Son günlerde gündemden düşmeyen tarım ve hayvancılık, ülkenin ekonomik çırpınış durumunu anlatmaya yetiyor. Bugün Meclis’te Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın bütçe görüşmesinde, Türkiye rarımı ve hayvancılığının nasıl bir noktada olduğunu daha da aydınlatır bir durumu gözler önüne serdi.
Türkiye tarihinden bu zamana gelene kadar gelir ekonomisinin neredeyse büyük bir oranı “Tarım, Hayvancılık ve Sanayi’ye” dayanmaktaydı.
Sanayileşmeye bağlı olarak tarımın ülkemiz ekonomisindeki yeri her geçen yıl gittikçe azalmış, ancak tarımsal üretim, sanayi ve ticaret gibi sektörleri destekleyen önemli bir sektör olma konumunu da sürdürmüştür. Bu bağlamda tarımın millî gelir içindeki payı da düşmektedir. Millî gelir içinde tarımın payının düşmesi, tarım da uygulanan yanlış politikalar ve tarım dışındaki sektörlerin gelişmesidir. Sadece Türkiye içinde değil tarımın ihracatımızdaki payı da nasibini alarak azalmıştır. Tarımsal ürünlerin sanayi sektöründe işlenerek satılmasının da bu durumda payı vardır. Örneğin dış satımımızda önemli bir yere sahip olan giyim ve tekstil sanayisinin temel ham maddesi tarımsal ürünlerdir.
Tarım ve sanayi sektörleri birbirine neden sonuç ilişkileri ile bağımlıdır. Hiçbir ülkede tarımsal faaliyetlerin sanayiden bağımsız olarak modern yöntemlerle sürdürülmesi mümkün değildir. Ekonomik gelişme sürecinde tarım ve sanayi sektörleri arasında bir paralellik sağlanamaz ise yalnız başına hiçbir sektör, en azından dünya piyasalarındaki konjonktürlerin karşısında bir anlam ifade edemez. Ekonomik bütünleşme, pazarın genişleyerek ticaret hacminin artması, üretimde verimliliğin artması, ürünlerin dış piyasadaki rekabet olanaklarının artması, yabancı sermaye yatırımlarının artması ve yeni iş alanlarının açılması gibi birçok avantaj sağlayabilir. Ekonomide bütünleşme kendiliğinden ortaya çıkmamakta, bu sürecin organize edilmesi gerekmektedir. Bu bağlamda, tarım-sanayi bütünleşmesinde en önemli işlevi tarımsal ticaret (agribusiness), kırsal sanayiler, kooperatifler ve sözleşmeli tarım yöntemleri yerine getirmektedir.
“Türkiye’de para var ki ithalat yapabiliyor” diyen Tarım ve Orman Bakanlığı yetkilileri adeta ülkede tarımı bitirmek için çalışıyor. Dünyanın en bereketli toprakları üzerine kurulu bu ülkeyi Romanya’dan ithal ettiği sığırı, Gürcistan ve Bulgaristan’dan ithal ettiği samanla besler hale getirdiler. AKP’nin iktidara geldiği 2002 tarihinden bu yana yapılan tarım ve hayvan ithalatının 94 milyar doları aştığını bilmek gerek. Bu kadar üretimden kopmuş bir anlayışla Türkiye’de tarımın geldiği nokta ortada. Uygulanan yanlış politikalar nedeniyle çiftçilerimiz maliyetle fiyat arasında sıkışmış, AKP döneminde iki Trakya büyüklüğünde arazi üretimden çekilmiş. Çiftçilerimiz artık ekmiyor, ekemiyor.
Hollanda, yenilikçi tarımsal teknoloji sayesinde dünyanın en büyük tarımsal ve gıda ürünleri ihracatçısı ülkelerin başında geliyor. Hollanda on yıllardır ve sürekli olarak, tarımsal üretim zincirlerinin yenilenmesine yatırım yaparak uluslararası rakiplerinin üzerinde liderliğini sürdürmeyi başardı.Çiftçiler ve yetiştiriciler, tarımsal üretim zincirinin tam ve etkili bir ortağı konumundalar.
Bu tarımsal üretim zincirinin birincil görevi, yenilikçi, sosyal olarak sorumlu ve sürdürülebilir yöntemleri kullanarak optimum fiyat / kalite performansıyla yiyecek, çiçek ve bitki üretmektir.
Tarım ihracatında dünya ikincisi konumunda bulunan Hollanda’nın 2016’da tarımsal ihracatı bir önceki yıla göre yüzde 4,4 artarak 85 milyar euroya çıktı. Hollanda İstatistik Bürosu’nun verilerine göre, Hollanda’nın tarım ve gıda ihracatı 2016 yılında rekor seviyeye ulaşarak 94 milyar euro oldu!
Türkiye’nin akılcı bir tarım politikasına geçmesi için adım adım “piyasanın görünmez elini” devre dışı bırakması gerekir. Tarımsal arazilerin tekrar genişletilmesi ve tarımsal üretim verimliliğinin, kapasitesinin genişlemesinin tek yolu planlı bir ekonominin aracılığında tarımı yeniden düzenlemekten geçiyor. Kamu ekonomisinin ölçeğinin kullanıldığı, tarımsal üretimde makineleşmenin ve teknolojinin öne çıkarıldığı, üretim ölçeğinin genişletildiği ve aracıların ortadan kaldırıldığı bir noktada tarımsal ürünlerin fiyatları ucuzlayacaktır. Ayrıca bilimsel gelişmenin esas alınması, tarımda yeni tekniklerin yaygınlaştırılmasının da diğer bir yoludur. Başta ziraat mühendisliği olmak üzere, biyoloji, kimya ve genetik bilimlerinin tarımsal üretim kapasitelerini arttırıcı çalışmaları önemsenmeli. Ancak bunun için yerli tohum üretiminin teşvik edilmesi, bilişim uygulamalarının devreye konulması gibi temel özellikleri göz önünde bulundurmak gerekli. Bunun başarısı ise emekçilerin örgütlü mücadelesinden ve iktidarından geçmektedir. Türkiye’de kapitalist ilişkileri devre dışı bırakarak, akılcı ve ülke insanının temel ihtiyaçlarını karşılayan bir tarım politikası uygulamak mümkün.