Barış sürecinde oluşturulan ‘akil insanlar’ heyetine hasbel kader seçilmiş bir zat, katıldığı TV programlarında sözlerine: ‘ben bir akil insan olarak’ diye başlar ve öyle üst perdeden konuşurdu ki, bir başına ülkeyi devrimin eşiğine getirdiğini sanırdınız.
Biz de ‘gülek mi ağlayak mı’ duyguları arasında dinlerdik kendisini…
CHP kongresi olduğu gün evden çıkmadım, oturdum baştan sona izledim, tüm konuşmaları dikkatle dinledim ve aynen ‘akil’ yurttaşı dinlediğim günlerdeki gibi enteresan duygular yaşadım…
Biz Kürtlere ve Türk kamuoyuna verilen mesajların notlarını tuttum. Kongrenin ve konuşmaların içindeki ayrıntılar oldukça önemliydi.
Kemal bey elindeki sihirli değnekle, her şeyi neredeyse bir yıl gibi bir süre içinde çözeceğine dair mesajlar veriyordu konuşmasında.
İşçinin, emekçinin, emeklinin sorunu da sorun muydu? Hemen, en kısa süre içinde hallolacaktı.
Komşularla ilişkiler hemen düzene sokulacak, düşmanlıklar tez zamanda ortadan kaldırılacaktı.
Bazı önemli sorular sordu: ‘Türk ordusunun ne işi var Suriye’de’ dedi örneğin. Oldukça isabetli bir soruydu bu. Ancak Suriye’ye asker gönderme tezkeresini kendisinin ve partililerinin büyük bir şevkle imzaladıklarını unutmuştu galiba.
Yine kongreyi yönetmek üzere seçilen hanımefendinin, Afrin’i vurarak Kürt çocuklarını öldürecek devasa bombaların üstüne adını yazarak imzaladığını, bombalar önünde resimler çektirdiğini, kendisinden sonra konuşan Genel Başkan adaylarından birinin hatırlattığını dinlemedi bile, o konuşurken kendisi salonu terketti.
Şimdi; kongrenin üzerinden on gün gibi bir zaman geçtiğine, aslan sosyal demokratların heyecanlarının da muhtemelen biraz yatıştığına göre, bizi önemli ölçüde ilgilendiren ve Kemal beyin konuşması boyunca iki kez ‘çözeceğim’ dediği ve altını hiç doldurmadan geçiştirdiği başlığı, Kürt sorununu biraz açalım.
Türk devletinin şu an iç ve dış borçları ile cumhuriyet döneminden bu yana var olan kamu mülklerinin satılıp kullanılması da hesaplandığında bir trilyon dolara yakın açığı var, karşılıksız basılmış, miktarı duyurulmadan piyasaya arzedilmiş TL de işin cabası.
Bunun (miktar hesaplandığında ) az bir bölümünün önceki iktidarlardan kaldığı, bir bölümünün de aileye, çevreye peşkeş çekildiğini varsayarsak, kalan bölümünün kırk yıldır anlamsız bir biçimde sürdürülen savaşa aktarıldığı çok net. Bunu hiç kimse bilmese dahi devleti yönetenler, bütçe komisyonu üyeleri, genelkurmay yetkilileri ve savaş ekonomistleri çok iyi biliyor.
Daha önce bir yazıda, ilk öğrendiğimde tüylerimi diken diken eden bazı hesaplar vermiştim.
Bir F-16 uçağının bir saatlik maliyeti (Bomba ve benzin) 80–120 bin dolar. On uçakla yapılan ve her uçağın sadece bir saat havada kaldığı bir saldırının maliyeti ortalama bir milyon dolar. Enteresan bir bilgi de şu: Uçaklar yükledikleri bombalarla geri dönme şansına sahip değiller, bombayla inme şansları yok. Bu nedenle vuracak hedef bulamadıklarında, bombalarını boş dağlara bırakarak geri dönüyorlar.
Afrin dönemini hatırlayalım, yetmiş iki uçakla operasyon yapıldığını duyuruyordu Türk televizyonları. Matematiği iyi olan hesaplasın. Sadece Afrin iki ay sürmüştü. Savaş ise kırk yılını doldurdu. Ki savaş sadece F-16 ile yapılmıyor.
Hesap yapacak olanlar, tankın, topun, hafif silahların, askerin, parayla askerlik yaptırılan uzman çavuş ve onbaşıların, ödenen tazminatların da hesabını çıkarsın.
Kemal beyin hesabı iyidir. Çevresinde de bu işi iyi bilen epeyce askeri uzman var.
Kasası tam takır bir devlet devralacak iktidar olursa. İşçiye, emekçiye ayıracağı para bu giderlerin yanında devede kulak kalır. Hesabını kitabını iyi yapmak zorundadır.
Öyle kongrede ‘dostlarım’ demekle falan olmuyor bu işler. ‘Kürt sorununu ben çözerim’ demekle de olmuyor.
Kürtler; belediye seçimlerinde size oy vermediler. Önce AKP’ye sonra da size bir ders verdiler, ‘İstersek düşürürüz’ dediler ve düşürdüler, size de eğer istersek belediyede iktidar yaparız dediler ve yaptılar. Ancak bu tavır olası genel seçim için geçerli bir tavır değil.
Genel seçimler su, kanalizasyon, doğal gaz, yol, kaldırım vs. sorunlarını değil, siyaseti belirler.
Konuyu siz açtınız, asla ağzınıza almadığınız bir sorundan bahsedip taahhütte bulundunuz.
Şimdi korkusuzca ortaya çıkıp Kürt sorununu nasıl çözeceğinizi anlatmak durumundasınız.
Gerçekten ne yapacaksınız? Nasıl çözeceksiniz? Kürtlerin tek sorunu kongrede bahsettiğiniz kayyum sorunu mu?
Kürtler açısından olmazsa olmaz birkaç şey sıralayayım size: Örneğin Kürtlerin bu ülkenin asli unsuru olduğunu anayasal güvenceye alabilecek misiniz?
Bölgedeki tüm okullarda Kürtçe eğitimi sağlayabilecek misiniz? Kültürel çalışmalarımızda hiçbir sorunla karşılaşmadan yaşayabilme koşullarımızı sağlayabilecek misiniz?
Kürt olduğu, insani talepleri olduğu için zindanlarda tutulan binlerce Kürdü ve devrimciyi adı ‘Af’ olmayan bir yasayla derhal serbest bırakabilecek misiniz?
Valileri tüm Türkiye’de halkın seçmesini sağlayabilecek misiniz, gündeminizde böyle bir şey var mı?
HDP sivil bir Türkiye partisi. Savaşla, silahla işleri yok. Meclis’te bütün komisyonlarda ve genel kurullarda birlikte çalıştığınız bir yapı. Savaş onlarla olmuyor. Savaşın muhataplarını biliyorsunuz. AKP bir dönem onlarla konuştu.
İmralı Adası’nı su yolu yaptı, haftada bir iki heyet göndermekten çekinmedi. Onlar o gerici halleriyle bunu yapabildiler.
Peki siz? Yapabilecek misiniz böyle bir şeyi. Sorunun gerçek muhataplarıyla konuşarak gerçek bir çözüm süreci yaratabilecek ve akan kanı durdurabilecek misiniz?
Tut ki iktidar oldunuz, ülkeyi batma noktasına getiren bu sorunun üzerine bir demokrat yürekliliğiyle gidebilecek misiniz?
Bakın, partinizdeki muhalifler bile size bir şans daha tanıdı, oybirliğiyle başkan seçildiniz. Bu şansı iyi değerlendirin.
Barış sürecinde dolar bir buçuk liraydı, şimdi yedi lira.
Borç yüz yirmi milyar dolardı, şimdi trilyona yakın rakamlardan bahsediyoruz.
Çıkın ortaya; Kürtlere, Alevilere, Rojava ve Irak’taki işgal girişimlerine, Libya’ya, gericiliğe, laikliğe, kadın katliamlarına, kilise işgallerine dair ne yapacağınızı net biçimde açıklayın, söylediğiniz her şeyin altını imzalayın.
Aksi durumda mevcut borca, mevcut probleme bir misli de siz ekler, halkın içine çıkamaz hale gelirsiniz. Ecevit yanına aldığı Bahçeli sayesinde barajın altına indi. Zira Kürtlerle savaş ve düşmanlığı doruğa çıkarmıştı, şimdilerde benzer bir şeyi Erdoğan yaşıyor.
Kürtlerin gücünü ve artan siyasal tecrübelerini yabana atmayın lütfen ve unutmayın; bir gün birileriyle, öyle ya da böyle bu sorun çözülecek…