Yapısal ırkçılık, bir toplumun sosyal, ekonomik, bürokratik, kurumsal ve politik yapılarına yerleşmiş, belirli grupların sistematik olarak dezavantajlı hale getirilmesine yol açan bir ayrımcılık biçimidir. Bu kavram, Türkiye bağlamında Türklük Sözleşmesi ile birleşerek, Kürt kimliği taşıyan bireyler, yapılar ve kurumlar üzerinde derin olumsuz etki ve izler bırakan bir kavram olarak tartışılmaktadır. Türklük Sözleşmesi, Türk kimliğinin kategorik olarak üstün tutulduğu ve Türk olmayan diğer etnik kimliklerin dışlandığı, yok sayıldığı, zaman zaman cebir yöntemleriyle etkisizleştirilmeye çalışıldığı bir toplumsal, bürokratik ve kurumsal düzeni ifade eder.
Futbolda ırkçılık
Futbol, toplumsal ilişkilerin ve kimliklerin yeniden üretildiği, dinamik, etki gücü yüksek, endüstriyel ve önemli bir alandır. Ancak, Türkiye’de Kürt kimliği ile özdeşleşen Amedspor, sıklıkla saha içi ve saha dışı ırkçı saldırılara, ayrımcılığa ve dışlanmaya maruz bırakılmaktadır. Bu dışlama ve ötekileştirme pratikleri, sadece bir spor kulübüne yönelik değil, aynı zamanda Kürt kimliğine yönelik daha geniş bir yapısal ırkçılığın yansımasıdır.
Kurdish Studies’in “KeskuSoruZer Amedspor*” raporunda, Amedspor’un maruz kaldığı dışlama ve ötekileştirme pratikleri, yapısal ırkçılık ve Türklük Sözleşmesi bağlamında; Amedspor isminin kriminalize edilmesi, siyasilerin hedef göstermeleri, deplasman yasakları, fiziki saldırılar, siyasi saiklerle verilen cezalar ve ekonomik ayrımcılık başlıkları altında ele alınmıştır.
Madımak Katliamı’nın 31. yıl dönümünde, 2024 Avrupa Futbol Şampiyonası kapsamında Türkiye milli futbol takımı ile Avusturya milli futbol takımı arasında oynanan maçın ardından Merih Demiral bozkurt işareti yaptı. Merih Demiral’ın bozkurt işareti yapması neticesinde, Almanya İçişleri Bakanı Nancy Faeser’in “Türk aşırı sağcıların işaretlerinin stadyumlarımızda yeri yok” açıklamasının ardından UEFA, Merih Demiral hakkında soruşturma başlatarak, Türkiye Futbol Federasyonu oyuncusu Merih Demiral’ın, genel davranış ilkelerine uymadığı, temel nezaket kurallarını ihlal ettiği, spor etkinliklerini sportif olmayan nitelikteki gösteriler için kullandığı ve futbol sporunun itibarını zedelediği gerekçesiyle, katılabileceği toplam iki (2) UEFA milli takım müsabakasından men edilmesine kararı vermiştir.
Elbette bu karar “Türklük Sözleşmesi’ne” taraf olanları hayal kırıklığına uğratmıştır. Merih Demiral’ın yapmış olduğu bozkurt işaretinden, başka halkların ret ve inkârının, nasyonalizmin ve ırkçılığın olmadığı anlamını çıkaranlar UEFA’nın vermiş olduğu kararın hukuka aykırı olduğunu dile getirip Merih Demiral’a destek çağrılarında bulundular.
Dönemin Türkiye Futbol Federasyonu (TFF) Başkanı Mehmet Büyükekşi, 05.07.2024 tarihinde yapmış olduğu açıklama ile UEFA’nın kararının hukuk dışı ve siyasi bir karar oldugunu belirtmiştir. Yine aynı TFF, Amedspor futbolcusu Deniz Naki’yi, atmış olduğu golün ardından zafer işareti yapması nedeniyle, “ayrımcılık ve ideolojik propaganda” nedeniyle 3 yıl 6 ay müsabakalardan men ve 273 bin TL para cezalarına çarptırdı. TFF’nin resmi sitesinden yapılan açıklamada ayrıca, Naki’nin üç yılı aşan bir ceza aldığı için sürekli hak mahrumiyeti cezasına da çarptırıldığı belirtildi. Bu durum sonrası Naki’nin bir daha Türkiye’de futbol oynaması mümkün olmadı.
Yine aynı TFF, Erzincan’da oynanan Kadınlar 2. Futbol Ligi Play-Off müsabakasında Samsun Gülizar Hasan Yılmaz Gençlikspor’u 24-0 mağlup eden Diyarbakır Büyükşehir Belediyespor’da forma giyen 3 futbolcuyu, attıkları golden sonra zafer işareti yaptıkları için ‘bölücü ve ideolojik propaganda yapmaktan’ Disiplin Kurulu’na sevk etmiş ve kadın futbolculara ceza vermiştir.
Türklük Sözleşmesi
Barış Ünlü‘nün yazdığı gibi, Türkiye’nin yazılı olmayan esas anayasasına, yani Türklük Sözleşmesi’ne taraf olmayanların en ağır şekilde cezalandırıldığı gerçeği ile karşı karşıyayız. Türklük sözleşmesine uyanlar ve Türk olmayı kabul edenler ödüllendirilir ve çeşitli imkanlardan yararlanma ayrıcalığına kavuşurlarken, sözleşmeye uymayanlar ve Türk olmakta direnenler en ağır şekilde cezalandırılırlar. En başta devletin, fakat ayrıca sivil kurumların ve bireylerin de takipçisi ve denetçisi olduğu bu sözleşme Türklüğü bir norm olarak inşa eder.*
Almanya Milli takım futbolcusu olan Kürt futbolcu Deniz Undav bir röportajında, kendisine “Türk kökenlisin, Türkiye Milli futbol takımının EURO 2024 performansını nasıl buluyorsun?” sorusuna cevaben, “Öncelikle ben Kürt kökenliyim. Ama tabi Türkiye için de oynayabilirdim. Türkiye milli takımını son derece başarılı buluyorum” demiştir. Deniz Undav’ın bu açıklamalarından sonra Türklük Sözleşmesi’ne taraf olanlar tarafından sosyal medyada başlatılan linç kampanyasına siyasi parti temsilcileri de dahil oldular ve BBP Genel Başkanı Mustafa Destici, Deniz Undav’ın Kürt olması yani Türk olmayı kabul etmemesi sebebi ile vatandaşlıktan çıkarılmasını dahi talep etti.
Alman milli futbol takımında oynayan Deniz Undav’ın karşılaştığı nefret söylemleri de yapısal ırkçılık ve Türklük Sözleşmesi’nin en güncel örnekleri olarak karşımıza çıkmaktadır. Deniz Undav, yetenekleri ve başarılarıyla uluslararası düzeyde tanınan bir sporcu olmasına rağmen, Türk olmadığı için nefret söylemlerine maruz kalmaktadır. Bu durum, Türklük Sözleşmesi’nin sadece Türkiye içinde değil, diasporadaki bireyler üzerinde de etkili olduğunu göstermektedir. Deniz Undav’a yönelik nefret söylemleri, etnik ve dini kimliklerin, belirli ulusal kimliklerin dışında görülmesi ve buna bağlı olarak ötekileştirilmesi pratiğinin bir uzantısıdır.
Sömürgeciliğin üretimi
Charles W. Mils’in ırksal sözleşme kitabında, “Irkın sözleşmenin taraflarını kendi etrafında birleştiren bir etkinliği olduğu anlaşılmakta, en basta toplumsal rızaya değil zora dayalı –resmi makamların üstlendiği ya da bazı durumlarda kişilere havale edilen cezalandırmalar mevcuttur” diyerek Irksal sözleşmenin (Türklük Sözleşmesi) ideolojik boyutunda kimliksizleştirme siyaseti ve kültürel asimilasyonun amaçlandığı gözlenmektedir.*
Sadece Kürt olduğunu söylediği için Türklük Sözleşmesine taraf olanlar tarafından saldırıya uğrayan Deniz Undav’ın yaşadıklarını sadece Fanon’un “nefret politikası” teorisi açıklar. Frantz Fanon’un “nefret politikası” kavramı, onun sömürgecilik ve dekolonizasyon üzerine yaptığı çalışmaların önemli bir bileşenidir. Fanon, “Yeryüzünün Lanetlileri” adlı eserinde nefretin politik, kurumsal bir içeriğinin olduğunu, sömürgeci iktidar yapılarının ve bu yapıların ezilen halklar üzerindeki etkilerinin anlaşılmasında kritik bir rol oynadığını savunur. Fanon’a göre, sömürgecilik yalnızca fiziksel bir işgal değildir; aynı zamanda sosyo-psikolojik ve sosyo-kültürel bir tahakküm sürecidir. Bu süreçte, sömürgeci güçler, yerli halkları aşağılayarak, onları insanlıklarından uzaklaştırarak nefret dolu bir politika izlerler. Bu nefret, sömürgecinin kendi üstünlüğünü ve hâkimiyetini pekiştirmesini sağlar.
Nefret politikası, sömürgeci tarafından kasıtlı olarak kışkırtılır ve beslenir. Fanon, bu nefretin iki yönlü bir işlevi olduğunu belirtir: bir yandan sömürgecinin kendi üstünlüğünü koruma amacını güderken, diğer yandan ezilenlerin direnişini bastırma ve kontrol altına alma aracı olarak kullanılır. Nefret, sömürgecinin şiddet uygulamalarını meşrulaştırırken, aynı zamanda sömürge altındaki halkların öfkesini ve direnişini de yönlendirir.
Münferit değil yapısal
Yazımın basında ifade etmiş olduğum gibi yapısal ırkçılık, Türklük Sözleşmesi’ne taraf olan bireylerin veya kurumların yapmış oldukları münferit ırkçılıktan farklı olarak, toplumun işleyişinin en ince mekanizmasına kadar nüfuz etmiş ırkçılıktır.
Amedspor’un yaşadığı dışlama ve ötekileştirme pratikleri, Türkiye’deki yapısal ırkçılığın ve Türklük Sözleşmesi’nin somut bir yansıması olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu pratikler, sporun, milliyetçi ve ayrımcı ideolojilerin yeniden üretildiği bir alan olduğunu göstermekte ve Kürt kimliğine yönelik sistematik bir baskının parçası olarak değerlendirilmektedir. Amedspor’un maruz kaldığı bu ayrımcılık, sadece bir spor kulübünün karşılaştığı zorluklar değil, aynı zamanda Türkiye’deki etnik kimlikler arası eşitsizliklerin ve yapısal ırkçılığın derinliğini ortaya koymaktadır.
Bu bağlamda, Amedspor ve Deniz Undav örnekleri, yapısal ırkçılığın ve Türklük Sözleşmesi’nin spor dünyasında nasıl yeniden üretildiğini ve bu ideolojilerin sporcular ve kulüpler üzerindeki yıkıcı etkilerini gözler önüne sermektedir. Sporun, toplumun bir yansıması olduğu gerçeği, bu tür ayrımcılık ve ötekileştirme pratiklerinin toplumun her alanında ne kadar derin ve yaygın olduğunu bir kez daha kanıtlamaktadır. Bu nedenle, yapısal ırkçılıkla ve Türklük Sözleşmesi’nin ayrımcı etkileriyle mücadele, sadece spor sahalarında değil, toplumun her kesiminde devam etmelidir.
* Kurdish Studies Center – Kesk û Sor û Zer İnat, Umut, Furbol-Amedspor Raporu
* Barış Ünlü – Türklük Sözleşmesi – Oluşumu, İşleyişi ve Krizi. Dipnot Yayınları
* Charles W. Mils – Irksal Sözleşme. Patika Kitap
* Frantz Fanon – Yeryüzünün Lanetlileri. Versus Kitap
* Özgürlük için Hukukçular Derneği (ÖHD) üyesi, avukat