Alevilik ile Kürtlük hem Osmanlı döneminde hem Cumhuriyet döneminde iç içe oldu. Çünkü Türkiye’deki Alevilerin büyük bölümü Kürt’tür. Cumhuriyet boyunca meydana gelen bütün saldırılarda; Aleviler, Kürtlükleri için de hedef alındı
AKP’nin Alevileri Sünnileştirmeye yönelik çalıştayları başarısız olunca iktidar medyasında Alevilere yönelik taciz, itibarsızlaştırma salvoları da başladı. Bunları Alevi evlerini işaretleme, duvarlarına tehdit edici ve aşağılayıcı yazılar yazma olayları izledi. En son Gazi Mahallesi’nde yapılan Gağan kutlamasına ırkçı bir grup saldırdı. Polis, kutlamayı düzenleyen Demokratik Dersim Dernekleri Federasyonu yöneticilerini gözaltına aldı. İktidar, Alevilerin taleplerini karşılamak için bir adım atmak şöyle dursun, saldırılara sessiz kalmakta, konuştuğu zaman da yine Alevileri suçlayan açıklamalar yapmaktadır. Bu yazı dizisiyle Alevi sorununa ucundan kıyısından bir giriş yapıyoruz.
Alevi siyasetçilere, STÖ yöneticilerine Alevilerin sorununu ve çözümünü sorduk. Alevi sorunu ile ilgili haberlerimiz, araştırmalarımız ve tartışmalarımız sürecek.
Alevilik sorunu, aynı zamanda Kürt sorunu
Türkiye’nin tarihi, biraz Kürt kırımı, biraz Alevi kırımıdır. Cumhuriyet, Koçgiri, Dersim kırımları ile başladı. Cumhuriyet boyunca kıyımlar sürdü. Maraş, Malatya, Çorum ve Sivas kırımları ise son 50 yıla sığan kırımlardır. Hükümetler bizzat bu kırımların içinde olduğu gibi, zaman zaman da seyirci konumunda olmuşlardır.
70’li yıllarda meydana gelen Malatya olaylarını başlatan kıvılcım, Belediye Başkanı Hamit Fendoğlu’na (Hamido) gönderilen bir bombalı paketin patlaması sonucu torunu ve gelini ile birlikte ölmesiydi. Ardından çıkan olaylarda Alevilerin evleri yakıldı, dükkânları yağmalandı. Şehirde üç gün süren olaylar yaşandı. Ölenler ve yaralananlar oldu. Daha sonra yapılan üstünkörü soruşturmadan Fendoğlu’na gönderilen bombanın Makine Kimya Enstitüsü’nde (MKE) imal edildiği ortaya çıktı. O noktadan sonra olayla ilgili araştırma sona erdi.
Maraş’ta bebekler öldürüldü
Maraş’ta 19 Aralık’ta kentteki Çiçek Sineması’na, o dönemin ender milliyetçi filmlerinden biri olan, Cüneyt Arkın’ın başrol oynadığı ‘Güneş Ne Zaman Doğacak’ın gösteriminde, saat 21:00’de patlayıcı madde atılması olayların fitilini ateşledi.
Bu bombanın Ülkücü Gençlik Derneği Maraş şube başkanı Mehmet Leblebici ve ikinci başkanı Mustafa Kanlıdere’nin talimatları ile ülkücü bir genç olan Ökkeş Kenger tarafından atıldığı açığa çıktı. Patlamayı bahane eden kalabalık sağcı bir grup ile Türkoğlu ilçesinden gelen bir grup ülkücü ile birlikte CHP il merkezine, PTT ve TÖB-DER binalarına saldırdı. 7 gün devletin gözetiminde Aleviler öldürüldü, evleri yakıldı, çocuklar öldürüldü, kadınlara tecavüz edildi. Resmi rakamlara göre 105 kişi yaşamını yitirdi. Bazı tanıkların ifadesine göre ise ölü sayısı 500’ün üzerindeydi. Ayrıca yüzlerce kişi de yaralandı. 210 ev, 70 iş yeri tahrip edildi.
Millî İstihbarat Teşkilatı konu ile ilgili ilginç bir rapor yazdı. Rapora göre olayların başlamasında “Türk-Kürt meselesi” etken olmuştur. Toplam 804 kişi hakkında dava açıldı. Sıkıyönetim mahkemelerinde açılan davalar 1991 yılına kadar sürdü. Sanıklardan 29’u idam, 7’si müebbet, 321’i de 1-24 yıl arasında hapis cezalarına çarptırıldı. İdam ve müebbet dışında hapse mahkûm edilenlere 1/6 oranında indirim uygulanarak cezalar azaltıldı. Sıkıyönetim mahkemesinin idam kararları da Yargıtay tarafından bozuldu. Katliamın müdahil avukatları Ceyhun Can 10 Eylül 1979’da, Halil Sıtkı Güllüoğlu 3 Şubat 1980’de ve Ahmet Albay 3 Mayıs 1980’de öldürüldü. Hapse mahkûm edilenlerin cezaları ise 1991 yılında çıkarılan Terörle Mücadele Kanunu ile ertelendi. Hükümlüler, cezalarının ertelenmesinin ardından serbest bırakıldı.
Çorum onlarca can…
MHP Genel Başkan Yardımcısı Gün Sazak 27 Mayıs 1980’de Ankara’da öldürüldü. Ertesi gün ülkücüler her yerde sokağa döküldü. Çorum’da Saat Kulesi önünde toplanan ülkücüler kentin en işlek caddesinde silah ve sopalarla yürüyerek Alevi ve solcu olarak bilinen insanları linç etmeye çalıştılar, dükkânlarına saldırdılar. Saldırgan grup Alevilerin yaşadığı Milönü Mahallesi’ne de saldırdı. Alevi halkı ve devrimci örgütler Milönü Mahallesi’ne giren yollarda barikat kurdular. Çıkan çatışmaların ardından valilik, sokağa çıkma yasağı ilan etti. Devlet güçleri Alevilerin kurduğu barikatları kaldırdı. Daha sonra meydana gelen olaylarda 57 Alevi yaşamını yitirdi.
Açık bir yaradır Madımak
Sivas Katliamı, Madımak Katliamı ya da Madımak Olayı. 2 Temmuz 1993 tarihinde Sivas’ta Pir Sultan Abdal Kültür Derneği tarafından organize edilmiş olan Pir Sultan Abdal Şenlikleri sırasında Madımak Oteli’nin yakılması ve çoğunluğu Alevi olan yazar, ozan, düşünür 33 kişi ile 2 otel çalışanının yanarak ya da dumandan boğularak hayatlarını kaybetmesi ile sonuçlanan katliamdır. Yüzlerce Alevi, Pir Sultan Abdal Şenliklerine katılmak için kente geldi. Binlerce kişiden oluşan kışkırtılan kalabalık Kültür Merkezi’nde sanatçılara saldırdı. Sonra sanatçı ve aydınların kaldığı Madımak Oteli’ne yöneldi. Saldırgan grup önce Madımak Oteli önündeki araçları ateşe verdi ve oteli taşladı. Madımak Oteli tutuşturulan perdeler ve alt katta bulunan eşyalarla birlikte yakıldı. Otele sığınmış olan kişilerden, aralarında Asım Bezirci, Nesimi Çimen, Muhlis Akarsu, Metin Altıok ve Hasret Gültekin’in de bulunduğu 35 kişi yanarak veya dumandan boğularak yaşamını yitirdi. Aralarında Aziz Nesin’in de bulunduğu 51 kişi de olaylardan kendi olanaklarıyla ağır yaralarla kurtuldu. Madımak Katliamı’nda 33 konuk, 2 otel görevlisi ve saldırgan gruptan 2 kişi yaşamını yitirdi.
Bütün dersler din dersi oldu
HDP Antalya Milletvekili Kemal Bülbül milletvekili seçilmeden önce demokratik Alevi kuruluşlarında yöneticilik yaptı, Alevilerin hak mücadelesine öncülük yapan isimlerden biriydi. İktidarın Alevi muhalefetini dağıtmak isteğini söyleyen Kemal Bülbül, bütün derslerin din derslerine çevrildiğini ekliyor. Kemal Bülbül sorularımızı şöyle yanıtladı:
**Alevilerin kapıları işaretleniyor, tehditler savruluyor. Sizce bunları nasıl değerlendirmek gerekir?
Türkiye’de belli muhalefet odakları var. Aleviler de onlardan biri. Alevilerin kurum ve kuruluşları var. Eylem yapma potansiyeline, demokrasi, adalet, özgürlük talep etme beceri ve kapasitesine sahip bir topluluk Aleviler. Bu potansiyelin harekete geçmesini önlemeye yönelik bir hazırlıktır bu. İkincisi bir bütün olarak Türkiye’de uygulanan siyasi tecridin, engellemenin, baskının, faşizmin Alevi toplumuna uygulanması biçimidir. Kürt halkına, demokratlara, yazarlara, aydınlara, medyaya, sosyal medyaya, işçi emekçi kesimlere, kısaca demokrasiyi, eşitliği talep eden tüm kesimleri dönük bir abluka var. Ve bu abluka Alevi toplumuna da uygulanmalı ki, Alevi toplumu bu potansiyeli harekete geçirmesin. Fakat acı olan Alevi toplumunu temsil ettiği iddiasında olan demokratik kurum ve kuruluşların bu konuda sessiz kalmasıdır. Aslında AKP-MHP faşizmi, geleneksel devlet aklı diyor ki Aleviler biz sizin evinizi, yerinizi biliyoruz, denetimimiz altındasınız, biz istediğimiz zaman sizin kapınızı işaretleriz. Bu Madımak’ta, Maraş’ta, Çorum’da yapılanın güncellenmiş halidir aslında.
Aleviler ve Kürtlük
Alevi toplumunun büyük bir kesimi Kürttür. Bunu basın ıskalıyor. Aydınlar ıskalıyor, Alevi kurumları da ıskalıyor bunu. Türkiye’deki Alevi toplumunun bilinenin aksine, yarıdan fazlası Kürt. Ve bu durum, Kürt- Alevi toplumunun demokratik taleplerini buluşturuyor. Bu durum demokratik bir potansiyel oluşturuyor. AKP-MHP faşizminin ve geleneksel devlet aklının korkusu bundan. Bunun bir faturası var. Bu faturayı önlemek içindir, bu yapılanlar. Aynı zamanda Alevi toplumunun birbiri ile buluşmasını, kurumlarına gitmesini, üye olmasını engellemek isteniyor. Sosyal medyada yapılan insan avı, HDP’lilerin evlerine hemen her gün yapılan baskınlar, kapı işaretlemelerin bir versiyonudur. Politiktir, üzerinde ciddi şekilde durulmalıdır. Bugüne kadar kapı işaretlemeler ile alakalı sanık durumda kimse yok. Hiç kimse gözaltına alınmamıştır, dava açılmamıştır, sorgulama yapılmamıştır. Bu da bunun sistematik yapıldığının göstergesidir. Valiler, içişleri bakanı adeta alay eder gibi, açıklamalar yapıyorlar.
Şimdi Kürt sorunu nereden kaynaklanıyor? İnkârdan kaynaklanıyor. Alevi toplumu için de aynı şey söz konusu. Ayrıca buradan tekkeler ve zaviyeler kanunu ile Alevilik resmen yasaklandı. Bugün Alevi toplumunda, Alevi inancında söz ediliyorsa bu defakto bir durumdur. Devlet kabul ettiğinde değil. Kürdü yasaklayan da Alevi’yi yasaklayan da aynı zihniyettir. Toplumsal barış derken sadece Kürt halkının dili, kültürü, tarihi varlığı için demiyoruz biz. İnkâr edilen halklar Araplar, Çerkesler, Romanların da kendi anadilinde eğitimini savunuyoruz.
**Zorunlu din dersinin kaldırılmamasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
‘Zorunlu din dersi kaldırmalıdır’ talebi kaldırılmalıdır. Bu talep günceliğini yitirmiş, gereksiz bir taleptir. Ben, Alevi Pir Sultan Alevi Bektaşi Derneğinin genel başkanıydım. Zorunlu din dersine karışı demokratik eylem ve etkinlikler başlattık. Taleplerin birisi de zorunlu din dersinin kaldırılmasıydı. O gün için olabilirdi. Şimdi eğitim programının tamamı din dersi olmuş. Bugün ‘zorunlu din dersi kaldırılsın’ demek ayıptır. Şunu demesi lazım, Alevi kurum yöneticileri, Alevi kanaat önderlerinin şunu demesi gerek, yürürlükteki eğitim programı kökten iptal edilmeli. Çoğulcu katılımcı bir zihniyetle bütün kimlikleri kapsayan, kabul eden laik demokratik çoğulcu bir eğitim programı hazırlanmalı. Talep bu olmalı. Yoksa zorunlu din dersini kaldırsa ne olur kaldırmasa ne olur. Programın tamamı din dersi olmuş.
AKP ve Aleviler
AKP bütün bu olayların yaşandığı Türkiye’de iktidara geldi. İktidara geldikten bir süre sonra Alevi sorununu çözmek için çalıştaylar düzenlemeye başladı. Alevi kanaat önderleri, Alevi aydınlar, bu konuda çalışma yapan akademisyenler, bu çalıştaylara davet edildi. Tebliğler sunuldu, tartışmalar yapıldı. Sonuçta aslında iktidarın aklında olanın, Alevileri, Sünnileştirmek olduğu anlaşıldı. AİHM’in aldığı ‘Din dersi zorunluluğunun’ kaldırılması kararı bile uygulanmadı. Bu kararı uygulamak bir yana HDP Antalya Milletvekili Kemal Bülbül’ün söylediği gibi
‘Bütün dersler din dersi yapıldı.’
Bütün bunların yanı sıra Diyanet İşleri Başkanlığı’na devasa bütçeler ayrıldı. Birçok klasik lise, imam hatip lisesine çevrildi. Her fırsatta Alevi düşmanlığı körüklendi. İktidarları için potansiyel bir tehlike olarak gördükleri Alevi Cemevlerinin elektrik parası ödenmezken, diyanete ek bütçeler de ayrılarak devasa harcamaların yolu açıldı. Öyle ki şiir ve edebiyat dinletileri bile diyanet aracılığı ile yapılır oldu. Eşitsizlik eleştirileri görmezden, duymazdan gelindi. İktidar yanlısı televizyon ve gazetelerde Aleviliği itibarsızlaştıran yayın ve haberlere hız verildi. Bunu Alevilerin evlerinin kapısına işaret koymak, duvarlarına tehdit edici yazılar yazmak izledi. Bütün bunlar AKP’nin sistemli olarak yürüttüğü Sünnileştirme politikalarının sonucu ortaya çıkmış bir durumdur. Bu dosyada Alevi kanaat önderlerinin, demokratik kitle örgütü yöneticilerinin bu olaylara nasıl baktıklarını araştırdık. Düşüncelerini sorduk.
Yarın: Bir muhalif hareket olarak Alevilik