Uluslararası Basın Enstitüsü Türkiye Yöneticisi Oliver Kyrle, Türk yargısının gazetecileri korkutmak ve susturmak için siyasi bir araç haline geldiğini vurguladı
Türkiye’de basına yönelik baskılar gün geçtikçe artarken, Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) verilerine göre 82 gazeteci, Dicle Fırat Gazeteciler Derneği (DFG) verilerine göre ise 114 gazeteci tutuklu.
Yine aynı kurumların ve uluslararası basın meslek örgütlerinin verilerine göre Türkiye’de son 4 yılda 170’in üzerinde basın yayın kurumu Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK) ile kapatıldı.
İki bine yakın gazeteci işsiz kaldı. Özgür Basın ve muhalif basın kurumları iktidar tarafından ya tutuklama ve yargı eliyle baskı alınıyor ya da Basın İlan Kurumu (BİK) tarafından ilan kesme cezaları ile kıskaca alınmak isteniyor.
Basın İlan Kurumu’nun (BİK) Evrensel ve BirGün gazetelerine ilan kesme cezası vermesi üzerine durumu yakından incelemek için Türkiye’ye gelen Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI) Türkiye Program Yöneticisi Oliver Money-Kyrle, Mezopotamya Ajansı’ndan Erdoğan Alayumat’a konuştu.
10 seneyi aşkın bir süredir Türkiye’de basın ve ifade özgürlüğü konuları üzerine çalışmalar yürüten Kyrle, 2011 ve 2012 yılları arasında Türkiye’nin dünyada en çok gazetecinin cezaevinde olduğu ülke unvanını aldığını ifade etti.
15 Temmuz 2016’daki darbe girişiminin ardından mevcut baskıların artarak devam ettiğini dile getiren Kyrle, “2011 yılında Oda TV, Ergenekon davası, KCK davaları ile zaten 70-80 gazeteci cezaevinde ancak o dönem uluslararası basın meslek kurumları yeterince duyarlı değildi. Bunun mevcut baskıyı daha da arttırdığını söyleyebilirim” dedi.
‘Davalar absürt ve saçma’
Türkiye’de tüm baskı ve sindirmelere rağmen hala çok canlı ve çeşitli bir medya ağı olduğunu ifade eden Kyrle, Türkiye’de yapılan gazeteciliğin herkes için teşvik ve örnek oluşturduğunu, Türkiyeli gazetecilerin mesleklerini yaparken aldıkları risklerin Avrupalı gazetecilere örnek olduğunu ifade etti.
Gazetecilerin tutuklu veya tutuksuz yargılanmalarının bile ciddi bir problem olduğunu belirten Kyrle, “Yüzlerce gazeteci davası içinden sadece birini örnek vermek istiyorum. RedHack davası diye bilinen 6 gazetecinin yargılandığı bir davayı gözlemledik. Bu 6 gazeteci aslında Bakan Berat Albayrak’ın sızan e-maillerini haberleştirdikleri için yargılanıyorlar. Ama yaptıkları hiçbir şey yok. Sadece Twitter’da bu bilginin paylaşıldığı bir gruba kendi istekleri dışında eklenmiş olmalarından dolayı yargılanıyorlar. Bu dava tamamen absürt ve saçma, göz korkutucu bir hal almış vaziyette” diye konuştu.
Gazeteciler işlerini yapamıyor
Birçok gazetecinin tutuklanıp bir iki yıl cezaevinde kaldıktan sonra serbest bırakıldıklarını ancak serbest kalan bu gazetecilerin de 2-3 ayda bir duruşma salonlarında hakim karşısına çıkmak zorunda kaldığını vurgulayan Kyrle, “Serbest kalan gazetecilerin kendi işlerini istedikleri gibi bağımsız yapabilmelerine imkan sağlanmıyor. Çünkü bu yargılamalar yıllardır sürüyor. Yargı eliyle gazetecilerin omuzlarının üzerinde sürekli gözetleyen bir mekanizma oluşturmuş durumda” dedi.
Siyasi bir araç haline geldi
Kyrle gazetecilerin üzerindeki baskı ve yargı mekanizmasına dair şu sözleri söyledi:
“Bunun en net örneklerinden birisinin hükümet yetkilerinin sürekli devam eden gazeteci davalarının üzerinden bir takım açıklamalarda bulunuyor olması.
Bu zaten yargıya direkt bir baskı oluşturuyor. Yargının artık gazetecileri korkutmak ve susturmak için siyasi bir araç gibi kullanıldığını görebiliyoruz”
‘Gazeteciler üzerinde en büyük baskı ekonomik’
Kyrle, Dünya’da gazeteciliğin durumuna dair şu değerlendirmelerde bulundu:
“Son 20 yıldır bütün meslek örgütleri IPI dahil olmak üzere, dünya çapında gazetecilere dönük baskıları kayıt altına alıyoruz. Dünya genelinde her sene 100’ün üzerinde gazeteci öldürülüyor.
Yine dünya genelinde tutuklanan gazeteci sayısı arttı. Türkiye lider konumunda burada fakat genel olarak diğer ülkelerde de yargının korkutma mekanizması olarak gazetecilere karşı kullanma pratiği artmış vaziyette.
Gazeteciler üzerinde en büyük baskının ise ekonomik baskı olduğunu söyleyebiliriz.”
AB’nin Türkiye’ye etkisi zayıfladı
Kyrle, AB-Türkiye ilişkisini şöyle yorumladı:
“Avrupa ilişkileri biraz daha komplike zor. Ama biz özellikle Avrupa’daki siyasi birimleri, gerekli siyasi yetkilileri mutlaka burada olanlar üzerinden sürekli bilgilendirmek üzerine çalışıyoruz. Özellikle üzerinde durulması gereken konuları mutlaka iletiyor ve bunun üzerine çalışmalar yapıyor oluyoruz.
AB’nin Türkiye üzerindeki etkisinin azaldığının da farkındayız. Bu etkinin az olması kısa dönemde görebileceğimiz pek bir şey yok, ancak uzun döneme yayıldığında AB’nin politikası Türkiye’de bu baskıların mutlaka azalmasına etki edecektir. Ama tabi şöyle de bir şey var; AB’nin etkisi de bir yere kadar.
Demokratik gelişim sürecini AB belki biraz teşvik edici bir göreve sahip olabilir, ama gerçek demokratik hareketin Türkiye içinden başlıyor olması gerekiyor” diye konuştu.
HABER MERKEZİ