19 Ağustos’ta devlet üç büyük kent Diyarbakır, Van ve Mardin belediyelerine el koydu. Kürtler devletin kendi belediyelerine el koymasını bir siyasi darbe olarak tanımladılar. Bu elbette yerinde bir tanımlamaydı. Kürtler, el koyan, darbeci devletten çok çekmiştir. Kürt halkı varlığı inkâr edilen bir gerçekliği yaşadı. Tarihte eşine az rastlanır bir soykırım biçimine tabi kılındı. Bundan dolayı Kürtler devletin kendilerine olan yaklaşımlarının ne anlama geldiğini iyi bilirler. Devlet Kürtlerin belediyelerine, kurumlarına değil, devlet Kürtlere düşmandır. Şimdiki süreç düşünüldüğünde, Musa Anter’in anlatmaya çalıştığı ama yeterince anlaşılmayan, devletteki Kürt düşmanlığı gerçeği konusunda ne derecede haklı olduğu daha iyi anlaşılmaktadır. Musa Anter’in katledilişinin yıldönümüne yaklaşmaktayız. Musa Anter’i yıldönümü vesilesiyle bir daha anarken onun duruşunu doğru anlamak önemli olmaktadır. Musa Anter hiçbir zaman devletin, iktidarın yanında olmadı. Bırakalım yanında olmayı, ömrü boyunca bu devletin tehdidi ve tahkikatı altında yaşamış, sanığı ve mahkûmu olmuştur. Ama her zaman davacısı olmaktan da vazgeçmemiştir. Zaten bunu için katledilmiştir.
Şimdi kendilerini Kürt olarak sunan bazı şahsiyetler var ki, devletin içinde ve çevresinde durarak siyaset yapıyorlar. Bu şahsiyetleri Musa Anter kişiliğiyle karşılaştırarak gerçekliklerinin ne olduğunu ortaya çıkarmak ve bu şekilde topluma tanıtmak en doğru yöntem olsa gerek. Nasıl oluyor da Kürtler halk ve ulus olarak bu devletin mahkûmiyetini yaşarıyorken bu kişilikler devletin içerisinde kalabiliyorlar? Bunun ne anlama geldiği elbette biliniyor. Ve zamanın hep egemenlerden ve onların işbirlikçilerinden yana olmadığı da bilinmektedir.
Türkiye halkları ve Kürtler için bu zaman artık uzak değildir. Yarının çok yakınındayız. Kürtlere bu mahkûmiyeti yaşatan tekçi devlet zihniyetiydi ve bu zihniyet hala devam etmektedir. Sadece Kürtlere de değil, herkese aynı şekilde yaklaştı. Herkese baskı ve şiddet dayattı. Akıl almaz işkenceler yaşattı. Peki, Türkiye bu zihniyetle hangi noktaya geldi? İşte görünüyor, bir yandan savaş çığırtkanlığı, öbür yandan Yenikapı’da açığa çıkan yolsuzluklar, vurgunlar… Ulus-devletçilik, tekçilik kime işliyor, kim bu şekilde ne elde ediyor, kim hangi mahkûmiyeti yaşıyor bu şekilde ortaya çıkmış oluyor. Bir avuç aşağılık vurguncunun hayvanca beslenmesi uğruna yüz yıllık savaş, insanların birbirine kırdırılması… Bu durum yüzyıllık bir hikâyedir. Tekçi ulus-devletçiliğin halklara, insanlığa bir şey kazandırmadığı artık ortaya çıkmıştır. Tekçi ulus-devlet olmadan uluslar çok daha dengeli ve engelsiz bir şekilde gelişimini sağlayabilir. Bugünün Ortadoğu’sunda bu durum her gün kanıtlanmaktadır. Bunun tersini düşünmek AKP-MHP gibi olmak demektir. Artık her şey yeterince açığa çıkmıştır.
Başta CHP olmak üzere kendini iktidar ekseni dışında gören ancak bugüne kadar demokrasi birlikteliğinden imtina eden kesimlerin artık tavırlarını net bir şekilde ortaya koymaları gerekmektedir. Oraya buraya, sağa sola kırmanın anlamı kalmamıştır. Kürtlerle ve tüm ezilen kesimlerle sahi bir ilişki içerisinde olmalıdır. İşte CHP İstanbul il başkanına verilen ceza ortadadır. Dahası Ortadoğu ve dünya artık farklı bir gerçeklik yaşamaktadır. Bunun görülmesi gerekiyor. AKP-MHP bloku bunu görmediği için bu haldedir. Tekçi ulusçuluk dönemi bitmiştir. AKP-MHP bunda ısrarın adıdır. Herkes artık ne dediğini, dediğinin ne anlama geldiğini bilmelidir. AKP-MHP deyip olumsuzluklar sayılacaksa, AKP-MHP’nin ne olduğu da bilinmeli ve buna karşı gerçek duruş da alınmalıdır. AKP-MHP bugün kime saldırıyor? Kürtlere saldırıyor. Suriye’ye, Rojava’ya saldırmak istiyor. Ve işte Kürtlerin iradesinin minimal temsili olan belediyelere el koyuyor. O vakit bunun karşısında duranlar, ama gerçekten durunlar doğru tutum sahibi olanlardır. Artık açık olmanın zamanı gelmiştir. Açıklıktan kastımız duruşunu netleştirmek, cesaretini toplamaktır.
CHP’nin mevcut duruşunun yetersiz olduğu aşikârdır. Örneğin bu haliyle de anlamlı olan Diyarbakır gidişini yol düşmüşken yapılan ziyaret olarak sunmanın anlamı ne olabilir? Eskiden belki bir anlamı olabilirdi ama gelinen aşamada bu yaklaşımın siyaseten bir anlamı kalmamıştır. Bu aşamadan sonra bunun değiştirilmemesi CHP açısından kaçınılmaz olarak bugün siyaseten AKP’nin durumuna düşmek olacaktır. İçten parçalanmak kaçınılmaz olacaktır. Değişmeyen hem zihniyet olarak hem de siyaseten AKP’nin yaşadığı durumu yaşayacaktır.
Türkiye’nin devrimci ve demokrasi güçleri açından da artık daha büyük adımlar atmanın zamanı gelmiştir. Gezi ve diğer direnişlerin sembol isimlerinin Kürt kentlerindeki direnişe taşırılmış olması yeni sürece çok anlamlı bir katkıdır. AKP-MHP blokuna karşı her yerde demokratik direniş yükseltilmiş durumdadır. Gençlerin bu demokratik siyasi direnişin içerisinde yerini alması durumunda Türkiye’de yakın zamanda demokratik bir gelişmenin yaşanacağı kesindir ve bunun tüm Ortadoğu’ya yansıması aynı şekilde olacaktır.