Rojava’da yaklaşık iki hafta geçiren Hayko Bağdat, bölgedeki gelişme ve gözlemlerini gazetemize anlattı.
Aziz Oruç/Süleymaniye
Rojava Stratejik Araştırmalar Merkezi’nin (NRLS) daveti üzerine Qamışlo’nun Amûdê ilçesinde 6 Temmuz’da başlayan ve 3 gün süren IŞİD konulu uluslararası foruma katılan Gazeteci Hayko Bağdat, formun ardından Rojava’da birçok yere gidip, gözlemlerde bulundu. 2 haftalık ziyaretlerinin ardından Süleymaniye’ye dönen Bağdat, Rojava devriminin 7. yılında Rojava’daki deneyimleri, gözlemleri, ziyaretleri ve IŞİD tehdidi, Türkiye’nin olası operasyonları ve daha birçok konuda gazetemizin sorularını yanıtladı.
Rojava’da yaklaşık 2 hafta kaldınız. Rojava’ya geliş yolculuğunuzu ve oradaki gözlemlerinizi bizimle paylaşır mısınız?
Süleymaniye’ye gelip, Rojava’ya geçmek konusunda başta bazı sorunlar yaşadık ama nihayetinde geçtik. 2 haftalık bu ziyaret benim açımdan heyecan vericiydi. Rojava’ya ilk defa geldim. Bu beni çok heyecanlandırdı. Görmeden, hissetmeden yaşamadan gerçekten anlatmak eksik kalıyormuş. Burada geçirdiğim zaman içerisinde çok şey gördüm ve öğrendim. Konferans için geldim fakat konferans dışında pek çok programımız oldu. Konferans tamamlandıktan sonra burada 10 gün kalma şansım oldu.
Rojava’ya kamplarda tutulan ve ülkeleri tarafından alınması, kendi yasaları çerçevesinde yargılanıp cezalandırılması beklenen binlerce IŞİD’liye çözüm aranan konferans için geldiniz. Nasıl geçti konferans?
Konferans tüm olumsuz koşullara, Türkiye’nin hedef göstermesi ve tehditlerine rağmen çok başarılı geçti. Dünyanın birçok yerinden hukukçu, siyasetçi gazeteci katıldı. Konferansı gerçekleştiren Rojava Stratejik Araştırmalar Merkezi’ni kutlamak lazım. Ben konferansta konuşulanların sonuç bildirgesinin dünyaya, bölgeye ve Türkiye’ye etkilerini çok verimli buluyorum. Konuşulan konularda gerçekten çok sıkıntılı konular, konuşulmaya çok muhtaç konulardı. Rojava yönetiminin tek başına başa çıkabileceği konular değil. Özellikle IŞİD kamplarında tutulan 10 bin IŞİD’li ve ailelerinin tüm çağrılara rağmen hâlâ ülkeleri tarafından alınmaması konusu çok önemli. Rojava yönetiminin çağrılarına kulak vermek lazım. 10 binlerce insandan bahsediyoruz. Bu yaraların sarılması oradaki insanların rehabilite edilmesi noktasında sadece Rojava yönetimini sorumlu tutmak yetmez. Herkesin ilgilenmesi gereken bir konu diye düşünüyorum.
Ülkeler neden IŞİD’lileri istemiyor, yargılamaların önünü açmıyor. Sırlarının açığa çıkmasından mı korkuyorlar?
Tabi salt bu çeteleri ülkelerine almak istememe meselesi değil kendi parmaklarının da olması sebebiyle de istemiyorlar. Niçin Erdoğan konferanstan rahatsız oldu. Türkiye’nin bugünkü hükümeti istihbaratı ordusu polisi niye böyle bir konferanstan rahatsız olur? Buna şüpheyle bakmalıyız. Tabi bunu batı ülkeleri içinde söyleyebiliriz. Devletlerin dünyadaki birçok krizde parmağı olduğu konuları hasıraltı etme alışkanlıkları var elbette. Bu kadar büyük bir vahşeti nasıl hasıraltı edebilirler bilmiyorum, ama çözüm bulmak için adım atsınlar. Ben kayıtsız kalmanın mümkün olmayacağını görmüş, anlamış olmaları gerektiğini düşünüyorum.
Kuzey ve Doğu Suriye’de inşa edilen yaşama dair çok şey yansıttınız, birçok yere gittiniz. Gözlemlerinizden bahseder misiniz?
Buradaki yaşama dair olan gözlemlerimi bir röportajda nasıl anlatabilirim bilmiyorum. Bunu oturup yazsam belki 15 hafta üst üste yazmam gerekir. Çok şey gördüm hissettim anladım. Tabi ki 10 gün bunun için yeterli bir süre değil ama bu 10 güne ne kadar sığdırılabilirse sığdırdık. Gördüğüm anladığım hissettiğim şeylerle şunu söyleyebilirim. Bu güne kadar ne yazıp çizdiysek dönüp tekrar bakmamız lazım. Çünkü görmeden olmuyormuş. Bu gördüklerimden sonra belki iddialı bir laf olabilir ama ben eski Hayko olmayabilirim. Buradakilerle çok şey konuştuk çok açık konuştular bizlerle. Dünyanın bütün ülkelerinin ve bütün güçlerinin burada olduğu bu işin içinde olduğu bir yerde ne kadar açık konuşabilirlerse o kadar açık konuştular.
Rojava’da neler gördünüz?
Savaştan bitkin bir halkın eğitim, sağlık problemleri olan can kaybında olan bir dönemden yavaş yavaş yaraların sarıldığı, her alanda çok büyük sorunların omuzlara bindirildiği, bir inşa çabası var. Bir yandan savaş hazırlıklarına karşı özsavunma çabası gösterirken, bir yandan da çocukların, kadınların, Hıristiyanların arazi sorunlarının, okulun, her şeyin peşine düşmüşler.
Halk gerçekten çok zor bir süreçten geçmiş. Çok fazla yapılacak iş var. Ama insanları umutlu gördüm özellikle IŞİD gibi bir vahşetten kurtulduktan sonra yaşama sevincine umutla bağlandıklarını gördüm. Onların bu umudunu korumak lazım onları tekrar barut sesleri arasında bir gelecek tehdidinde bulundurmamak lazım. Buradaki insanların savaşın ardından hızlıca kurdukları bu yeni yaşamı desteklemek zorundayız. Artık buraya karşı duyduğum her saldırı tehdidinde aklıma gördüğüm o çocuklar gelecek. İnsanların kendi elleriyle yıkıntılar içinde inşa ettiği evler, açmaya çalıştıkları okullar, dolayısıyla bir umut var, ama risk geçmiş değil, savaş bitmiş değil. Mola vermiş haldeyiz. Her an her şey olabilen bir coğrafyadayız.
Rojava devrimi aynı zamanda kadın devrimi olarak da biliniyor. Yaşam alanında, askeri alanda bu konuda gözlemleriniz neler oldu, sokağa yansıması neydi?
Kürt kadın hareketi bu yüzyılda tarihe ismini altın harflerle yazılacak kadar önemli işler başardı. Kentleri kurtardılar, askeri birlikleri komuta ettiler. Savaşı yönettiler. Bunun karşısında erkek cinsine karşı gerçekten önemli gördüğüm kazanımları burada gördüm. Türkiye’nin pek çok yerinde göremeyeceğim kadar modern yaşam alanları gördüm. Kobenê’de kadınlar rahattı, kıyafetleri, kendileri özgürdü. Kadınların mücadelesi sayesinde dünyanın gözleri buraya çevrildi. Gelecek, inşası için en büyük lokomotifi kadınlar olacak.
Erkekler müsaade ettiği için değil artık, kadınlar bu hakları kazandı ve teslim etmeyeceği içindir. Hiçkimse bu bölgenin erkekleri kadınlara jest yaptığını düşünmesin. Kadınlar bu hakları almışlar, güçlüler, toplumun her alanında etkinler. Rojava’da gördüğüm kadın profili dünyada gezdiğim pek çok yerde bu düzeyde görmediğimi söylemek istiyorum. Bu çok sevindiricidir. Her konuda kadınlar öncü olacak.
Rojava’da yeni Anayasa sorunlara çözüm olabilir mi sizce?
Zor bir süreçten geçiyorlar. Savaşın gölgesinde bu işleri yapmaya çalışıyorlar. Bir yerden kendilerini korumak için askeri alanda seferberlik halindeler. Bir yerde de toplumsal yaşamı örmeye çalışıyorlar. Yönetim buradaki bütün kimliklerin korunması, varlıklarını sürdürmesi haklarını, hukuklarını almaları konusunda kararlı. Ama yine de bu süreç zor bir süreçtir. Gömleğin düğmesini doğru iliklemek lazım. Dünyanın gözünün çevrildiği, insanların bütün zorluklara rağmen korumaya çalıştığı yapı gerçekten herkesin özgür hissedeceği bir fikirle başlamalı. Rojava’nın devrimine inanan insanlar bunların takipçisi olmalıdır. Demokratik Anayasa’nın inşası çok önemlidir ve bu yolla birçok sorunun çözümü sağlanabilir.
Türkiye her an bu bölgeye müdahale edecekmiş gibi bekliyor. Son günlerde sınıra yığınak yapılıyor. Müdahale olursa ne gibi sonuçları olur?
Türkiye her fırsatta buraya saldırılacağını açıktan söylüyor. Uluslararası dengeleri bir boşluğa getirdiği anda bu işi beyan ediyor. Bu risk hâlâ geçerlidir. Türkiye Rojava’ya saldırabilir. Yeni bir ateşi fitilleyebilir. Rojava, Türkiye, Suriye ve dünya halkları için ağır sonuçları olur.
Türkiye, Rojava’yı niçin kendisine tehdit olarak görüyor. Siz burada Türkiye’ye karşı bir tutum gözlemlediniz mi?
Mazlum Kobenê’ye “Türkiye’yi tehdit ediyor musunuz, Türkiye’nin aleyhinde misiniz?” diye sordum. Tam tersi Türkiye ile anlaşmak, uzlaşmak ortak sorunlar karşısında ortak çözümler bulmak, geleceği inşa ederken, sınırın taş atma mesafesinde insanların bir birine tehdit oluşturmamak üzere niyetlerinin olduğunu beyan etti. Bu beyanı esas almak zorundayız. Rojava bir gün kalkıp Cizre’den Türkiye’ye girme niyetinde değil. Buradaki yaşamı inşa etmeye çalışıyor. Türkiye ise “Bir gece ansınız gelebiliriz, geliyoruz” diyor. Türkiye halklarının ve Rojava halklarının barıştığı bir süreçte büyük kazanımlar elde edilir.
Rojava’da en çok sizi ne etkiledi?
Kobanê şehitliğinde 15 yaşından 70 yaşına kadar gördüğüm binlerce insanın IŞİD’e karşı savaşırken hayatlarını feda etmesi beni çok etkiledi. Roj Kampı’ndaki çocuklar, aileler, kadınlar beni etkiledi. Çok etkilendim, çok ağır şeyler duydum, gördüm.
IŞİD’liler ve aileleriyle görüştünüz, nasıl bir tablo vardı?
IŞİD’in askeri olarak yenilmesinin bu tehlikenin ya da bunun gibi şeytani yapıların çıkmamasının engellenmeyeceğini gördüm. Konuştuğum IŞİD’liler vahşi eylemlerin yüzde 80’nini onayladı. Tehlikenin görülmesi için bunların konuşulması gerekiyor. “Bitti artık duymayalım” gerçekçi değil. Zihniyet bu, fırsat bulursa bunu yine yapmak istiyorlar. IŞİD’li kadınların hikâyelerini dinledim. Danimarkalı Yağmur diye bir kadın vardı. Kürt bir kadındı. Bir Faslı ile evlendikten sonra geldiği süreci dinledim ondan. Moldovyalı bir kadın vardı. Eşi Mardinli Ortodoks daha sonra Müslüman olmuş, ailesi hâlâ Moldovya’da Ortodoks olarak yaşamını idame ediyormuş. Kampta kalan çocukların çoğu Türkçe konuşuyordu. Çocuklar rengârenkti. Her milletin karışımından çocuklar vardı. Bunları görünce, hikâyelerini dinleyince insan afallıyor gerçekten.
Anlatılanlarla burada gördükleriniz arasında nasıl bir fark var?
Yani az görmüşüz, az duymuşuz, hayatın gerçeği sanki uzaktan bakınca birkaç olay gibi algılanıyor. Bu vahşetin dokunmadığı aile kalmamış. Kayıp vermeyen aile yok neredeyse. Binlerce aile, çocuk, kadın kayıp. Kayıp kuşaklar var. Gördüklerimden sonra anlatılanların az olduğunun farkına vardım. Burada daha fazlasını gördüm.
Rojava’da dolanırken, IŞİD’e dair neler hissetiniz?
İnanılmaz bir öfke hissettim. İkinci Dünya Savaşı döneminde Nazi zulmünden bu yana dünyanın gördüğü en büyük vahşetin izlerini ve yüzlerini gördüm. İçime büyük bir öfke, acı doldu. Zor bir karşılaşma, yüzleşme oldu. Ama iyi ki oldu. Bunu görmeden, tehlikenin devam ettiğini anlamak mümkün değil.
‘Kobanê’ye gittiniz ve 19 Temmuz Rojava Devrimi’nin yıldönümü neler söylemek isteriniz?
Kobane savaş izlerinin en çok olduğu yerlerden biriydi. Kobane’de çok gezdik. Askeri yetkililerle görüştük. Kobane sokaklarında halkla konuştuk. Kobane bir sembol. İnsanlığın direndiği bir yer. Kötülüğün durdurulduğu bir yer Kobane. Orada olmak çok farklı geldi bana. Kobane’de insanlar ağır şeyler yaşadı. İlginç duygular yaşadım. İnsanlar devrimin yıldönümü için heyecanlılar, hazırlıklar yapıyorlar. Ağır şeylerden sonra bunu kutlama çok önemlidir. Devrimin 7. yıldönümü barışa vesile olmasını umuyorum.
Ermeni biri olarak, buradaki Ermenilere dair neler yaptınız, kimlerle görüştünüz?
Ermenilerin öz savunma birimlerinin olduğu köyde bir gece geçirdim. Küçük bir birlik oluşturmuşlar. Ermeni soykırımından 100 yıl sonra bu insanlar kime karşı bu birliği oluşturdular. Hedefleri, amaçları ne bunları anlamak lazım. Halklarını korumaya çalışan, mutlak kötülüğe karşı savaşan iyiliğin yanında yer alan bu birlik beni çok heyecanlandırdı. Rojava için söylediğim gibi 40 Ermeni’yle kalkıp, Türkiye’yi tehdit edecek bir durum yok. Bunlar çocuklarını, evlerini ailelerini koruyorlar. Orda olmak çok heyecan vericiydi, çokça dost edindim. Fırsat bulursam en kısa zamanda yine gelmek istiyorum. O köyün belgeselini çekmek istiyorum.