Sincan Kadın Kapalı Cezaevi’nde bulunan DFG Eşbaşkanı Dicle Müftüoğlu, yaşadıklarını ‘Bir Tutsak Öyküsü’ başlığıyla kaleme aldı
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturma kapsamında 29 Nisan’da gözaltına alınarak tutuklanan Dicle Fırat Gazeteciler Derneği (DFG) Eşbaşkanı Dicle Müftüoğlu, tutuklu bulunduğu Sincan Kadın Kapalı Cezaevi’nde yazdığı mektupla, gözaltı süreci, tutuklanma ve cezaevine dair yaşadıklarını kaleme aldı.
Arkadaşlarımızı savunduk
“Bir Tutsak Öyküsü: Pişo ve Heso” başlığıyla mektup yazan Müftüoğlu, “Amed’te evimize yapılan polis baskını sırasında büyük bir tedirginlik yaşayan Pişo’yu geride bırakıp gelmenin hüznü, tel örgüleri aşıp bizlere göğün mavisini taşıyan kuşların kanadıyla hafifledi. Amed’te düzenlenen operasyonda 5 gazeteci tutuklandı. 2 gün boyunca Diyarbakır Adliyesi’nde bekledik. Arkadaşlarımızın ve bizim savunmalarımızı yapan avukatımız Resul Temur’un bırakılmasını, basın ve ifade özgürlüğü önündeki engellerin kaldırılmasını talep ettik. Adliye koridorlarında kriminalize edilenin arkadaşlarımız değil, ‘hakikat’ olduğunu biliyorduk” dedi.
Yargılanmak istenen gazetecilik
Yargılanmak istenenin gazetecilik ve Özgür Basın olduğunu bildiklerine dikkat çeken Müftüoğlu, “Özgür Basın emekçilerini 11 aydır tutsak ederek, kalemimizi kırmak istiyorlardı. Biz dışarda kalanlar hem arkadaşlarımızın serbest bırakılması, hem de özgür bir ortamda gazetecilik yapmak için mücadele ediyorduk. 27 Nisan’da 5 arkadaşımızı kelepçeleyerek hapse gönderdiler” dedi.
Kitap ve mektuplarıma el konuldu
Evine yapılan baskına da değinen Müftüoğlu, polislerin evi arama adı altında tarumar ederek, tüm dijital materyalleri ve kitaplarına el konulduğunu söyledi. 15 yıldır aralıksız yaptığı güzelliklerden biri olan cezaevi mektuplaşmalarını da ‘suç şüphesi’ olarak el konulduğunu belirten Müftüoğlu, “Mektupların büyük bir bölümü bir amir tarafından okundu. Bunlar her Kürt’ün, muhalifin yaşadığı genel durumların devamı gibiydi” diye yazdı.
Pişo’nun öyküsü
Mektubun devamında bir öykü anlatmak istediğini söyleyen Müftüoğlu, şunları yazdı: “Tam da burada, bu rutini bozacak bir öykü anlatmak istiyorum. Ev arkadaşım Pişo’yu. Öncelikle onunla tanışma öykümle başlayayım. Yıllardır evimde büyüttüğüm çiçeklerle ilgileniyordum. Günün tüm yorgunluğunu çiçeklerle konuşarak atlatmaya çalışıyordum. Onların su ve güneşle buluşma hallerindeki dansları bir başkaydı. Her yeni bir filiz, bir başka etkiliyordu. Pişo ile tanışmadan 6 ay önceden bir kediyi sahiplenme kararı aldım. Tabi vakit hala asıl sahiplenenin karşı taraf olduğundan bihaberdim. Bir sabah ajansa gittiğimde çalışma arkadaşlarımı takip edip içeri giren bir kedi beni karşıladı. Koltuk üzerine çıkmış, göğsü bembeyaz sırtı ise kahverengi ve sarı tüylerle kaplı, gözleri bal sarısı güzeller güzeli bir kedi. Tavrı, duruşu, asilliği ile tüm ajans çalışanlarını etkilemişti. Ben de sevgisini göstermeyi seven bir kadın olarak, kedinin etrafında pervaneye dönmüştüm. İşte Pişo ile anladım ki hayvanlar özellikle de ‘nankör’ denilen kediler kendilerine gösterilen sevgiyi hissediyor ve buna karşılık veriyordu.
Zamanla Pişo yanımdan ayrılmaz hale gelmişti. Arada mavi boncuk dağıttığı diğer dairelere gidişi ve ajansta Pişo’yı istemeyen arkadaşlarımın kapıyı açarak dışarı salmasını saymazsak, yaklaşık 10 gün ajansta bizlerle birlikte yaşadı. Çalışma ortamında başka bir canlıya bakma hali etrafındakiler tüyler ve kediye dokunamayan arkadaşlarımın varlığı beni bir karar vermeye zorladı. Bu kadar kısa sürede bağlandığım ve adını Pişo koyduğum kedi ile ev arkadaşı olacaktık. Açıkçası Pişo’nun, o toplumda beni sahiplenmesi bu kararı vermemde etkili olmuştu. Aşıların yapılması veteriner kontrolü ardından 5 Ocak tarihinde itibaren Pişo ile ev arkadaşlığımız başlamıştı. Kediler öyle tahmin edildiği gibi bir iki mıncıklayıp, mama verip, köşeye atacağımız varlıklar değil. Bunu bizzat yaşayarak gördüm. Bu canlı sizin ev arkadaşınız ve yaşamınızın ortağı haline geliyor.
Dışarıyı izlemeyi sevdiği için birkaç odanın pencereleri mutlaka açık bırakılır. Sabahları uykumuzu bölen alarm sesinden nefret eder. Gücü yetmese de patisi ile kapatmaya çalışır. Onunla ilgilenmeniz gereken saatlerde telefonla uğraşıyorsanız, gelip göğsünüze oturur ve telefona bakmanızı engeller. Kitap okuyorsanız kitabı patisi ile devirir. Eve geleceğiniz saati bilir ve o saatte ya kapıda ya da camda bekler. Bir işinizden kaynaklı geç gittiyseniz küser ve yüzünüze bakmaz, etrafınızda dolansa bile miyavlamaz. Evde yaş mama varsa gönlünü alabilirsiniz. Aksi halde kendisini ihmal ettiğiniz için sizi cezalandırır. Onunla doğal bir yaşam kurmaya çalışırsınız, sahip, sahiplik, özne, nesne ilişkisi doğru olmayan bir ilişki kurmanıza neden olur. Zamanla ortak bir yol tutturur ve birbirinizi seslerinizden ve bakışlarınızdan tanırsınız. Bu uyumlu arkadaşlık ilişkisine bir sabah baskını ara verdi.
Polisten kaçmaya çalıştı
Kapılar vurulduğunda ilk olarak Pişo uyandı, tedirgince gelen sesin ne olduğunu anlamaya çalıştı. Benden önce kapı eşiğine giderek dışarıyı dinleyip gelen felaketi anlamaya çalıştı. Kapı açılır açılmaz da fırlayan içeriyi işgal eden polislerden kaçmaya çalıştı. Tüm arama boyunca odadan odaya kaçışan Pişo, kötülüklerini gördüğü polislerin yanından miyavlayarak tedirginliği anlattı.
Polislerin avukatım ve arkadaşlarıma haber vermeme izin vermemesi nedeniyle anahtarımı gözlemci olarak getirilen komşuma vererek Pişo’yu ona emanet ettim. Şu ana kadar ki tüm süreçlerde de aklım bir taraftan iş yükü artan arkadaşlarımda, bir taraftan da ev arkadaşım can yoldaşım Pişo’daydı. Hala da öyle.
Kaynak/MA