Salih Yılmaz
Türkiye’de iktidarın izlediği baskıcı, sağ popülist siyasetten ötürü Kürt olgusu ve Kürt sorunu siyasetin söyleminde fazla yer edinmese de, gerçekte Türkiye’de siyasete Kürt olgusu yön vermektedir. 2015’ten bu yana AKP-MHP iktidarı başta Kürtler olmak üzere Türkiye’deki tüm demokrasi çevrelerine karşı sert bir saldırı ve bastırma politikası izlemektedir. Bu saldırı ve bastırma siyaseti Türkiye’de gerçeklerin görülmesini ve siyasetin gündemine girmesini engellemektedir. Türkiye’de gerçekler değil, gerçeklerin yansımaları görülmekte ve siyasetin gündeminde yer almaktadır. Toplumun gündeminin de bu şekilde olması için iktidarın çok yönlü ve yoğun bir faaliyeti vardır.
Türkiye’de siyasetin ve toplumun gündemi iktidar tarafından tayin ediliyor. Gerçekler gizlenmek istendiği, gerçeklerin görülmesi, bilinmesi, konuşulması engellenmek istendiği için dezenformasyon, yalancılık gelişiyor. Söz konusu olan bu gerçekler toplumun siyasal yaşamı ve geleceğini alakadar ettiği için de dezenformasyon ve yalancılık siyasal bir kisve kazanıyor. Yani böylece özel savaş denilen düzenek ortaya çıkmış oluyor. Türkiye’de her şeyin özel savaş olduğu, onun bir parçası olduğu söylenir ki, bu doğrudur. Türkiye’de gizlenmek, tersyüz edilmek istenen gerçekler çok fazla olduğu için dezenformasyon ve yalancılık, bunun sonucu olarak da özel savaş o düzeyde yoğun gelişmiş oldu. Günümüz Türkiye’sinde hemen her şey gizleniyor, tersyüz ediliyor. Eskiden de Türkiye’de durum çok farklı değildi. Fakat bu düzeyde değildi. Devletin dayandığı siyasal güç olan AKP-MHP çok zayıf bir konumda olduğu için gerçeklerin tersyüz edilmesi yoluna yoğunca başvurmaktadır. Türkiye’de devlet milliyetçi, tekçi bir temele dayandığı için de bugünkü AKP-MHP gibi güçler tıpkı AKP-MHP’nin yaptığı gibi özel savaş siyasetini sürekli bu olgulara dayandırmışlardır. Zaten AKP-MHP ve onlar gibi olan daha önceki güçler demokrasi, sosyalizm ve Kürt düşmanlığıyla bezendikleri, bu düşmanlığı yapmaları için ortaya çıktıkları için kendileri bizzat milliyetçi, tekçi bir zihniyete sahiptirler. Ontolojik olarak demokrasi ve Kürt düşmanıdırlar.
Maalesef Türkiye’de bir yandan siyaset alanı ve diğer yandan da aydın çevreler Türkiye gerçekliğiyle tam ve gerçek bir yüzleşmeyi, hesaplaşmayı henüz yaşamadığı için AKP-MHP gibi güçlerin gerçeklikleri ve mahiyetleri toplum tarafından yeterince anlaşılmasını engellemektedir. Oysaki AKP, MHP ve onlar gibi olan, olanlardan önceki siyasi güçler dış güçlerin birer projeleri olarak ortaya çıkarılmışlardır. MHP bir çete yapılanmasıdır. 1960’larda Türkiye’de demokrasinin gelişmesini isteyen, Kürt meselesinin demokratik çözümünden yana olan şahsiyetlere, devrimci demokratik hareketlere karşı ortaya çıkarıldı. Devlet içerisinde güç devşirerek cinayetler işlediler, katliamlar yaptılar. Bunun sayısız örnekleri vardır. Toplumsal hareketler güçlenip gelişince devlet içerisinde devşirdikleri güçle topluma karşı şiddetli bir saldırı gerçekleştirdiler, askeri darbeler yaptılar. Yüzlerce solcuyu, demokratı, Kürt sorununun demokratik çözümünü isteyen siyasetçi, aydın ve şahsiyetleri katlettiler. 1970’ler, 80’ler ve nihayetinde 90’larla birlikte Kürt Özgürlük mücadelesi gelişince Kürtlere karşı devlettin tüm gücü ve imkanları kendilerine verildi ve bu şekilde Kürtlere karşı katliamlar gerçekleştirildi. AKP ve daha birçok siyasi yapı MHP gibi aynı zihniyete sahiptirler.
Şimdi böyle bir zihniyete sahip olan, esasında Kürt düşmanı, halk ve demokrasi düşmanı olan milliyetçi, tekçi, faşist çete yapıları Türkiye’de iktidar olmuş durumdadır. Bu iktidarı dış güçler, başta ABD ve İngiltere olmak üzere AB ülkeleri ve diğer bazı güçlerin verdikleri siyasi destek ayakta tutmaktadır. Bu devletler kendi çıkarları için AKP-MHP iktidarına destek veriyorlar. Fakat eğer Türkiye’de Kürtler ve demokrasi güçleri doğru, dönemin ihtiyaçlarına uygun bir mücadele çizgisi geliştirebilseydi AKP-MHP faşizmi sadece dış desteğe dayanarak ayakta kalamaz, bugünleri göremez, yıkılır ve dağılırdı. Bunun gelişmesinin temel nedeni Türkiye’de başta Kürt sorunu olmak üzere siyasal ve toplumsal gerçeklerin doğru anlaşılmamasıdır.
Türkiye’nin temel sorunu Kürt sorunudur. Bir başka deyişle Türkiye’de görülmesi ve bilinmesi gereken temel gerçeklik Kürt olgusu ve Kürt sorunudur. AKP-MHP faşizminin en çok bu gerçekliğin bilinmesini, algılanıp kavranmasını engellemeye çalışması boşuna değildir tabi. Bunun için Kürtlere karşı katliamlar yapılıp saldırılar gerçekleştirilirken, Türkiye toplumuna karşı yoğun özel savaş politikaları uygulanmaktadır. Çünkü Türkiye’de Kürt gerçekliği toplum tarafından yeterince anlaşılır ve Kürt sorununun demokratik çözümü gelişirse Türkiye’nin diğer tüm sorunlarının çözümünün önü açılmış olacaktır. Başka bir deyişle Türkiye’nin demokratikleşmesi gerçekleşecektir. Türkiye’de demokrasi ve özgürlüklerin gelişmesini istemeyen güçler, AKP-MHP gibi güçlerde olduğu gibi, Kürtlere karşı savaş politikalarına başvurmaktadır. Çünkü Türkiye’de başta özgürlükler ve demokrasi sorunları olmak üzere tüm siyasal ve toplumsal sorunların çözümü Kürt sorununun demokratik yollardan çözümüyle mümkün olabiliyorsa, aynı şekilde Türkiye’nin siyasal ve toplumsal sorunlarının çözümünü engellemenin yolu da Kürtlere savaş açmak, Kürtlerin meşru haklı mücadelesini bastırmak, herkesi Kürt düşmanı olmaya sevk, teşvik ve zorlamaktan geçiyor. Bu durum özgürlük ve demokrasi düşmanı güçler için oldukça kullanışlıdır. Türkiye’de gerçeklikle yüzleşme yeterince yapılmadığı, bunun sonucunda demokrasi çevreleri ve diğer muhalefet kesimleri Türkiye’nin temel gerçeklerini yeterince anlamadıkları, anladıkları oranda buna denk siyasi ve toplumsal hareketliliği ortaya çıkaramadıkları için Türkiye’nin demokratik değişim ve dönüşümü gerçekleşememektedir.
Sonuç olarak Türkiye’de temel ile taliyi birbirinden ayıracak mihenkler ortaya çıkarılamıyor, bundan dolayı da gerçekler aydınlanamıyor. Kürt meselesi çözülmeden, hele ona karşı bir mücadele içerisinde olarak Türkiye’de bazı sorunların çözülebileceği, gelişmelerin yaratılabileceği sanısı hâlâ mevcuttur. Aşmamız, düzeltmemiz gereken temel husus budur.