Cumhurbaşkanı Erdoğan konuştuklarını acaba tekrar izliyor mu? İzlemiyorsa yanında çalışanlar onu uyarmıyorlar mı veya korkularından “danışmanlık” yapamıyorlar mı? Biz Kürtler kendisini konuşmalarından dolayı çok iyi tanırız. Birkaç örnekle hafızalarımızı yoklamak için bazı şeylere değinmekte fayda var. Berfo Ana’ya söz verdi, tutmadı. “Kobane düştü, düşecek” dedi, düşmedi. YPG güçleri (sizin paralı askerlerinize ve IŞİD’e karşı) kazandı. Barış süreci dedi, savaştan başka bir şey görmedik. Kürtçe yasaklandı. Cezaevleri doldu, taştı. “Acılar yüreğimde” dedi, acımasızlıktan başka bir şeye tanık olmadık…
En önemli dönüşlerinden birine de geçenlerde tanık olduk. 2013’ten beri Sissi hakkında “katil, darbeci, tiran” gibi hakaretlerde bulundu. Hatta İstanbul yerel seçimlerinde Sissi’yi kötüleyerek oy toplamaya çalıştı. Suudi Arabistan’da dünya kupasındaki el sıkışmadan sonra işler değişti. En son Filistin-İsrail savaşında Sissi’nin uygulamalarını överek “bu konuda yaptığı gayretler takdire şayandır” demesi bana Süleyman Demirel’in sözünü hatırlattı: “Dün dündür, bugün bugündür.”
Türkiye cumhuriyeti bir hukuk devleti deniyor da bu hukuk neden bizim kapımızdan hiç geçmiyor? Kapımızda gördüğümüz güvensizlik, istikrarsızlık, maddi manevi çöküntü, sonsuz karanlık bir uçurum.
Seçimler yaklaştıkça her zamanki gibi ittifaklar konusu önem taşıyor. AKP tekrardan büyük şehirlerde Kürt seçmeninin oylarına göz dikmiş durumda. Geçen yazımda belirtmiştim AKP’nin Kürt düşmanlığına. Hiçbir Kürt insanının bu hükümete oy vereceğini düşünmüyorum. CHP ayrı bir güvensizlik yarattı bizlerde. Bu saatten sonra güven sağlamaları çok zor. AKP ile CHP’nin çatışması artık biz Kürtleri ilgilendirmemeli. Kürtler kendi haklı yolunda ilerlemeli, yeniden güvenli, ileriye dönük bakış açısıyla çalışmaya başlamalıdırlar. Babamın şöyle bir fıkrası var; “Üç din adamı bir araya gelirler. İmam, papaz ve haham. Dünyanın gidişatından rahatsızdırlar ve bu konularda uzun uzun konuşurlar. Bir süreden sonra bazı konularda anlaşamazlar ve birbirlerine girerler. İmam, “dünyada ne kadar taş, toprak demir varsa hepsi Hıristiyanların başına düşsün” dileğinde bulunur. Papaz da, “dünyada ne kadar gemi, uçak ve araba varsa onlar da Müslümanların başına düşsün” temennisinde bulunur. Bu ikisi birbirlerine bağırıp çağırıp beddualarda bulunurken, hahamın sessizce oturduğunu fark ederler. İkisi birden hahama sorarlar “sen niye bir şey söylemiyorsun.” Haham sakince “ben zavallı bir din adamıyım, söylediklerinize ne diyebilirim ki, ancak bana âmin demek düşer.”
“Devlet-î Alîyye Osmanlî da lîstik xelas nabe.” Oyunlardan yorulduk. Artık geleceği kendi halkımızı düşünerek, birlikte, beraberce yönetmek lazım.