Seçimler bitti. Bitmeyen ise seçime dair yürütülen tartışmalar. Seçim sonrası hangi parti istediği sonucu aldı, hangi parti istediği sonucu alamadı tartışmaları devam ediyor. Bu tartışmalar bazı partilerde iktidar kavgasına dönüştü. HDP/Yeşil Sol Parti’nin yerel ve merkezi bütün organları istenilmeyen seçim sonucunun nedenini tartışma ve yeniden yapılanma sürecine girdi.
HDP/Yeşil Sol Parti’nin aldığı sonuçlar kamuoyunda; aday belirleme süreçleri, ittifak politikaları, Cumhurbaşkanı adayının çıkarılmaması gibi nedenler üzerinden tartışılıyor. Bu süreçte ‘Türkiyelileşme’ paradigması öne çıkan tartışma konularından biri oldu. İyi niyetinden şüphe duyulan bazı gruplara göre HDP/Yeşil Sol Parti’nin aldığı sonuçların nedeni ‘Türkiyelileşme’ paradigmasıdır. Hatta Türkiyelileşme paradigmasının Kürtleri Türkleştirdiğini bile iddia edenler oldu. HDP/Yeşil Sol Parti kitlesinin yaptığı tartışma ve tespitler ise istenilen sonuca varılamamanın nedeni ‘Türkiyelileşme’ paradigması değil, bu paradigmanın pratikleşmesinde yetersizlikler olduğudur.
Peki nedir bu Türkiyelileşme paradigması? Türkiyelileşme Kürtleri Türkleştirdi mi? Ya da Türkiyelileşme paradigması Kürtleri Türleştirme projesi mi?
Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki; Türkiyelileşme kavramı ulus tanımını değil coğrafya tanımını içeren bir kavramdır. Bu tanımlamaya en büyük itirazı ırkçı, şoven Türkler yapmaktadır. Son zamanlarda da kim oldukları belli olan, kendilerini ‘Kurdî’ diye tanımlayan ama Kürt’ün bireysel ve kolektif hakları için mücadele etmeyen üstelik hangi odaklara çalıştığı belli olan kişiler ve gruplar tarafından da Türkiyelileşme paradigmasına itirazlar yükselmektedir.
Kürtler cumhuriyetin tekçilik üzerine kurulmasından bu yana itirazlarını güçlü bir şekilde yükselttiler. Kürtlerin bütün itirazların temelinde ‘Türkleştirmeye’ direnmek vardı. Çünkü tekçilik rejimi başta Kürtler olmak üzere bütün halkları Türkleştirme projesiydi. Yani tekçi cumhuriyet halkların dillerini yasaklıyor, kültürünü, folklorunu, müziğini devşiriyor ve kolektif haklarını tanımıyordu. Yüzyıldır tekçi cumhuriyete karşı Kürtlerin itirazlarının ağır bedelleri de oldu. Lakin Kürtlerin meselesi sadece Kürdistan sınırları ile sınırlı değildi. Türkiye’nin sınırları dışındaki Kürtlerin de sorunlarına çözüm arıyordu. Aynı zamanda Türkiye’nin dört bir tarafında yaşayan Kürtler, Türkiye halklarının da yaşadıkları birçok hukuksuzluğa ve eşitsizliğe şahitlik etti. Kimlik inkarı, inanç özgürlüğü, kadının özneleşmesi, emek sömürüsü, gençliğin gelecek kaygısı, ekolojik kırım, yoksulluk ve hayat pahalılığı, eğitim sorunu, sağlık sorunu…
Halkın yaşadıkları sorunlar ortak olduğu gibi bu sorunların çözümü de ortaktır. O da tekçiliğe karşı demokratikleşmedir. Tam da bu nedenle ülkede yaşanan halkların sorunlarının çözümü için ortak mücadeleye ihtiyaç vardı ve bu mücadele temelinde birleşildi. Bunun adına da Türkiyelileşme denildi.
Türkiyelileşme paradigması ile Türkiye halklarının da Kürt halkına yönelik yürütülen inkâr, kültürel, siyasal imhasına tanıklık etmesini sağlamak ve bu konuda dayanışmaya bilinci oluşturmaktı. Yani Kürt meselesini Kürdistan’ın dışına çıkarmayı sağlamaktı.
Türkiyelileşme paradigması sadece Kürtlerin ülkenin toplumsal sorunlarına çözüm bulmak ve dezavantajlıların mücadeleleriyle dayanışma içinde olması değildir. Aynı zamanda Türklerin ve Türkiyeli diğer halkların da Kürtlerin toplumsal mücadelesiyle dayanışma içinde olmasını sağlamaktır. Yani Karadenizlinin, Egelinin, Trakyalının, Akdenizlinin de Kürtlerin maruz kaldıkları hak ihlallerine şahitlik etmek ve Kürtlerin toplumsal mücadelesine ortak etmektir. Türkiyelileşme paradigması Türkiyeli halkların, emekçilerin, kadınların, gençlerin, inananların birbirlerinin mücadelelerine şahitlik etmesi, dayanışma içinde olması ve birbirleriyle empati kurmasıdır.
Söylenildiği gibi ‘Türkiyelileşme’ Kürtleri ‘Türkleştirmek’ değildir. Bu coğrafyanın en kadim halklarından olan Kürtler bu coğrafyadaki sorunlara ilişkin söz söyleme deneyimi, hakkı olduğu gibi sorunlara çözüm getirme sorumluluğu da vardır.
Kürdün kolektif hakları için hiç mücadele etmeyenler kendi konfor alanlarında Kürtlerin mücadelesinin Türkiye’nin her kesimiyle ortaklaştırma ve Türkiye halklarının, emekçilerin, kadınların, inananların, gençlerin sorunlarına çözüm önerisi getirmesi mücadele etmesini özgüvensiz bir yaklaşımla ‘Türkiyelileşmeyi’, ‘Türkleştirme’ olarak tanımlamaktadırlar.
Bu anlayışın amacı Kürtlerin özgüvenlerini kırmak ve Kürtleri yalnızlaştırmaktır. Belki de Kürtleri yalnızlaştırmaya hizmet etme rolü verilmiştir. Kendi konfor alanlarında üst perdeden konuşan bu anlayış yukarıda ifade ettiğimiz gibi Kürtlerin kolektif hakları için hiç mücadele etmedikleri gibi Kürtlere yüzyıllardır bu zulmü reva gören zihniyetle ahbap ilişkilerine bakılınca bu ihtimal akıllara gelmiyor değil.
Yoksa Kürtlerin kolektif haklarının mücadelesini yürüten irade kesinlikle Kürtlerin kimliklerinin, kültürlerinin, dillerinin ve folklorunun aşınmasını sağlayacak bir pratik içinde olmaz.
Alınan seçim sonuçlarının nedeni ‘Türkiyelileşme’ paradigması değil bu paradigmanın pratikleştirilmeye çalışıldığı taktiklerin yeterince irdelenmemesi ve üzerinde detaylıca çalışma yapılamamasındandır. Şimdi HDP/Yeşil Sol Parti’nin temel sorumluluğu; fedakâr, mücadeleci ve öngörü sahibi olan halkın eleştirileri ve önerilerini dikkate alacak yapılanmayı gerçekleştirmektir. Çünkü Türkiyelileşme paradigması tekçi cumhuriyeti demokratikleştirme mücadelesidir.
Son söz olarak;
Em Kurd nabin Tirk, Ereb, Ecem, Elman an netewe kî din.
Em Kurden û bi nasname xwe serbilindin.