Bana bu zamanın insanının onu insan olmaya tamamlayan en büyük eksiği nedir diye sorsalar, hiç tereddüt etmeden “tutku” derim. Ve elbette ev, araba, mal, mülk, para, mevki, makam edinmenin cinnet hali olan, savaşların, yıkımların, doğanın tahribinin, tüm canlıların bu uğurda soykırıma uğratıldığı, hâkim kapitalist düzenin tüm insanların önüne bir görev olarak koyduğu hastalıklı talepleri, tutku tabirinin içine dahil etmiyorum. Arapça ihtiras sözcüğü ve ihtiras sahibi olan kimseyi tanımlayan muhteris sözcüğünün Türkçede yaşadığı olumsuz anlam kaymasını da kastetmiyorum. İhtiras sözcüğü Arapçada şiddetli isteme, arzulama anlamlarında kullanılırken Türkçede bu sözcük bir isteği yıkıcı şekilde şiddetle arzulamak gibi olumsuz anlam kazanmıştır. Benim anlatmak, irdelemek istediğim tutku tam da buradaki tutku, yani yıkıcı olmayan tutku. Yıkıcı olmayan, değiştiren dönüştüren, güzelleştiren şiddetli, ısrarlı, sürekliliğini koruyan arzuyu kastediyorum tutku derken. Günümüz insanının kapitalizme ruhunu teslim edişinin, sahip olma duygusunun boyunduruğundan kendini kurtarmış tutkudan.
Heves sözcüğünü de irdelemeye ihtiyaç var, tutku ve günümüz insanının tutku ile geliştirdiği bağlam içerisinde. Arapça bir sözcük olan “heves” gelip geçici ruh hali, fantezi, boş işlerle oyalanma anlamında kullanılır. Şaşırma kökünden gelir. Türkçede ise heves sözcüğü gelip geçici, anlık, dönemlik istek, arzu anlamında kullanılmaktadır. Güçlü, bilmeye, analiz etmeye dayanmayan, birtakım yönlendirme yahut etkilenmelerin neticesinde duyulan fakat örneğin çok emek vermek gerektiği, başaramayacağı gibi bir engelle karşılaşıldığında vazgeçilen anlık istek duyma halini tarif eder. Ve günümüz insanının davranış ve motivasyonlarını en iyi tanımlayan sözcüklerden biridir heves etmek. Heves, gelip geçici anlık bir istek olduğuna göre onlarca şeye heves edebilirsiniz hayatınız boyunca. Hatta aynı gün içerisinde bile birkaç şeye heves edebilirsiniz. Bir enstrüman çalmak, bir yeni dil öğrenmek, şehirden kaçıp doğada yaşamak, sağlıklı yaşamak için spor yapmaya karar vermek vb. birçok heves günlük yaşamımızı doldurur. Ama bütün isteklerimiz belli bir emek, yoğunlaşma, çaba ve bedel ödemeyi gerektirdiğinden başladığımız bu işlerin pek çoğu girişim aşamasında kalır. Çok şeye heves etmek yine kapitalizmin ruhumuzda yarattığı tahribatın sonucudur. Çok şeye heves etmek, kediniz için biricik olanı bulamama ve ona tutkuyla bağlanamamanın, arzu duyamamanın, bir isteğe yoğunlaşamamanın sığlığıdır.
Bütün bunların sonunda geldiğimiz yer, günümüz insanın yaşadığı dünyayı, şehri, mahalleyi, sokağı, evi, hepsinden önemlisi kendisini değiştirme, dönüştürme, güzelleştirme arzusuzunun, bütün bunlara tutku duymanın yitirilmesidir. Aşk duygusu insanda tutkunun, arzunun en şiddetli boy verdiği, istek duyulan şeye yapılan yolculuğun çok komplike geliştiği, tekamül ettiği tutkulardan biridir. Bütün kültürlerde aşk, bir kutsiyet atfedilmiş, felsefi bir yolculuk olarak yorumlanmış, bir istek uğruna emek vermenin, bedel ödemenin en yoğunlaşmış hali olarak hikâye edilmiş, anlatıya dönüşmüştür. Âşık olmak sahip olmaktan ziyade bir vazgeçme eylemidir. Âşık olduğun, tutku duyduğun şeye doğru bir yolculuğa çıkarken bu yolculuktan alıkoyan tüm varlıklarından, tüm yüklerinden, bu isteğine yoğunlaşmaktan alıkoyan tüm şeylerden vazgeçmek zorundasın. Sağlam bir ipe sahip olduktan sonra bir kör kuyuya inmek değil, seni alacak bir büyük gemiyi beklemeden kırık dökük bir sandalla okyanusa açılmanın kendisidir tutku. “Mumdan bir gemiyle ateşten bir denizde yol almaktır” diye tanımlar aşkı, Hüsn ü Aşk adlı mesnevisinde Şeyh Galip. Vazgeçmeden hiçbir şeyden her şeye sahip olmak. Yani sürekli biriktirmek. Sürekli sırtına yüklemek. Neyi ne için taşıdığını bilmeden bütün ömrün boyunca yük taşımak, bir tutkuya sahip olamamanın bedelidir.