Türk devleti, Karabağ hamlesiyle İran’a kuzeyden bir cephe açtı, hem de İran’daki Azeri nüfusu harekete geçirdi. Karabağ hamlesi masadaki birçok taşı kilitleme ve harekete geçirme potansiyeline fazlasıyla sahip
Ermenistan ile Azerbaycan arasındaki, tartışmalı bölge Karabağ’da 27 Eylül’de başlayan çatışmalar, şiddetlenerek devam ediyor.
İki ülke arasında 1980’lerde başlayan ve Sovyetlerin dağılmasından sonra her iki ülkenin üzerinde hak iddia ettiği Karabağ’daki sorun yeni olmasa da, Türk devletinin dahil olması birçok soruyu beraberinde getiriyor.
Turanizm ideali, Türkiye’nin Rusya’yı Kafkasya’da uğraştırmaya çalışması ve enerji hatları güzergahı olması soruları bir yana, İran meselesi temel soru olarak ulu orta duruyor.
Satranç tahtasına çevrilen Ortadoğu ve ön Asya’da Türk devletinin Karabağ hamlesi; diğer hamlelerinden farklı olarak masadaki birçok taşı kilitleme ve birçok taşı da harekete geçirme potansiyeline fazlasıyla sahip.
Yani Türk devletinin Karabağ hamlesini; Suriye, Libya, Yemen, Mali, Akdeniz ve benzeri hamlelerinden farklı kılan da hamlenin bu kilitleme ve harekete geçirme potansiyelinin yüksek olması.
Karabağ hamlesinin arka perdesinde Turanizm ideali, Ermeni düşmanlığı, enerji hatlarına hakim olma istenci, Rusya’nın dikkatini Ortadoğu’dan Kafkasya’ya çekme motiveleri olabilir. Fakat esas hedefin başında satranç ustası olarak anılan İran var.
Şöyle ki, Azerbaycan’ın 27 Eylül’de Karabağ’a başlattığı saldırılardan bu yana ne Avrupa Birliği’nin, ne ABD’nin, ne de Birleşmiş Milletler’in (BM) ciddi bir tepkisi hala ortaya çıkmadı. Birinci Dünya Savaşı arifesinde soykırımdan geçirilen bir halka karşı Türk devletinin kendi ordu unsurlarıyla, savaş uçaklarıyla, keşif uçakları ve Suriye’den taşınan cihatçı çete gruplarıyla başlattığı saldırı karşısında dünya sessiz.
Şüphesiz, Türk devletinin Rusya’nın dikkatini Ortadoğu ve Kuzey Afrika’dan kendi yarı sahası olan Kafkasya’ya çekmesi, şu sıralar seçim sathı mahalinde olan ABD başta olmak üzere Batı’nın işine gelen bir hamle.
Rusya’nın şimdiye kadarki sessizliği ise, Ermenistan’daki Nikol Paşinyan yönetiminin Batı’ya göz kırpmasına bir tepki veya Ermeni yönetiminin burnunu sürtmek istemesiyle de izah edilebilir.
Nitekim, 2018 yılında Kadife devrim adı verilen sürecin sonunda iktidara gelen Paşinyan, Batı’ya göz kırpan bir siyaset izliyordu ve bunun da Rus oligarşisinin pek hoşuna gittiği söylenemezdi. Fakat durum sadece bununla açıklanabilir mi? Türk devletinin hamlesinde İran faktörü nerede duruyor? Karabağ’ın İran’ın kuzeyine sınırdaş olması, İran’da azımsanmayacak bir Azeri nüfusun olması, CIA ve Mossad’ın önemli istihbarat üslerinin Bakü’de olması ve Türk devletinin Suriye’den İran’ın kuzey sınırlarının sıfır noktasına cihatçı sevk etmesi şüphesiz ki hem ABD ve İsrail tarafından yakından gözlemleniyor mudur?
Güneydoğusunda Pakistan’dan Bellucistan, Körfez tarafından Ahwaz’daki Sünni Araplar ve batısında Irak’la farklı dinamiklerle çevrelenmek istenen İran, kuzeyinden de Türk devletinin Turancılık fikriyatına dahalı bir Azeri cephesiyle istihkam edilmek isteniyor olmasın…
Nitekim Türk devletinin Karabağ hamlesi, İran’daki Azeri nüfus içerisinde ciddi bir reaksiyona neden oldu. Bu reaksiyonun hedefinde ise İran rejimi var.
Karabağ hamlesiyle birlikte İran’da ortaya çıkan Azeri reaksiyonuna baktığımızda, bu reaksiyonun öyle bir tetikleyici unsurun sonucu olmadığı ve bunun uzun süreli bir saha çalışması ve örgütlemesinin sonucu olduğunu görebiliriz.
Bu saha çalışması ve örgütlemesini Türk devletinden bağımsız okuyamayız. Nitekim Türk devlet geleneği her zaman komşularının içindeki farklı mezhebi ve etnik dinamiklere oynayan bir geleneğe sahip.
Suriye’de İhvan’ı Müslim; Irak’ta Türkmenler, Sünni aşiretler ve kimi farklı dinamiklere yatırım yaptığı gibi İran’ın kuzeyindeki Urmiye, Erdebil, Zencan ve Tebriz gibi vilayetlerde de Azerilere yatırım yaptığı biliniyor.
Zaten Azerbaycan’ın Karabağ saldırısı da ilk olarak, İran’ın kuzey sınırına yakın bölgede başlar başlamaz, Türk devletinin uzun zamandır milliyetçilik üzerinden yatırım yaptığı İran’daki Azeri dinamiğini harekete geçirdi.
Karabağ saldırısı bir yandan İran’ın reaksiyonunu ölçüp iç dinamiklerini harekete geçirme potansiyeli taşırken, diğer yandan Suriye’den gönderilen cihatçı çetelerin ilk olarak bu bölgede görünmesi Batı’ya yönelik bir mesaj taşıyordu.
Bu akıllıca hamleye reaksiyon gecikmedi. İran’ın kuzeyinde Urmiye’den Erdebil’e, Zencan’a, Tebriz’e ve Persebad’a kadar birçok kentte Azerbaycan’a destek yürüyüşleri düzenlendi. Zira buralar Azerilerin yoğunlukta olduğu kentler.
Birkaç gün sonra ise İran’ın bu kuzey kentlerini “Güney Azerbaycan” olarak gören ve bunun için geçmişte kimi eylemler de düzenleyen Güney Azerbaycan Milli Uyanış Hareketi (GAMOH) devreye girdi.
İran’ın kuzey eyaletlerini “Azeri toprakları” olarak gören ve bu bölgelerin “İran’dan koparılmasını” öngören GAMOH, sitesi üzerinden yaptığı açıklamayla Azerbaycan’a destek eylemleri çağrısı yaptı.
Bunun üzerine göstericiler, İran’ın Ermenistan’a askeri destek verdiğini savunarak “Dağlık Karabağ bizimdir, bizim kalacak” ve “Ya Karabağ ya da ölüm” sloganlarıyla sokaklara döküldü.
Hatta edinilen bilgilere göre, GAMOH’un yeraltında çalışan kimi üyeleri ile İran’daki bazı Azeri radikallerin Türkiye üzerinden Azerbaycan’a destek için Karabağ bölgesine geçmeye başladı.
Bu kişilerin İran’dan Van’a geçtiği, İran’a gönderilmeden önce SADAT’ın Konya ve Kayseri’deki eğitim kamplarına alındığı bilgileri geliyor.
İran rejiminin Ermenistan’a destek verdiği iddiasıyla yapılan eylemlerde 100’ü aşkın gösterici, İran güçleri tarafından gözaltına alındı.
Ancak İran rejimi, gerilimi daha fazla tırmandırmak istememiş olsa gerek, tepkileri dindirecek bazı adımlar da attı. İran’ın ruhani lideri Ali Hamaney’in Doğu ve Batı Azerbaycan, Zencan ve Erdebil temsilcileri açıklama yaptı.
Açıklamada, “İran’ın kanaatinin Karabağ’ın Azerbaycan’a ait olduğu, işgal altında olduğu ve Azerbaycan’a iade edilmesi gerektiği” belirtildi.
İran Genelkurmay Başkanlığı da “İran’ın Ermenistan’a destek verdiği iddialarının gerçeği yansıtmadığını” belirtirken, İran Dışişleri Bakanlığı sözcülüğü ise “İran’ın taraflar arasında arabuluculuk rolü oynadığı” açıklaması yaptı.
Resmi olmayan rakamlara göre; Azeriler İran nüfusunun yüzde 16’sını, Türkmenler ise yüzde 2’sini oluşturuyor ve kahir ekseriyeti Şia mezhebine mensup.
Türk devletinin Karabağ hamlesi; İran ordu, bürokrasi ve ekonomisinde önemli yerlerde bulunan Azeriler için büyük bir motivasyon yarattı. Şüphesiz ki İran’daki Azeriler arasında yaratılan bu motivasyon, İran’a müdahale için fırsat kollayanlar tarafından da görüldü.
Bunların başında da uzun yıllardır en önemli istihbarat üssü Bakü’de bulunan İsrail geliyor. Azerbaycan’ın bugün Ermenistan’a karşı hem İsrail droneleri hem de Türk dronelerini bir arada kullanmasını İran faktöründen başka ne açıklayabilir ki? Zaten Ermenistan’ın İsrail elçisini bu sebeple çektiği hepimizin malumu…
Ancak Türk devleti, çoklu hedefi olan Karabağ hamlesini, Batı (ABD, İsrail, NATO ve bazı Avrupa ülkeleri) desteğiyle yaparken, aynı zamanda Batı’ya çemkirerek, hedef şaşırmaya çalışmayı da ihmal etmiyor.
Aslında bu oyun Türk devleti için yeni değil. NATO ve ABD’nin desteğiyle tutunduğu İdlib’de de Rusya’yla karşı karşıya gelince de, yine NATO ve ABD’ye çemkirerek, Rusya’nın gazabından korunmaya çalışıyordu.
Bugün de Karabağ ve İran’da yaptığı hamlelerde İran’ı doğrudan karşıya almamak için bunun propagandasını kendisi yapmamaya özen gösteriyor. Fakat, Batılı hesap yapıcılar tarafından bunun görüldüğü çok açık.
Amiyane deyimle, Türk devleti, ABD ve Batı’ya “Bakın İran’da bu kadar güçlüyüm. Eğer bir İran üzerinde bir hesabınız varsa beni de hesaplamayı unutmayın. Bir parmak çırpmama bakar” mesajını açıkça verdi. Tabi bu mesajın bir de İran boyutu var.
Muhtemelen “Azeri sopası” İran’a gösterilerek de Karabağ meselesinde sessiz kalmasının yanı sıra, Rojava ve Başûr’da Kürtlere ve PKK’ye karşı işbirliğini dayatmaya çalışacak. İran, Türk devletinin çoklu hedefe sahip Karabağ hamlesine karşı şimdiye kadar, Azerbaycan ile Ermenistan arasında dengeyi gözeten bir siyaset yürütmeye çalışsa da zor bir denklemle karşı karşıya. Bir tarafta İran’ın baş düşmanları ABD ile İsrail’in üslerinin bulunduğu Azerbaycan var.
Klasik de olsa “düşmanımın dostu, benim düşmanımdır” siyasetini güdemiyor, çünkü ülkesinde kahir ekseriyeti resmi mezhebiyle, aynı mezhepten büyük bir Azeri nüfus var. Diğer taraftan Azerbaycan’a karşı denge unsuru olarak gördüğü Ermenistan var. Ona da açıktan destek veremez, çünkü yine kendi ülkesindeki Azeri nüfusun tepkisi, düşmanlarının tam da isteyeceği bir müdahaleye kapı aralayabilir.
Sözün özü, Türk devletinin İran ve Rusya’nın önüne koyduğu satranç tahtasında Karabağ hamlesi birçok taşı yerinden oynatma potansiyeline sahip olduğu gibi birçok taşı da kilitleyebiliyor. Türk devleti uzunca bir süredir, oyunu Irak’tan Suriye’ye, Libya’dan Yemen’e, Akdeniz’den Kırım’a yayarak oynama yolunu tercih ediyor. Şimdi de oyun alanı Kafkasya. Bu alanların hepsinde Rusya olduğu gibi İran da aktif olarak var.
Tabi, saha genişledikçe risk ve tehlikenin arttığı da bir gerçek. Satrançtaki ustalığıyla bilinen İran, şüphesiz ki Türk devletinin oyunu evine taşıyan bu cüretkar hamlesini not ediyordur. Ama nerede ve nasıl yanıt vereceği ise henüz netleşmiş değil.
*Ersin Çaksu’ya ait bu analiz Fırat Haber Ajansı’ndan (ANF) alınmıştır.