Beyza Üstün
Siyasi iktidar, başından beri planladığı kendine ait mekanlar inşa etme çabasını, hükümdarlığının son on yılında daha zorbaca, Taksim’den başlayarak tüm kentlere, kent meydanlarına taşıdı. Yıktı, yaktı, kentlerin belleğini kepçelerle, dinamitlerle yerle bir etti. Kentlerin dokusunu, kimliğini belirleyen tüm hafızayı, yaşanmışlıkları, kadim halkları kentten, yerlerinden, barklarından zorla etti. Taksim’den Diyarbakır Suriçi’ne kadar el attığı her mekanı kendini destekleyen kapitalizmle, şirketleşmiş devlet kurumları ile yeniden inşa etti. Hızını alamayıp kent çevresinde var olan tüm doğal alanları yapılaşmaya açıp betona, sermaye üretimlerinin kullanımına soktu sokmaya devam ediyor.
AKP Başkanı’nın yürütücülüğündeki AKP-MHP iktidarına yaptıkları, tüm bu zorbalıklar ile elde ettikleri yeterli gelmiyor olmalı ki, zulmün çıtası giderek yükseliyor. İstediğini göreve getirdiği, bilgiden, yetkinlikten dahası onurdan yoksun emir erleri bu zorba saldırgan sürece eşlik ediyor. Yıkmak istedikleri mekanların hakkında alınmış koruma kararları, yapılmış üst ölçek planlar varsa tüm bu kararlar bozulsun dendiğinde derhal bozuluyor. Veriler karartılması gerekiyorsa, örneğin enflasyon verileri ilgili TUİK istenilen veriyi istenildiği gibi yayınlayabiliyor. Yargıçlara tutukla deniyor, tutukluyorlar. Yetkililer kolaylıkla yalan söyleyebiliyorlar, “uzman”lar, “yetki”liler bilgiyi karartması gerekiyorsa bunu rahatlıkla yapabiliyorlar. Daha nice nice akıl dışılık, hukuksuzluk, hadsizlik kolaylıkla yerine getirilebiliyor.
İtiraz edeni devleti bölme, hükümeti devirme girişiminden ağırlaştırılmış müebbetle yargılayıp tutuklayabiliyorlar. TCK 312 devreye sokuluyor. Emir alan bir hakim bulunuyor, özel bir heyet oluşturuluyor, iddianame yandaş gazete haberlerinin yalan yanlış haberleri arka arkaya dizilerek oluşturuluyor ve yıllarını yaşamı koruma için harcamış, emek vermiş, bilgisinden ve gerçeklerden ödün vermemiş, halkların, ve yaşamın özgürlüğü için, yaşam hakları için çabalamış kim varsa hukuksuzca cezaevlerine atılıveriyor. Uğrunda mücadele edilen kentler mi? Onlar bu süreçte sermayenin çarklar arasında cezaevinden, AVM yapılanmasından hallice lüks konutlara, geniş yollara, betonlara hızla dönüşüveriyor.
Önümüzdeki aylar için baskın “seçim” hazırlığı yapıldığı çok belli. HDP olarak ilk kez girdiğimiz 7 Haziran 2015 genel seçimlerinin öcü; Kobanê, parti kapatma davası adı altında ile bizleri tutuklayarak, HDP’li siyasetçilerden aldığı gibi, 2013’e siyasi iktidarı yerinden sarsan, halkların kendilerinden alınmak istenen yaşam alanlarını sermayeden ve siyasi iktidarın yıkımından korumak için bir araya geldiği Taksim’de Gezi Parkı’nda yürüttüğü Gezi Direnişi’ni o günden bugüne mahkûm etmeye çalışıyor. Daha önce beraat kararı verilen Gezi Davası’nı yeniden açmasının başka bir anlamı olmasa gerek. AİHM’nin kararlarını hiçe sayarak, Kavala için ağırlaştırılmış müebbet, Mücella Yapıcı, Çiğdem Mater, Ali Hakan Altınay, Mine Özerden, Tayfun Kahraman, Can Atalay ve Yiğit Ali Emekçi hakkında 18’er yıl hapis cezasına çarptırılmalarına ve tutuklamalarına oy çokluğu ile karar verilmesi, şerh oyu kullanan hakimin suçlamayla ilgili delil ve gerekçe olmadığını belirterek kararın beraat olmasını yazması ülkede süren hukuksuzluğu çok net açıklıyor.
1 Mayıs’a günler kaldı. 1 Mayıs bizler, işçiler emekçiler için yan yana kutladığımız özgürlük ve dayanışma bayramımız. Bizler tüm açıklamalarımızı Taksim’de yaptık; 3. Havalimanı inşaat işçileri ile dayanışmanın buluşma alanı, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü yürüyüşlerimizin, Onur yürüyüşlerinin, Cumartesi Anneleri’nin, tutuklu öğrenciler için verdiğimiz açık alan derslerinin yapıldığı alan Taksim Meydanı, Galatasaray Meydanı, İstiklal Caddesi ve onu kent dokusu yapan Gezi Parkı’ydı. Taksim; dayanışma günlerimizde, günler öncesinden tutuklanmakta, alana polis barikatları kurulmakta. Taksim ve çevresi özgürlük mücadelelerinin buluşma mekanı olmaktan planlı olarak ve polis araç ve gereçleri ile çıkarıldı, çıkarılmakta.
Kent Bilimciler; kentleri meydanlardan başlayarak siyasi iktidarların kendi erkini şekillendirmeye çalıştığı alanlardır belirlemesini yaparlar. Halklar için ise durum farklıdır, halklar bu mekanlarda yaşarlar ve mekanları kendi yaşanmışlıkları ile bezerler. Henri Lefebvre (1975)’ye göre kentler halkların, toplumun oluşturmasıyla açığa çıkan kimliktir, yaşanmışlıkların hafızasıdır, toplumun ürünüdür. Çatışma bu nedenle siyasi iktidarlar ile halklar arasında yaşanmaktadır. Kent mekanına uygulanan zulum ise devletin kimliği ile yürütülmektedir. Faşizmi kendisine rehber eylemiş, kapitalizmle beslenen ve kapitalizmi besleyen siyasi iktidarın kente, kent mekanlarına, onu korumaya çalışan halklara, kent mücadelelerine uyguladığı baskı ve zulüm devlet rejiminin dönüşmesini yansıtmaktadır. İstiklal Caddesi kimliğini yitirebilmesi için her yıl kazılır yeniden taşla kaplanır, o yüzden yok edilmiştir. Emek Sineması yerine o garip AVM yapılmıştır. AKM’nin yıkılmış yerine AVM görünümlü kültür merkezi yapılması, tiyatroların kapatılması, Tarihi Majik Sineması ile komşusu Maksim Gazinosu’nun yıkılıp yerlerine 17 katlı otel yapılması, Tarlabaşı’nda yaşayan gayri-müslümlerin evleri ellerinden alınarak çıkarılması, yerine lüks AVM -otel komplekslerinin yapılması siyasi iktidarın stratejilerinin parçalarıdır.
Taksim bizler için 1 Mayıs alanıdır, 8 Mart’ta kadınların buluşma, demokratik örgütlerin dayanışma mekanıdır. Taksim sözümüzü birlikte söyleyip, özgürlük mücadeleleri için politik tutumumuzu dile getirdiğimiz, buluştuğumuz, dayanıştığımız meydandır, örgütlü direnişlerimizin merkezidir. Bu yüzden Taksim canını çok sıkıyor siyasi iktidarın. Aklına estikçe saldırması, yok etmek için çabalaması, yıkması, tutuklaması bu yüzden. Ne yaparsa yapsın Taksim direniyor. Gezi Direnişi, Gezi Ruhu mücadelenin her hücresinde yaşıyor. O yüzden hırsını hiç ama hiç alamaması.
Boşuna çabalıyorlar; Bizler, bu topraklarda yaşayan halklar demokratik cumhuriyetle ve barış içinde yaşamaya kararlıyız. Onurumuzu, özgürlüğümüzü, geleceğimizi, yaşamı korumaya, barış içinde, özgürlük için ödün vermemeye kararlıyız.