Türkiye’yi AKP-MHP iktidarı yönetemiyor. Türkiye’nin sorunlarını çözemiyor, dahası arttırıyor. Türkiye’yi hem içte hem de dışta nasıl da içinden çıkılmaz bir hale getirdiklerini, Türkiye’de yaşayan herkes bizzat yaşıyor. Yaşamımız çözülemeyen sorunlarla dolup taştı.
Ama bu sadece iktidardaki AKP ve MHP’nin sorunu değil, gerçekte Türkiye’deki tüm siyasi partilerin sorunu. Türkiye’deki iktidarıyla, muhalefetiyle tüm siyasi partiler halka açıktan yalan söylüyorlar. Halkın sorunlarını çözeceklerini söylüyorlar. Varlık nedenlerinin toplumun sorunlarını çözmek olduğunu belirtiyorlar, ama toplumun hiçbir sorununu da çözemiyorlar. Durumlarına bir bakalım:
1923’te kurulmuş olan Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Türkiye’nin en eski partisi olarak bugüne kadar Türkiye’nin hangi sorununu çözmüş? Cumhuriyetin anti demokratik karakterde kurulmasından sorumlu olan partidir. İktidardayken de muhalefeteyken de sorun çözücü olduğunu kimse görmedi. Bugünkü duruşunun da geçmiştekinden hiç de farklı olmadığını gösteren o kadar örnek var ki?
İkinci en eski partiye, MHP’ye bakalım. 1965’te kurulan Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi’nden beri bu gelenek var. Bu parti, 1969 yılında Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) adını aldı ve o gün bugündür siyasettedir. Peki, bu parti Türkiye’yi faşistleştirmekten başka ne işe yaradı, toplumun hangi sorununu çözdü? Ortağı AKP ile Türkiye’yi nasıl yönettikleri ortada. Dolayısıyla bu partiden Türkiye’ye ancak kötülük gelir.
Bu gelenekten 2017’de doğan İYİ Parti’nin durumu da benzerdir. Genetik kodlaması, zihni yapılanması geldiği gelenekle sadece nüans farkı yaşıyor. Dolayısıyla geleneğin yaşadığı tüm sorunları ontolojik olarak o da yaşıyor, hayrı yoktur.
AKP’nin hali ise hal değil. 2001’de kurulan bu partinin ülkeyi ne hale getirdiği ortada. Türkiye’nin tüm sorunlarını çözeceği iddiasıyla herkesi kandırdığı günden bugüne, Türkiye’nin sorunları katbekat arttı. Eskiden insanlar dindarlara güvenirdi, en azından belli ölçüde manevi kültürü, ahlakı temsil ederlerdi. Kimse onlardan kötülük beklemezdi. Ama dindar geçinen AKP’nin 17 yıllık iktidarı döneminde insanlar bugüne kadar görmedikleri ahlaksızlıkları, vicdansızlıkları, merhametsizlikleri, mala-mülke olan düşkünlüğü ve her şeyin nasıl da istismar edildiğini gördü. Rant dağıtarak kendi kötülüklerine, düşkünlüklerine ortak ettiklerinin dışında hiç kimse bugün AKP ile geleceğe açılmak istemiyor. Toplum nezdinde yaptığı kötülükler ve yol açtığı devasa sorunlar nedeniyle kredisini tüketti. Bir de bu gelenekten çıkanlar ve cesaret ederlerse çıkacaklar var. Davutoğlu bu ülkeye bugüne kadar ne verdiyse onu verecektir. Aynı durum Babacan ekibi için de geçerlidir. İçinden çıktıkları geleneğin tüm suçları omuzlarındadır. Bundan sıyrılmaları özsel nedenlerden dolayı pek mümkün görünmüyor.
Evet, ne yazık ki birbirinden çıkma bu partilerden bir şey çıkmaz ve hepsi de halka yalan söylüyor. Geçmişleri ve an’daki duruşları gelecekte ülkeyi nereye götürebileceklerini fazlasıyla ele veriyor.
Ama bu halde oluşlarının asıl nedeni ontolojiktir. Hepsi de anti demokratik bir şekilde kurulmuş olan verili cumhuriyetin ‘yılmaz bekçi’leridir. Bu devlet ise toplumu “güdülmesi, yönetilmesi gereken bir yığın” olarak görüyor. Devletin topluma olan bu nesneleştiren bakışını bu partiler de olduğu gibi paylaşıyor ve kendilerini de toplumu yönetecek özneler olarak görüyorlar. Tam da bu nedenle sorun çözemiyorlar ve çözemezler.
Zira sorunların çözüm yeri başkası değil, bizzat insanın kendisidir. Hepimiz insanız, dolayısıyla güçlüyüz. Güçsüz olduğumuzu söyleyenler en büyük yalancılardır. Din “eşref-i mahlukat”, felsefe “ölümlü tanrı”, bilim de “mikro kosmos” olduğumuzu söylüyor. O halde bizim “zayıf, sorunlarını çözemez, ayakları üzerinde duramaz” olduğumuzu kim iddia edebilir ki? Açık ki bu din dışı, felsefe dışı, bilim dışı yalanı bizi ‘gütmek’ için icat etmişler. Biz kendimizi öyle göremeyiz. Madem var oluşsal olarak güçlüyüz o halde kendimizi öyle görmeliyiz. Kendimiz tartışmalı, kararlar almalı ve uygulamalıyız. Yani siyaseti bizler yapmalıyız. Toplum olarak bizim onlardan neyimiz eksik? Bir araya gelirsek, kafa kafaya verirsek, sözümüzü, emeğimizi birleştirirsek sorunlarımızı çözeriz. Böylelikle başkalarından bekleyen değil, çözüm gücü haline gelen oluruz.
Bu yolda bir şansımız var. Diğerlerine benzemeyen bizden bir parti var: Halkların Demokratik Partisi (HDP). Toplumu yönetmek için değil, toplumun kendi kendisini yönetmesi için kurulmuş bir parti. Topluma “tüm sorunlarını ben çözerim” demiyor, “toplumla birlikte tüm sorunlarımızı birlikte çözeriz” diyor. Bu yönüyle diğerlerinin yaptığı gibi topluma yalan söylemiyor.
Diğerleri ile arasındaki bu özsel fark, HDP’yi Türkiye’yi geleceğe taşıyacak parti haline getiriyor. Türkiye’nin tüm renklerini bir araya getirmiş olan bu parti, eğer diğerlerinin toplumu nesne gören hastalığına kapılmazsa; sokağa, mahalleye, yaşama, halkın içine girerse, halkla birlikte siyaset yaparsa, anı da geleceği de kazanacaktır. Diğerlerinin tükettiği umut, HDP’de en güçlü şekilde yeşerebilir…