Aslına bakılırsa, iç siyasete çok daha uygun düşen bir ifade bu; demokrasicilik oynanan ülkelerde her seçim sonrasında yaşanan süreci gayet güzel tarif ediyor. Türkiye’de de ilk seçimde dağıtılacak olan ‘kartlar’ şimdiden karılıyor. Bu iktidardan yaka silkenlerin mücadelesi sonucu iktidara gelecek olanlar ellerindeki kartları nasıl oynayacak, göreceğiz
Necati Sönmez
O beklenen gün nihayet gelmiş, yirmi yıllık kâbus bitmiş, reissiz bir sabaha uyanmışız. (Bu kâbusun pek çok kesim için yirmi yılla sınırlı olmadığı gerçeğini bir yana bırakalım şimdilik, tadımız bozulmasın.) Hayali bile güzelken gerçekleşmişi çok daha güzel olacak; o sabah derin bir nefes alacağız, keyfimiz tavana varacak, sokakları geri alacağız, sanattan akademiye birçok alanda nadasa bırakılmış umut tarlaları hafiften yeşermeye başlayacak, orası kesin.
Hayal değil, pek uzak bir ihtimal olarak da görünmüyor; iş dünyasında, şurada burada burnu iyi koku alanlar ufaktan pozisyon alıp hazırlıklara başladı bile. Peki biz hazır mıyız buna? Asıl can alıcı soru: O muhteşem andan sonra bu ülkede özlediğimiz değişimin ne kadarı gerçekleşecek?
Dış haberler dilinin eskimeyen klişelerinden biridir: “…’da kartlar yeniden karılıyor!” En çok Ortadoğu (son yıllarda Suriye), Akdeniz gibi içinde yaşadığımız coğrafya için kullanılır, fakat dünya üzerinde militarist aktörlerin oyun sahasına dönmüş herhangi bir bölge için sözde yeni bir dönemin başladığını ifade etmeye yarar. O coğrafi bölgede oyunun bir celsesi daha sona ermiş, kazanan kazanmış, kaybeden kaybetmiş; masadan kalkmadan aynı kartlar aynı oyuncular arasında yeniden dağıtılıyor ve oyuna devam!
Aslına bakılırsa, iç siyasete çok daha uygun düşen bir ifade bu; demokrasicilik oynanan ülkelerde her seçim sonrasında yaşanan süreci gayet güzel tarif ediyor. Türkiye’de de ilk seçimde dağıtılacak olan ‘kartlar’ şimdiden karılıyor. Bu iktidardan yaka silkenlerin mücadelesi sonucu iktidara gelecek olanlar ellerindeki kartları nasıl oynayacak, göreceğiz. Ama siyaset falını işinin ehline bırakıp biz kendi kartlarımıza bakalım.
Nazilerin mutlak yenilgisinden sonra Müttefik Devletler, Almanya’yı Nazi etkisinden arındırmak üzere ‘Denazification’ adı altında bir politika izlemişti. Bunun pratikte ne kadar başarılı olduğu, samimiyeti vs ayrı konu. Benzer bir politika, daha yavaş ve yüzeysel olmakla birlikte, Franco’nun ölümünden sonra 1980’lerde İspanya’da da iç siyasi dinamikler tarafından uygulanmaya çalışıldı.
Alman ordusunun yenilgisi Naziler için bir hezimetti, ama mutlak bir yenilgi değildi. Çünkü bütün yaptıkları, toplama kampları inşa edip ötekileştirdiklerini fırınlara atmaktan ve çevre ülkeleri işgal etmekten ibaret değildi. İktidarları boyunca sistematik bir şekilde siyasi, toplumsal, kültürel, akademik kurumları Nazileştirdiler. Nazizmle mücadele, bu yüzden bütün bu kurumlar bünyesinde halen devam eden uzun bir arınma süreci gerektiriyordu.
Şu kadarından eminiz, kartların yeni oyuncular arasında dağıtılması, özlemini çektiğimiz yeni bir hayatın kapısını otomatikmen açmayacak. Hatta Kemal Can’ın yazdığı gibi: “Bugün muhalefetin birlikte durma becerisi otoriterlik krizini çözmenin garantisi olmadığı gibi başka formda tazelenmesinin aracına da dönüşebilir. Ya kendisi dönüşebilir ya da daha beterine kapı açan bir zemin üretebilir.”*
Yeni bir hayatın başlangıcı, ancak yoğun bir mücadele sonucu Türkiye’nin AKP-MHP’sizleştirilmesi ile mümkün olacak, AKP-MHP ittifakının iktidarden düşmesi bunun yalnızca ilk adımı. İşe nereden başlanması gerektiği çok açık: Tahribatı mümkün olduğu kadar telafi etmek için, içeride esir olarak tutulan tutsakların bir gün dahi vakit kaybetmeden serbest bırakılması, cezaevlerinin toplama kampı olmaktan çıkarılması, akıl almaz mahkeme kararlarına imza atan hakimlerin ve o kararları düzmece iddianamelerle talep eden savcıların yargıdan temizlenmesi, belediyelerin asli sahiplerine iade edilmesi, kayyumluk denen sömürgecilik pratiğinin lağvedilmesi, Haziran-Kasım 2015 döneminde akıtılan kanın hesabını sorulması, polis teşkilatının milislerden arındırılması, arşı aşan yolsuzlukların soruşturulması, yeni paralel devlet yapılanmalarının dağıtılması, vs. vs.
Bunları yapmayı taahhüt etmeyen hiç bir siyasi iradeye güvenmek zorunda değiliz. Çünkü Gramsci’nin kelimeleriyle söylersek, “eski ölürken yenisi doğamıyorsa” canavarlara gün doğacak demektir.
(*) gazeteduvar.com.tr/ehveni-ser-mecburiyeti-makale-1538346