MA editörü gazeteci Sedat Yılmaz hakkında ‘örgüt üyeliği’ ve ‘örgüt kurmak, yönetmek’ suçlamalarıyla açılan davanın ilk duruşması görülüyor. Yılmaz, savunmasında iddianamede yer alan suçlamalara tek tek yanıt vererek, ‘Kürt olduğum için bugün buradayım’ dedi. Savunmaların ardından mahkeme Yılmaz’ın tahliyesine karar verdi
Mezopotamya Ajansı editörü Sedat Yılmaz hakkında “örgüt üyeliği” ve “örgüt kurmak, yönetmek” suçlamalarıyla açılan davanın ilk duruşması bugün Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesinde ilk duruşması görülüyor.
Duruşmaya Dicle Fırat Gazeteciler Derneği, Mezopotamya Kadın Gazeteciler Derneği, Disk Basın İş, Türkiye Gazeteciler Sendikası, Gazetecileri Koruma Komitesi Koordinatörü Özgür Öğret, MLSA ve sivil toplum kuruluş temsilcileri katıldı.
Duruşmada Sedat Yılmaz, avukatları Resul Temur, Veysel Ok ve Şule Recepoğlu hazır bulundu.
Duruşma kimlik tespitinin ardından Yılmaz’ın savunmasına geçti.
İddianameyi reddediyorum
Tanıkların dinlenmesi için Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) bozuk olmasından dolayı duruşma gecikmeli başladı. Duruşmada gazeteci Yılmaz, hakkında açılan davaya ilişkin iddialara tek tek yanıt verdi.
Tutuklanması üzerinden yaklaşık 8 ay geçtiğini dile getiren Yılmaz, “Bu iddianameyi reddediyorum” dedi. Ardından gerekçeleri sıralayan Yılmaz, iddianamenin 2020 yılında kimliği gizlenen ve adına “Ulaş” denilen bir gizli tanığa ait olduğu ileri sürülen ifadelere dayandığını söyledi.
Hakkında gizli tanık Ulaş’ın 2020’deki ifadeleri sonrasında 2021’de soruşturma başlatıldığını hatırlatan Yılmaz, bu esnada gözaltına dahi alınmadığını söyledi. Aradan bir yıl geçtikten sonra 2022’de başka gizli tanık olan “K8C4B3LIT5”un birçok kişi ve kendisi hakkında ifade verdiğini söyleyen Yılmaz, yürütülen soruşturmaya rağmen yine gözaltına alınmadığını söyledi. Yılmaz, “Bu duruma rağmen, her ne oluyorsa tam bir yıl daha geçtikten sonra, yani 2023 yılında, bir gece yarısı ikamet adresime yapılan polis baskınıyla, 13 yaşındaki bir kız çocuğunu yalnız bırakacak şekilde, eşimle birlikte gözaltına alınıp, tutuklanıyorum” dedi.
Savunmasını 1776’da yayımlanan Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi’ndeki “Bütün insanlar özgür doğar ve özgür yaşarlar; devlet ancak bu özgürlükleri korumak ve bunlardan herkesin eşit derecede yararlanmasını sağlamak için vardır. Bu özgürlüklere ilişen devlet, kendi varlık nedenini yitirir” sözleriyle devam ettiren Yılmaz, insanlığın kazandığı bu evrensel değerin demokratik yönetimlerin pusulası olduğunu hatırlattı. Bu bildirge sayesinde demokratik devletlerin, kendi yurttaşlarının seyahat, iletişim, konaklama, eğitim, sağlık, barınma, düşünce, düşünceyi yayma ile basın ve ifade özgürlüğünü yasal güvenceler altına aldığını söyleyen Yılmaz, bu nedenle de olsa Anayasa’nın 28’inci maddesindeki “Devlet haber alma hürriyetini sağlayacak tedbirleri alır” hükmüne işaret etti.
Gizli tanık iddialarını çürttü
“Keşke iddianameyi hazırlayan savcı bey bir gıdım hukuki süzgeç uygulasaydı” diyen Yılmaz, “Ancak başa gelen çekilir” dedi. Türkiye gibi ülkelerde gazeteciliğin riskli bir meslek olduğunu belirten Yılmaz, gazeteci yetiştiren akademisyenlerden Zeynep Özarslan, Tezcan Durna ev Perin Ögün Emre’nin hazırladığı ve Uğur Mumcu Vakfı tarafından basılan “Dijital Cağda Gazeteciliğin Geleceği ve Eğitimi” kitabından örnekler verdi. Yılmaz, “Bu ifadeleri, sahada gazetecilik yapan benim gibileri açısından düşünmenizi isterim. Bu yüzden bir gizli tanığın ifadelerinin hiçbir süzgeçten geçirilmediğini söylüyorum ve bu ülke demokrasisi için utanç vericidir. Biliyorum, salonda hazır bulunan savcının hazırladığı bir dosya değil ancak dikkatle okunduğunda kendi kendisiyle çelişen ve kendini boşa düşüren bir iddianameden bahsediyorum. Dolayısıyla gizli tanık ‘Ulaş’ ne diyor, iddia makamının topladığı deliller ne diyor, bunları tek tek karşılaştırmalı bir şekilde cevaplayacağım” ifadelerini kullandı.
Gizli tanığın “2000’li yıllardan bugüne kadar KCK Türkiye yapılanması, ideolojik alan merkezine bağlı olarak örgütsel faaliyetler yürütüyor…” söylemlerini hatırlatan Yılmaz, 2000’li yıllarda mesleğe başladığının kendi ifadesi olduğunu söyleyerek, “Lakin o zamanlar üniversiteyi yeni bitirmiş, henüz stajyer bir muhabirken örgütün basın komitesine sorumlu düzeyde biri yapılmam trajikomik. Bahsettiği sorumluluk düzeyi neymiş bari ona da açıklık getirseydi, neden açıklık getirmemiş?” diye sordu.
ANF haber ajansında sorumlu düzeyde faaliyet yürüttüğü ve bunun SGK kayıtlarıyla örtüştüğünün de ileri sürüldüğüne dair konuşan Yılmaz, SGK kayıtlarında böyle bir bilginin olmadığını söyledi. ANF’nin Türkiye’de yayın yapmadığını savcının dahi söylediğini belirten Yılmaz, Gazeteci Hüseyin Aykol’un tutuklanması ile ilgili ANF’de geçen “Hüseyin Aykol u’n tutuklanmasına tepki yağdı” başlık haber olduğunu ve diğer gazeteci ve hak savunucuları gibi kendisinin de meslektaşının tutuklanmasına tepki gösterdiğini, bu doğal mesleki dayanışmanın ANF’de çalışılıyormuş gibi sunulduğunu söyledi.
Yine gizli tanık Ulaş’ın “Uzun yıllar örgüt adına propaganda amaçlı haber yaptı” iddialarına değinen Yılmaz, “Peki ama hangi haberimden bahsediyor? Ben dosyada göremedim. İddia makamı propaganda amaçlı bazı haberleri mi sunabilir mi? Ona göre savunma yapacağım” dedi.
Tanık Ulaş’ın, Yılmaz’ın Irak’ın kuzeyinde yer alan Xakurke’ye giderek Mustafa Karasu ile toplantılar aldığı iddialarına ilişkinde savunma yapan Yılmaz, “Duyanda sanır ki İstanbul’a gidip, geliyorum” diyerek, hangi tarihte gittiğinin söylenmesi halinde o gün nerede olduğunu saati saatine kanıtlayabileceğini söyledi. Yılmaz, “Açık ve samimi bir şekilde belirteyim bahsi geçen yere hayatımda hiç gitmedim, görmedim, bilmiyorum” diye konuştu.
Varsayımlar üzerinden hareket ediliyor
Tanığın “Örgütsel talimat aldığı” iddiaları ve “basın komitesinde başarılı işler yaptığı için herhangi bir PKK kadrosundan daha kıymetli olarak görülüyor” iddialarına da cevap veren Yılmaz, hangi örgütsel başarı ve nasıl bir başarıdan bahsedildiğinin iddianamede yer almadığını belirtti. İyi bir gazeteci olduğunu ve 23 yıldır da gazetecilik için sendikal mücadele verdiğini, yaptığı haberlerle ödül aldığını hatırlatan Yılmaz, “Meslektaşlarım ve kamuoyu tarafından sevilen bir gazeteciyim. Çünkü bugüne kadar çeşitli meslek örgütlerinin eğitim çalışmalarında yüzlerce genç gazeteciye deneyimlerimi aktardım. Ve yaptığım haberlerde ‘çamur at izi kalsın’ diye hareket etmedim, hak ve hakkaniyete odaklandım” diye konuştu.
“K8Ç4B3L1T5” adlı gizli tanığın iddialarına karşı da savunma yapan Yılmaz, MA’da gazetecilik yaptığını, çocuk ve emek alanında haberler yaptığını söyledi. GSM kayıtlarında yapılan aramalara ilişkin de savunma yapan Yılmaz, baz sinyallerinin içeriğini sordu. 2014 yılında DAİŞ’in Kobanê sınırındaki saldırıları döneminde Suruç’ta bulunmasının da örgüt adına olduğu iddialarına yanıt veren Yılmaz, SGK kayıtlarına bakıldığında dahi orada gazeteci olduğunun rahatlıkla çıkacağını, eylem içinde olduğunu iddia eden makamın kanıt sunamayacağını ama kendisinin o dönem gelişmeleri takip eden onlarca gazeteciyi tanık olarak getirtebileceğini söyledi.
Otel konaklama da gizemli hale getirilen örgütle iltisaklı kişinin Yeni Yaşam Gazetesi’nde çalışma arkadaşı olduğunu söyleyen Yılmaz, iddia edilen diğer kişilerin kimler olduğunu sordu. Yurtdışı giriş çıkışındaki “Değerlendirilmiştir” iddialarına da değinen Yılmaz, bir kanıt olmamasına rağmen bolca yoruma dayalı, tahminler ve varsayımlar üzerinden hareket edildiğini belirtti. Yurtdışına gidiş gelişlerinin meslek örgütleri tarafından sağlandığını belirten Yılmaz, bunun MASAK raporunda açıkça görüldüğünü söyledi.
Roboski’de çocuklar öldü, adalet yerini bulmadı
Çalıştığı gazetenin İdari İşler Müdürü’nün belgelerle kanıtlı maaş ödemesinin de suçlama konusu yapıldığını söyleyen Yılmaz, sanal medya hesaplarındaki paylaşımların da suçlama konusu yapılmaya çalışıldığını belirtti. Twitter hesabında paylaştığı “Roboskî hala kanıyor” paylaşımı nedeniyle “halkı kin ve düşmanlığa alenen tahrik” iddiasıyla yapılan suçlamaya da yanıt veren Yılmaz, Roboski’ye bir kaç kez giderek, oradaki insanların acılarına tanıklık ettiğini belirttti. Felsefeci Hannah Arendt’in “Gazetecilik, devlete bağlı memurları, kurumlar ve bazen diğer güç merkezlerini, eylemlerinden dolay halka karşı sorumlu tutar. Örneğin, yüz kızartıcı bir suç işleyen bir kamu görevlisinin istifa etmesini veya görevden almasını sağlamak gibi” sözlerini hatırlattı. Yılmaz, “Alın işte Roboskî’de de olan bu. 19’u çocuk 34 insan uçaklarla öldürüldü. Dönemin cumhurbaşkanından başbakanına, bakanlarından genelkurmayına kadar tüm toplum bunun yanlış, hatalı olduğunu kabul etti. Devlet adına özür dilendi, hata kabul edildi, devlet erkânı aileleri ziyaret etti, hatta tazminat ödendi. Ancak bir sorun var, onarıcı bir adalet yerini bulmadı, o aileler hala adalet önüne çıkarılacak, yargılanacak birilerini bekliyor. İşte kanayan şey budur. Bu paylaşımın neresi ‘kin ve düşmanlık’” diye sordu.
Savunmasını Uğur Mumcu’nun 13 Kasım 1992’de yazdığı yazıda ki “(..) Örneğin Kürt sorunu… Kürt sorunu, geniş araştırmalar gerektiren bir konudur. Bu sorunu, tek bir olay ve tek bir görüntüden yola çıkarak yorumlayamazsınız. Olayın yakın tarih içinde bulunan nedenlerini bilmeden bugünkü olaylar yorumlanamaz. PKK’nin yayın organları okunmadan ne ‘Nevruz olayı’ anlaşılır ne ‘Şırnak olayları ne de Kuzey Irak’ta bugün yaşanan gerçekler” sözlerini hatırlatarak, 31 yıl önceki noktada olunduğunu ifade etti. Yılmaz, “Ben bu yazının üzerine ek bir savunma yapmayacağım. Çünkü bu bir gazetecinin bakışıdır ve doğrudur” dedi.
Kürt olduğum için bugün buradayım
Bu “Düşünülmüştür, değerlendirilmiştir” ifadeleri hatırlatan Yılmaz, hakkında ifade veren tanıkların beyanlarında dahi “Kadro nedir, kime denir” sorularına yanıt verildiğini sıraladı. Yılmaz, şunları söyledi: “Benimle ilgili bu dosya cezalandırma niyetli ve yoruma dayalıdır. Doğrudan tek bir kanıt yoktur ancak bolca atıf vardır. Vicdanen, hukuken ve ahlaken bu dosya beraat ile tahliyemi ortaya koymaktadır. Çünkü eşyanın tabiatı gibi insanların da sınırları vardır. Tıpkı bir demir parçasına hangi işlemi yaparsanız yapın, altına dönüştüremezsiniz. Sizi temin ederim, benden de örgüt yöneticisi, üyesi ve kadrosu çıkmaz” diye konuştu.
İkinci Meşriyetten sonra Cumhuriyet döneminde Türkiye basınına ilk baskı ve sansürün 1925’te Şeyh Sait İsyanı ile başladığını hatırlatan Yılmaz, “O dönem çıkartılan ‘Takrir-i Sukun Kanunu’ na dayanan hükümet, 6 gazeteyi birden kapatıyor. Yasanın kendisi, kapsamı ve sonuçları itibariyle Kürt sorunuyla direkt bağlantılıdır. O gün bugün iflah olunmaz bir şekilde basın ve ifade özgürlüğü sürekli baskı altında tutulmuştur. İkincisi; Cumhuriyet döneminde, Türkiye basınında iki çizgi olageldi. Bu çizgilerden biri ‘Sefa sürenler’ biri ‘cefa çekenler’dir. Sefa sürenler ekolü, Necip Fazıl Kısakürek ve Peyami Safa şahsında şekillenir ve bugünkü uzantısı basının yüzde 95’ini elinde tutan hükümetin etrafında toplanmıştır. Cefa çekenler ise, Sabahattin Ali, Aziz Nesin şahsında somutlaşır ve paylarına hapis, sürgün, sansür, baskı, hata faili meçhul cinayetler düştü. Bu çizgi 90’lı yıllarda çatallaşıyor ve Musa Anter şahsında ifade edilen üçüncü bir çizgi olarak Kürt basını doğuyor. Devlet kaynaklı şiddet artık yönünü daha çok bu üçüncü çizgiye yönlendiriyor. 90’lardan bu yana Kürtler ortalama 60 gazete çıkardı, gazete binaları bombalandı, 50’nin üzerinde muhabir ve dağıtımcı öldürüldü, yüzlerce yıl hapis, sürgün de cabası. Ve bu ikinci ve üçüncü çizgi bugün iktidar dışı kalmış yüzde 5’in içinde direniyor. Ben de bu yüzde 5’in içinde olan muhalif bir gazeteciyim. Evet, Kürt olduğum için, Kürt bir gazeteci olduğum için, Kürt basınında çalıştığım için bugün buradayım 8 aydır tutukluyum hem de kanıtsız bir şekilde. Tüm her şeye rağmen heyetinizin, basın ve ifade özgürlüğünü koruyacağına dair inancımı korumak istiyorum.”
Tahliye kararı
Yılmaz’ın savunmasının ardından gizli tanıkların dinlenmesine geçildi.
Gizli tanık ifadesinde, Yılmaz’ın gazetecilik faaliyetlerini dile getirerek, “Yılmaz, Dicle Haber Ajansın’nda çalıştı. Daha sonra Mezopotamya Ajansı’na geçti” dedi.
Gizli tanık, Yılmaz’ın istihbarati bilgiler verdiğini, istihbarati bilgileri kimliği açığa çıkacağı için vermeyeceğini iddia etti.
Tanık savunmasının ardından savcı, mütaalasını vererek Yılmaz’ın tutukluk halinin devamı etmesini istedi. Savcının mütaalasınına karşı konuşan Yılmaz, mütaalaya katılmadığını ve tahliyesini talep etti. Savcı’nın mütaalasının ardından avukatlar Veysel Ok, Şule Recepoglu ve Resul Temur savunma yaptı.
Verilen aranın ardından mahkeme Yılmaz’ın tahliyesine karar verdi. Duruşma 29 Şubat’a ertelendi.
AMED