil mi sizce? Üstelik hiç de “suça sürüklenmiş” gibi de durmuyorlar.
Çocukların karşılarındaki kalkanlı robotlar, devletin sınır bekçileri gibi, Kürt halkını dört bir yandan çevreleyen baskının temsilcileri. Ama çocuklar bu zincirleri kabul etmiyor. Onlar, zincirlerin ötesinde bir hayali, bir özgürlüğü, bir kurtuluşu yaşıyor.
Ellerinde taş yok, pankart yok; ama direnişlerinin en güçlü yanı bu zaten. Sessizce, yolun ortasında, devletin tüm kalkanlarına karşı sadece oturuyorlar. Bu oturuş, bir meydan okuma, bir hatırlatma: “12 yaşındaki Uğur Kaymaz gibi 13 kurşunla katletseniz de Ceylan Önkol gibi bedenimizi parçalasanız da biz buradayız ve asla pes etmeyeceğiz! Bu topraklarda, bu sokaklarda, bu şehirlerde, ülkemiz Kürdistan’da özgürlüğümüzü savunmak için var olmaya devam edeceğiz! O duvar gibi ördüğünüz kalkanlarınız da bizi durduramaz!”
Polislerin gözlerinde belki bir şüphe, belki bir korku. Çünkü bilirler ki, tüm güçlerine rağmen karşılarındaki bu çocukların sahip olduğu şey, hiçbir devletin, hiçbir ordunun yenemeyeceği bir şeydir: Halkın iradesi, halkın özgürlüğe olan inancı.
Polisler dizilmiş, kalkanları ardında bekliyorlar, ama bu üç küçük çocuk, oturdukları yerden koca bir halkın ayakta olduğunu gösteriyor. İnkârcı ve asimilasyoncu düzenin bütün yapı taşları, bu çocukların bakışları altında titriyor. Çünkü bu çocuklar, geleceğin özgür Kürdistan’ının habercileri.
Bu fotoğraf, sadece bir anı değil; bir halkın onurlu direnişinin, yüzyıllardır süregelen mücadelesinin sessiz bir tanığı.
Üç çocuk ve karşılarındaki koca ordu. Devletin tüm zırhına, tüm kalkanına rağmen, direnişin gücü onlarda.
Çünkü bu çocuklar bilir ki, bu topraklarda özgürlük için direnenler, er ya da geç kazanacaktır.