Gazeteci olmak yayıncılığa farklı bir boyut getirir. Bestseller olma kaygısı yoktur, gazetecilikten gelme yayıncının. Bilinmeyeni ilk açıklamak, tabu olanı deşmek, yeni olanı yakalamak ister.
Gazetecilikteki haberi ilk yakalayan olma tutkusu, gerçek yayıncıya bir konuyu ilk dile getirme, bir yazarı ilk tercüme ettirme, yeni bir yazarı ilk yakalama tutkusu olarak yansır.
Tabii gerçek gazetecilikten bahsediyorum. Apoletli medyadan ya da trol basından ya da magazin basınından değil!
Vasat yayıncı risk almak istemez, bunun için bilineni, tanınanı tercih eder. Aktüelin peşinde koşar, onun üzerinden pazarlama yapmaya çalışır.
Siyasi olarak da risk almak istemez. Bela konulara girip sermayesini risk altına sokmak istemez.
Dünya Yayıncılar Birliği yayıncılığın sadece bir business olmadığını, aynı zamanda düşünce, ifade, yazma özgürlüğünü hayata geçirme gibi bir misyonu olduğunu belirtir ilkeleri arasında.
Bütün bunları, Doğan Özgüden’in “Sürgün Yazıları” seçkisini okurken düşündüm. (Info-Türk Yayınları, 2019).
Özgüden çiftinin başarılı gazetecilik geçmişi, onların son derece başarılı, örnek alınacak yayıncılık yapmasının da önünü açtı.
Çok kişi Türkiye de ilk kitap klubünü Akşam gazetesinde Özgüden çiftinin oluşturduğunu bilmez. Bu kulüp aynı zamanda okurlara genel kültür iletmeyi amaçlıyordu. Hedef kitle entelektüeller değil emekçi ağırlıklı okurlardı. Çok iyi bir klasik gitarist olan İnci Özgüden, örneğin “Müzik Rehberi” kitabını yazacaktı.
Doğan Özgüden in Akşam Kitap Kulübü’nden çıkan “Faşizm” kitabı.
Bunun için kurulan şirket daha sonra 70’lerde Cemmay Dağıtım adını alacaktı. Ve bu dağıtımın sorumluluğunu aranmakta olan yöneticisi Ömer Kamil’den alarak üstlenen Ayşe Nur Zarakolu, bu kurumun 12 Eylül cuntası döneminde ayakta tutarak, sol kültürün en ağır koşullar altında soluk almasına olanak sağlayacaktı.
Bu dönem ve daha sonra insan hakları alanında sürdürdüğü mücadeleler nedeniyle de ağır bedeller ödemesine ve bütün bunların sonucunda aramızdan erken ayrılmasına karşın.
ANT yayınları, gerek içerik, gerekse grafik bakımından döneminin yayıncılığının çok ilerisindeydi.
Dünyada nasıl 68 grafikleri konusu oluyorsa, gerek dergi gerekse yayınların kapakları açısından sergi ve albüm oluşturacak zenginliktedir. Ve bir dönemi simgeler.
ANT dergisinin nasıl solun arkeolojisini başlattığını hatırlıyorum. Sertellerin acı öyküsünü ANT’tan okuduk, Dinamo’nunkini de. Sürgünde ölen büyük gazeteci Sabiha Sertel’in anılarını ANT sayesinde okuyabilmiştik. Aziz Nesin, Demirel yönetimi tarafından skandal biçimde gözaltına alınmıştı. O getirmişti Sertel’in anılarını Rusya’dan cesaretle.
Basın özgürlüğü kavgasında, Sabahattin Alilerin, Aybar’ların, Aziz Nesinlerin, Rıfat Ilgazların 45 sonrası sivil itaatsizlik geleneğini 60’lı yıllarda ANT başarıyla sürdürdü. Yani gayrı meşru yasakları çiğneme, onları yok sayarak serbestçe düşünceleri ifade etme, yalanları ve tabuları deşme.
Ve 1971 başlarında ANT yazarları hakkında istenen hapis cezaları yüzyılları bulmuştu. ANT’ın 3 sorumlu yazı işleri müdürü, Yaşar Uçar, Osman ve Alpay Kabacalı 12 Mart dönemini hapiste geçirecekti. 12 Mart rejimi dergiyi kapattı. Yayınevi ekibi maalesef dağıldı. Özgüden çifti 12 Mart rejimini, yine güçlü gazetecilik zeminleri üzerinde dünya kamuoyuna deşifre ederken ve direnişlerini sürdürürlerken. Muhteşem ANT arşivinin başına ne geldiği meçhul!
ANT Kürt tabusunun da, Kemalizm tabusunun da deşilmesine öncülük etti, önemli bir katkı sundu. Filistin sorununa, Latin Amerika gerçekliğine, ABD’de siyah hareketin yükselişine değinen ilk kitapları yayınladı. Arapçaya ve Farsçaya vakıf Müftü Mehmet Emin Bozarslan’ın tercümesi ile Kürt Tarihi “Şerefname”yi okurlara iletti. Naif Havatmane’nin kitabı sıcağı sıcağına Arapçadan tercüme edildi. Bir Che’nin Bolivya Günlüğü’nü, dünya yayınevleri ile aynı zamanda yayınladı. Brezilya’da, Venezuela’da yükselen Çin ve Sovyetlerden farklı devrimci çıkışları aktardı.
ANT, 12 Mart ve Eylül öncesi faşizmin Türkiye’de yükselişini öngörmüştü. Bu nedenle antifaşist mücadeleyi önemsedi ve tam 12 Mart öncesi, Çetin Özek’in “Faşizm ve Devrimci Halk Cephesi”ni yayınladı. Çetin Özek, Maltepe cezaevinde Mahir ve arkadaşları ile dayanıştığı için namlı Harbiye hücrelerine yollandı Şiar Yalçın ile birlikte. Orada psilolojik olarak çöktü. Ancak 1980’lerin sonunda kendisine geri dönebildi. Ayşe, onunla TMY tasarısına ilişkin bir panel düzenleyecekti. Ve bu paneldeki bütün öngörüler gerçek çıkacaktı.
12 Mart döneminde alternatif nitelikli çocuk kitaplarını başlatan da ANT yayınları oldu. 70’li yıllarda bu misyonu Gözlem Yayınları, 80’li yıllarda ise Can Yayınları olacaktı.
Bizler için ANT gerçekten bir okul oldu. ANT geleneği içinden yükselen Yöntem Yayınları ve daha sonra Belge Yayınları oldu. Arkasından Alan Yayınları geldi. Alan/Belge bir dönem kültürel direniş misyonunu birlikte üstlendi ve ANT gibi birçok “ilk” e imza attı.
ANT çalışanları da orada edindikleri deneyimler ile Yar ve Hasat yayınlarını kurdular ama daha çok yapılanı tekrarladılar. Ama ANT Yayınları her zaman özel ve özgün olma vasfını korudu.