Nesrin Aslan*
Vatandaş Türkçe Konuş kampanyaları döneminin bu ülkenin zenginliği olan Kürt, Çerkes, Laz, Gürcü, Arnavut topluluklarının dillerinin ve kültürlerinin yok olmasındaki etkisi görmezden gelinemez. Öyleyse yeni bir toplumsal sözleşmeye, Türklük üzerinden değil tüm farklı kesimlerin kültürlerini korumak ve geliştirmek üzerinden yeni bir sözleşmeye ihtiyacımız yok mu?
Nesrin Aslan
Başlık 1915-1925 yılları arasını kapsayan Barış Ünlü imzalı bir kitabın adıdır ve akademik bir çalışma olduğu anlaşılır. Barış Ünlü’ye, Osmanlının son yıllarını, kurtuluş ve kuruluş mücadelesi yıllarını araştırarak, yazarak, resmi tarihin dışına çıkılması ve toplumsal yüzleşmeye katkısı ve daveti için bütün kalbimle teşekkür ediyorum. O yaptı, şimdi sıra bize düşen işlerde. Kitabı bilmeyenler için başlığın farklı beklentiler yarattığını biliyorum. Konunun taraflarının konuşarak ve anlaşarak mutlulukla imzaladığı bir sözleşme olduğu sanılmasın. Esasen tarihi bir belge de yoktur. Söz konusu olan, Anayasa kadar güçlü ve çok belirleyici ama aslında yazılı bir belge bile olmayan, hukukun da olmadığı ama çok zorlarsak ‘yazılı olmayan, kendisi için hak ve hukuk’ denebilir belki. Kısaca tuhaf, hastalıklı bir toplum mühendisliği ürünü olan bir hal ve durumdur anlatılan. Ulus devlet yolculuğu böyle yani önce ulusu yaratmakla başlar. Bir yanda en ayrıcalıklı ve hep haklı olanlar, bir yanda zor ve dışlanma vb cezalarla onun bu durumunu kabul etmek zorunda kalanlar, bir yanda Müslüman da Türk de olmadıkları için hep dışlanan yok sayılanlar ve devletin adı Türkiye Cumhurıyeti. Toplumun duyguları, aralarındaki ilişki ve niteliği, dili, inancı, akla gelen her özel inceliği hep kontrol altında ve en azından dışlanma gibi ince cezalara açıktır. Bu yüzden sahur zamanı ışık açan komşu teyzelerimiz, Türkçe bilmediği için cezaevindeki oğluyla konuşamayan analarımız oldu. Demem o ki kitap sadece tarih anlatmıyor. Okunacağını düşündüğüm için içeriğine girmemeye çalıştım ama biliyoruz ki hastalık her gün, her an hala sürüyor. İliklerine kadar müdahale yaşayan bir toplum, zihniyeti değişmemiş bir devlet ve bizim gibiler.
Gündemimize giren her konu detay ve emek istiyor. Belki bana kolay geldiği için yaptığım gibi dilimiz, kullandığımız kavramlar konusunda daha şüpheci olabiliriz. Örneğin gerekçesi bir yana, yıllardır ‘Kriz’ gibi ‘Sorun’ gibileri çok şüpheli bulduğum için kullanmıyorum. Bu kez işte bu nedenle bana düşen olarak bu konuda yazmaya çalışıyorum. Bu kitap çok bilinmeli, duyulmalı, okunmalı, ‘bir kitap okudum. Hayatım değişti’ diyenler olmalı, çoğalmalı, ‘1 Eylül’ gibi her özel günümüzün gündemine sızmalı, Herkesi hasta eden bu ayıp hal son bulmalı ve tedavinin gerektirdiği ne varsa yapılmalı. Böyle diyorum ama bir kitap okuyarak hayatı, dilimizi değiştirmek o kadar kolay değil. Yıllardır dilimize yerleşmiş olan sözcükleri ve kavramları kullanmaktan vaz geçmemiz gerekiyor. Yoksa biz o niyetle kullanmasak bile sözcükler düşünce kalıplarını yeniden üretiyorlar. Barış Ünlü çok güzel bir cümleyle anlatıyor sözleşmenin toplumsal etkilerini. “Dolayısıyla Türklük belli görme, duyma, bilme, ilgilenme duygulanma hâlleri olduğu kadar, aynı zamanda belli görmeme, duymama, bilmeme, ilgilenmeme, duygulanmama hâlleridir.” Günümüzün moda sözcüğüyle ifade edersek empati kurmayı engelleyen bir durumdur bu sözleşme. Bizden farklı olduğunu düşündüğümüz herkesi görmeme, ilgilenmeme ve empati duymama halidir. Daha vahimi bu ruh halinin muhataplarının da benzer bir durumun içine yuvarlanmasına neden olur bu tür ‘zoraki’ sözleşmeler. İnsanlar bir birini kişisel olarak anlar ama toplumsal sorunlarda duvar gibi sağır olurlar. Günümüzde Kürtlerin, LGBTİ+ bireylerin yaşadıkları sıkıntılar karşısında toplumsal uyarlılığın düşük olması bu öğretilmiş “sözleşme” kurallarından bağımsız düşünülemez. Vatandaş Türkçe Konuş kampanyaları döneminin bu ülkenin zenginliği olan Kürt, Çerkes, Laz, Gürcü, Arnavut topluluklarının dillerinin ve kültürlerinin yok olmasındaki etkisi görmezden gelinemez. Öyleyse yeni bir toplumsal sözleşmeye, Türklük üzerinden değil tüm farklı kesimlerin kültürlerini korumak ve geliştirmek üzerinden yeni bir sözleşmeye ihtiyacımız yok mu? Böylesi bir sözleşmeyi yapmadan sorunlarımızı çözmek mümkün mü sorusuna var olanı unutarak yeni cevap aramamız gerekmiyor mu? Bu sorulara doğru cevabı vermeden sorunlarımızı çözmek mümkün mü? Umarım doğru cevabı hep birlikte buluruz. Barışı getirecek olan da budur. Hatta yeni bir cumhuriyet hiç de imkansız değildir.
* HDK kadın meclisi üyesi