Türkiye’yi yönetenleri anlamak zor. Hani “derin devlet” diyorlar ya onu da anlamak zor. Zor çünkü şu anda tekelleşmiş bir medyadan yansıyan “akıl”, bence akıl olmaktan çok “akılsızlık”. Ama anlaşılıyor ki, kimileri ülkeyi yönetenlerde bir “hikmet” vardır diye düşünerek bu akılsızlığın peşinden gitmekte, arkasında durmakta bir beis görmüyor. Her gün televizyonlarda, uluslararası toplantılarda boy gösteren bir liderde elbet bir “hikmet” vardır diye düşünenleri anlamak mümkün. Kendilerinin asla olamayacağı bir yere doğru bakarken gördükleri kişinin “özel” olduğunu düşünmeleri anlaşılabilir bir durum. Üstelik birçok fikrin değiştiği, boşa çıktığı ve yeni arayışların olduğu bir konjonktürden geçiyorsak bu daha da mümkün. Liderin söylediği bir düşüncenin işte bu yeni konjonktürün “yeni” fikridir diye kabulü, dediğim gibi anlaşılır bir durum sayılabilir.
Ekonomi yönetiminden örnekler vermek gerekirse bir dolu örnek var. Şu “yabancılar” söylemi örneğin. Güya yabancılar Türkiye’yi çökertmek için döviz operasyonu yaptılar ve ekonominin dengelerini bozdular. Oysa biz ne güzel gidiyorduk, 2017’de yüzde 7.4 ile büyümede rekor kırmıştık ki bizi kıskanan ya da bizim güçlenmemizden rahatsız olan “düşmanlarımız”, “Batı”, “yabancılar” bir döviz operasyonu yaparak, ekonomimizi zor duruma soktular.
Bir lider böyle söyler ve yüzde 95’i kendi kontrolünde olan bir medyada sabah akşam böyle konuşursa sıradan insanların da bu görüşe inanmaları bence de mümkün.
Ama bugün dünya alem biliyor ki gerçek neden, kendi yarattığı anti-demokratik bir Türkiye’den yabancı sermayenin kaçışı ve bunun sonucunda spekülatif hareketlerin ortaya çıkmasıdır. Sermaye piyasalarının serbest oluştuğu bugünün kapitalist dünyasında bunun doğal bir durum olduğu ve asıl önemli olanın ülke ekonomisinin bu türden ataklara imkan vermeyecek bir biçimde yönetilmesi gerekliliğidir. Peki bu gerçek ortadayken devleti yönetenlerin ya da derin devletin, akıllı olduklarını varsaydığımız elemanları bu “yabancılar”, “düşmanlar” retoriğinin sorunun çözülmesine yaramayacağını bilmiyor olabilirler mi?
Benzer bir durum da siyasi alanda olup bitenler. Özellikle son günlerde HDP’ye yönelik baskıların arttığı çok açık. HDP son seçimlerde yüzde 10’dan fazla oy alarak Türkiye’nin üçüncü büyük partisi olduğunu göstermiş bir parti. Ülkeyi yönetenler, aralarında Kürtlerin olduğu, Alevilerin, solcuların ve demokratların olduğu bu yüzde 10’un hakiki bir yüzde 10 olduğunu ve uygulayacakları çeşitli baskılarla bu oranı düşüremeyeceklerini görmüyorlar mı? Kaldı ki bu oranın altında kalsa bile bu insanların yükselttikleri demokratik taleplerin ciddiye alınıp çözülmesi gerektiğini, “aklın” bir gereği olarak görmüyor olabilirler mi? İnsan, eğer görmüyorlarsa bu işte “akıl” nerede diye sormaz mı?
Böyle kendinden menkul fikir ve uygulamalarla bu hükümetin asla “aklı” değil, “manüpülasyonu” kullanarak bu ülkeyi yönetmesinin artık sonuna geldiğimiz görünüyor. Çünkü ne bugün göklere çıkardıkları” tanzim satışlarla” ve ne de yüzde 10’dan fazla oy almış en azından 10 milyonun temsilcisi olan bir partiye uyguladıkları “ablukalarla” ve “tecritlerle” bu işi götürmeleri artık mümkün değil.
Tabii insan yine sormadan edemiyor. Peki ama burada “akıl” nerede? Bu partinin, bu siyasi topluluğun ve tabii “derin devlet” in aklı nerede? Ülke çökerken hepsi seyirci olmayı mı tercih ediyor? Yoksa Türkiye’de “akıl” tatile mi çıkmış?