Sincan Cezaevi’nde tutsak Nilüfer Şahin, eylemlerinin İmralı tecridine karşı bir itiraz olduğunu belirterek ‘Öcalan, Türkiye ve Kürtler için özgürce yaşama şansını ifade ediyor’ dedi
“Abdullah Öcalan’a özgürlük, Kürt sorununa demokratik çözüm” kampanyası kapsamında cezaevlerinde açlık grevleriyle başlayan eylemsellik mahkemeleri boykot etme, aile ve telefon görüşmelerine çıkmama olarak devam ediyor. PKK Lideri Abdullah Öcalan’a uygulanan tecride dikkat çekmek amacıyla “İmralı koşullarını uygulayacağız” diyen tutsaklar, talepleri kabul edilinceye kadar eylemlerini sürdürmekte kararlı.
Sincan Kadın Kapalı Cezaevi’nde tutulan 20 yıllık tutsak Nilüfer Şahin, Mezopotamya Ajansı’na (MA) gönderdiği mektupta tutsakların eylemini, dışarıdan beklentileri ve Türkiye’deki sivil toplum örgütleri ve hukuk savunucularının sessizliğini değerlendirdi.
‘Önderlik koşullarında yaşama’
Açlık grevleri ardından “Önderlik koşullarında yaşama” eylemi başlatma nedenlerine ve koşullarına değinen Şahin, “Sayın Öcalan ve İmralı’da tutulan üç arkadaş, yakınlarıyla görüştürülmüyor, telefon hakkından yararlandırılmıyor, dış dünya ile temaslarına, kanun ve hukukun tanıdığı haklar çerçevesinde dahi izin verilmiyor. Bu mutlak tecrit demektir. Bizde Sayın Öcalan’a kullandırılmayan bu hakları kullanmayarak, tecridin etkisini anlatmaya, duyurmaya çalışıyoruz. Aynı zamanda bu şekilde tecrit işkencesini protesto ediyoruz. Bizim eylemlerimiz Halk Önderimiz Sayın Abdullah Öcalan’ın öncelikle ulusal ve evrensel hukuk/adalet ilkeleri çiğnenerek, en temel iletişim haklarından mahrum edilmesine itirazdır. Tecrit ve mutlak izolasyon kime uygulanırsa uygulansın bir işkencedir. Evrensel adalet ve hukukta da mutlak tecrit bir işkence biçimi olarak kabul ediliyor. Bir halkın iradesine uygulanmasının ise bir kişiye uygulanmasından çok daha geniş bir etkisi ve anlamı var. Devletin Sayın Öcalan’a uyguladığı tecridi milyonlarca Kürt kendisine uygulanmış sayıyor ve bunu derinden hissediyor. Biz binlerce Kürt siyasi tutsak olarak hem tecridin fiziki hem de manevi etkilerini yaşıyoruz. Diğer taraftan Sayın Öcalan’ın ülkemiz, Türkiye ve bölge halkları için siyasi, toplumsal rolünü biliyoruz. Öcalan’sız bir çözüm mümkün değil, gerçekçi değil. Devletin Sayın Öcalan’ı ağır tecrit ve esaret altında tutuşunun, savaşta ısrar anlamına geldiğini biliyoruz. Bu siyasetin son bulması için eylemdeyiz” dedi.
‘Amacımız Öcalan’ın koşullarını anlatmak’
Eylemi bu boyuta taşımalarındaki amaca da değinen Şahin, “Tecrit koşullarını anlatmanın, topluma, ailelere Sayın Öcalan’ın ne derece zor koşullarda tutulduğunu anlatmaya çalışıyoruz. Bizim Sayın Öcalan ve üç arkadaş ile birebir aynı koşullarda yaşama gibi bir durumumuz yok, ancak o şartları bir dereceye kadar yaşarız. Zira o bir ada cezaevinde ve üç kişi dışında dış dünya ile hiçbir teması yok. Buna rağmen telefon etmeyişimiz, mahkemelere, aile görüşüne çıkmayışımız dahi bizi ve aileleri çok etkiliyor. Şüphe yok ki Sayın Öcalan ve yanındaki üç arkadaş aylardır daha ağır şartlara göğüs geriyorlar, direniyorlar. Biz de direnişimizi sürdüreceğiz” ifadesinde bulundu.
‘Sayın Öcalan’ın tarihsel rolü’
PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın konumu ve şartlarının Mandela ile benzeştirilebileceğini dile getiren Şahin, bu benzetmenin birçok boyutuyla yerinde olduğunu belirterek şunları dile getirdi: “Güney Afrika’da ırk ayrımcılığının sona ermesinde Mandela’nın rolü neyse Türkiye’de Kürt sorunun çözümünde Sayın Öcalan’ın konumu aynıdır. Daha güncel bir örnek de var. Filistin-İsrail sorununa bakalım negatif bir örnek olarak. FKÖ ve Arafat’ın tasfiye edilmesinin uzun vadedeki bir sonucu, Filistin halkının soykırıma uğraması iken, diğer sonucu İsrail halkının kendisi büyük bir kaos ve savaşın içinde bulmasıdır. Hâlbuki FKÖ ve Arafat’la iki halkında çıkarlarını gözeten bir uzlaşıya varma olanağı vardı. İsrail toplumu, demokratik kurumları bugünkü mücadeleyi o gün verseydi, kuşkusuz daha güvenlikli, eşit ve özgür koşullarda olurdu bugün. Ezcümle, Sayın Öcalan Türkiye ve Kürtler için barışın, özgürce ve güvenlik içinde yaşama şansını ifade ediyor. Rolü tarihseldir iki halk içinde. Kürtler olarak bunun farkındayız ve Kürt siyasi tutsaklar olarak eylemlerimizle bunu anlatmaya, öncelikle sağlık ve güvenlik koşullarının düzelttirilmesi için yürütülen mücadeleye katkı sunmaya çalışıyoruz. “
Abdullah Öcalan’ın 25 yıldır kesintisiz tecritte tutulmasına ilişkin 74 ülkeden aydın, yazar ve akademisyenlerin öncülüğünde bir kampanya başlatılmış olmasına rağmen Türkiye’deki sivil toplum ve hukuk örgütleri tarafından yeterli bir tepki örgütlenmediğine işaret eden Şahin, bu durumun da Türkiye’deki sivil toplum örgütlerinin ufkunun sınırlarını gösterdiğini söyledi.
‘Devlet ideolojisi’
Türkiye’de oldukça köklü bir “devlet ideolojisi”nin olduğunu belirten Şahin, “Demokratları, aydınları da bu ideolojiden sıyrılamıyor. Kürtler söz konusu olduğunda otomatik olarak devreye giriyor bu ideoloji. Kürt Halk Önderini konuşmak, onun tutulduğu insanlık dışı koşulları dillendirmek, itiraz etmek, Kürt meselesini dillendirmekten çok daha fazla siyasi cesaret güçlü bir demokrasi bilinci, tutarlı hukuk savunuculuğu gerektiriyor. Bu birikime ve düzeye sahip Türk demokratik organizasyonları, sivil kurumlarını ve bireylerini göremiyoruz. 90’lardan daha geri bir konumdur bu. Düşünün ki savaşın en şiddetli olduğu tarihlerde Sayın Öcalan’la röportaj yapabilmek cesareti gösteren ana akım medya temsilcileri vardı. Türk aydınları, hukukçuları içerisinde dönemin resmi ideolojisine, özel savaş mekanizmalarına karşı duranlar vardı. Bedeli bugünden çok daha ağırdı bu tür davranışların. Ancak gerçek aydın ve demokrat olma toplumun vicdanı olma sorumluluğu da böyle duruşları zorunlu kılar. Türk aydınları ve Türk demokrasisi, demokratları bakımından önemli bir düzeydi bu. AKP iktidarı ile birlikte bu damar zayıfladı. Bir tür bilinç kıyımı yaşandı. Demokrasi, hukuk meftunları çarpıtıldı. Hukuk ve demokrasi ilkeleri evrensel düzlemden “milli çıkarlar” düzlemine indi. Hukuk ve demokrasi ‘seküler milliyetçi’ ve ‘dinci milliyetçi’ bakış açısı arasında bir yerde şimdi. Devlet ile aydınlar, Kürt Halk Önderi ve Kürtlerin siyasi talepleri söz konusu olduğunda özel bir siyaset ve hukukta birleşiyorlar. Türk aydınları ve demokratları (dolayısıyla demokratik sivil kurumlar ve hukuk kurumları) bu yanı ile kolonyalist zihniyetin sürdürücüleri konumuna düşüyorlar. Düşünün ki Sayın Öcalan’a ilişkin devletin özel savaş politikası olarak öne sürdüğü argüman ve imajı Türk aydınları ve demokratları olduğu gibi benimsiyor ya da bu kurmaca negatif imajın sürdürülmesine sessiz kalıyor. Böylelikle Sayın Öcalan’a dönük gayri ahlaki ve hukuki olan mutlak tecridin sürdürülmesini kolaylaştırıyor. Bugün Türklerin bir Sartre’si (Jean-Paul Charles Aymard Sartre, Fransız yazar ve düşünür)yok ne yazık ki, Türklerin bir Sartre’ı olsaydı, Kürt sorununun çözümü demokratik çözümü daha olası bir aşamada olurdu. Sayın Öcalan’ın konumu ile Kürt sorunun çözümü, barış olanakları ve Türkiye’nin içine düştüğü kriz durumu arasındaki bağ daha görünür hale gelirdi” diye belirtti.
‘Tecridin kaldırılması için çağrı’
Ailelere ve topluma da bir çağrıda bulunan Şahin şunları ifade etti: “Ailelerimize çağrım, dışarıda eylemlerimize daha fazla sahip çıkmaları, bizimle yeniden buluşabilmeleri için, tecrit işkencesine son verilmesi için daha fazla çaba içinde olmalarıdır. Toplumun genelinden de beklentimiz aynı. Yoksulluk, işsizlik, savaş neden var iyi tahlil etmeliler. Devlet bütçenin en büyük kısmını savaşa ayırıyor. Kendi iktidarını bir şekilde sürdürüyor. Türkiye toplumunun tamamını ilgilendiren bir konuya dikkat çekmeye çalışıyor, özgürlük ve refah Kürt sorunun demokratik çözümünden geçiyor. Herkese savaşın bittiği bir Türkiye’yi hayal ederek, başlamasını öneriyoruz. Bu Sayın Öcalan’la mümkün. Bu yanıyla herkes için, toplum için, Türkler ve Kürtler için bir şanstır. İşte şuan devletin esaret ve tecrit altında tuttuğu aynı zamanda halklarımızın barış imkanıdır. Biz toplumun çıkarlarını düşünen ve toplum adına hareket eden kendini demokratik sayan, evrensel hukuk ilkelerine inanan herkese çağrı yapıyoruz, eylemimizle. Kürt sorunun demokratik, barışçıl çözümü için Sayın Öcalan’a uygulanan tecridin kaldırılması için harekete geçin.”
HABER MERKEZİ