TÜSİAD, Türkiye burjuvazinin sınıf bilinci en yüksek örgütüdür. Neyi eleştirdiğini ya da savunduğunu çok iyi bilir. Bu nedenle TÜSİAD’ın çıkarlarıyla emekçilerin ve toplumun genel çıkarların örtüşmesi mümkün değildir
Özgür Müftüoğlu
Patronlar kulübü TÜSİAD’ın AKP/saray iktidarını hedef alan sert eleştirilerine bakılırsa “tek adam” rejimi onların da canını sıkmış. Oysa TÜSİAD’ın tarihine bakıldığında askeri darbelerin (12 Eylül, 28 Şubat vb), OHAL’lerle parlamenter sistemin rafa kaldırıldığı, yasama-yürütme-yargının tek elde toplandığı otokratik rejimlerin ardında genellikle kendilerinin bulunduğu görülür.
Bugün eleştirdikleri AKP/saray rejiminin yapı taşlarını da kendi elleriyle koymuşlardır. 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında ilan edilen OHAL düzeninde varlık fonu; kiralık işçilik düzenlemeleri; grev ertelemeleri; ballı teşvikler; vergi muafiyetleri; ormanların, derelerin yok edilerek kâr alanı haline gelmesi… Bunlar tüm patronlar gibi TÜSİAD üyelerinin de yüzünü güldürmüştür. “Tek adam” rejimi yaşama geçirilirken yüzlerindeki tebessüm daha da artmıştır; otokrasi kalıcı hale gelmiştir çünkü…
Ama tarihteki her otokrat gibi, TÜSİAD’ın sırtını dayadığı otokratın da “çizmeyi aştığı” düşünülmüş olmalı ki akıllarına demokrasi, hak-hukuk falan gelmiş!
Sözü fazla uzatmayalım. Kapitalist toplumlarda kapitalin (sermayenin) biriktiği yer üretim/hizmet sürecidir. Kapitalist üretim ilişkileri tüm toplumsal ilişkileri belirler. Bu bağlamda kapitalist toplumda demokrasinin, hakkın-hukukun başladığı ve bittiği yer üretim sürecindeki ilişkilerdir.
Bir örnekle ifade etmek gerekirse üretim sürecinde yani çalışma ortamında emek gücünü kendi iradesiyle kullanamayan, emeği tahakküm altına alınmış olan emekçilerin toplumsal ilişkiler içinde kendisini demokratik olarak ifade edebilmesi mümkün değildir. Üretim süreci üzerinde tahakküm kuran, toplumsal ilişkilerde yani siyasette de tahakküm kuracaktır.
TÜSİAD’ı oluşturan patronlar, siyasi iktidarları da kullanarak emekçiler üzerinde tahakkümü en üst düzeye çıkartmıştır. Şimdi sözünü ettikleri demokratikleşme, sadece siyasi yapıda liberal demokrasiyi işler hale getirmekten ibarettir. Kapitalist sömürüyü meşrulaştırmaktan öteye gidemeyen liberal demokrasiyi savunan patronlar, servetlerine servet kattıkları fabrikalarda, marketlerde, madenlerde vs… demokrasiyi ağızlarına bile almazlar.
Örneğin, ITUC (Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu) küresel hak ihlalleri endeksinde yıllardır Türkiye’nin en kötü 10 ülke içinde yer alınmasından rahatsızlık duymaz, bunu eleştirmezler. Zira en kötü 10 ülke içinde yer alınmasına neden olan sendikal hak ve özgürlüklere ilişkin ihlallerin büyük bölümü kendilerine ait olan ya da fasoncu veya taşeron ilişkisi içinde oldukları iş yerlerinde yaşanmaktadır. Yine özellikle pandemi vesilesiyle evden çalışma, MesSafe gibi emek üzerinde tahakkümü arttırma yöntemleri de yine TÜSİAD üyelerinin iş yerlerinde yoğun olarak uygulanmaktadır.
Hal böyle olunca, demokrasiden, haktan hukuktan söz eden, otokrasiden rahatsız olduğunu ifade eden TÜSİAD’a “önce sen iş yerlerinde işçi üzerinde tahakküm kurmaya dayanan otokratik düzene son ver” demek gerekiyor. Tabi bu arada eleştirdikleri düzenden yararlanarak doğa talanı ile kâr ve rant sağlamaya bir son vermeleri de anımsatılmalı…
TÜSİAD, Türkiye burjuvazinin sınıf bilinci en yüksek örgütüdür. Neyi eleştirdiğini ya da savunduğunu çok iyi bilir. Bu nedenle TÜSİAD’ın çıkarlarıyla emekçilerin ve toplumun genel çıkarların örtüşmesi mümkün değildir.
Toplumda emeğiyle geçinenler AKP/saray iktidarının kurduğu otokratik düzene ancak kendi sınıfının mücadelesiyle karşı koyabilir. TÜSİAD’ın ardına sığınarak emekçilerin ve sermaye dışı diğer kesimlerin herhangi bir kazanımı olamaz!