Doğrudan Irak merkezi hükümetini savaşın içine çekemeyen Türkiye, hem Irak’ı savaşmaya zorunlu hale getirmek hem de yapacağı olası operasyonlar için uluslararası anlamda gelişebilecek tepkilerin önünü almayı hedefledi
Nazım Daştan
Türkiye yaklaşık 2 yıldır Federe Kürdistan Bölgesi’nin Zap, Metîna ve Avaşîn bölgelerine gerçekleştirdiği saldırıların kapsamını genişletmek istiyor. Bu kapsamda aylardır Bağdat ve Hewlêr arasında büyük bir diplomasi trafiği yürüten Ankara; buna Washington’u da ekleyerek, olası bir operasyon için Irak genelinde uygun zemin arıyor. Uluslararası ve bölgesel dengeleri de buna göre dizayn etmek isteyen Türkiye, Irak’ın mevcut istikrarsızlığından da faydalanmaya çalışıyor. Sadece bununla yetinmeyen Ankara; var olan kriz ve kaosu oluşturmak istediği siyasi ve diplomatik dengelere göre şekillendirerek, Ortadoğu’da özel bir savaş da yürütüyor.
Irak’ta sahada yaşanan gelişmelerin önümüzdeki günlerde de devam etmesi beklenirken; operasyon olacak mı, Irak’ta yaşanan hareketlilik nereye evrilir, Ankara, Bağdat ve Hewlêr’in mevcut konumu, ilişkileri ve yakın zamanda siyasi, askeri, ekonomik ve diplomatik ilişiklerin nasıl bir seyir izleyeceği ise merak konusu.
Bağdat’tan beklentiler
Ankara, Bağdat ve Hewlêr arasında peş peşe yapılan üst düzeydeki görüşmeler, bölgenin yeniden hareketlenmesine neden oldu. Türkiye PKK’ye karşı yapacağı yeni olası operasyon için ittifak arayışına girerken, bu durum bölgenin dengelerinde de yeni gelişmelerin önünü açtı. Türkiye; Federe Kürdistan Bölgesi’nde yapacağı saldırılar için, KDP’nin yanı sıra Irak merkezi hükümetini de aktif olarak sahada görmek istiyor. Bu kapsamda daha önce yapılan görüşmelerin sonuncusu ise 14 Mart’ta Bağdat’ta gerçekleşti. Aralarında Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, MİT Müsteşarı İbrahim Kalın, Savunma Bakanı Yaşar Güler’in de bulunduğu heyet; Irak Dışişleri Bakanı Fuad Hüseyin, Savunma Bakanı Sabit Abbasî, Irak Ulusal Güvenlik Müsteşarı Qasim Erecî ve Haşdi Şabi Komisyonu Başkanı Falih Feyaz’dan oluşan heyet ile güvenlik zirvesi adıyla gerçekleştirilen toplantıda bir araya geldi.
Türkiye’nin Irak’taki son girişimleri hem Irak genelinde hem de Federe Kürdistan Bölgesi’nde “çok büyük diplomatik adımlar” şeklinde yansıtılırken; 14 Mart’ta yapılan zirve ile de “KDP, YNK, Irak, İran ve ABD PKK’ye karşı” algısı yaratılarak psikolojik savaş yöntemlerine de başvuruluyor. Bu durum Irak medyası başta olmak üzere, Arap medyasında da geliştirilmek isteniyor. Ancak Irak’ta ABD ve İran arasındaki çekişme, yine İran ile Türkiye’nin birbirine karşıt pozisyonları başta olmak üzere sahadaki veriler ve gelişmeler aksini gösteriyor. Güvenlik zirvesi sonrasında yapılan açıklamalar çok büyük bir muğlaklık taşırken, Türkiye’nin bu toplantıdaki temel gündemi ise Irak’a PKK’yi “terör örgütü” listesine aldırabilmek oldu. Doğrudan Irak merkezi hükümetini savaşın içine çekemeyen Türkiye, bu kararla hem Irak’ı savaşmaya zorunlu hale getirmek, hem de yapacağı olası operasyonlar için uluslararası anlamda gelişebilecek tepkilerin önünü almayı hedefledi. Ancak istediğine ulaşamayan Türkiye, toplantı sonrası yapılan açıklamalarla yetinse de, bu arayışlarına önümüzdeki günlerde de devam edeceği öngörülüyor.
Türkiye ve İran hamleleri
Ankara; ekonomik olarak da “Kalkınma Yolu Projesi” kapsamında verdiği paralar ile Bağdat’ı PKK karşısında siyasi ve askeri olarak konumlandırma arayışlarını hızlandırdı. Bu girişim ile aynı zamanda Bağdat’taki İran destekli Şii güçlerin etkisini kırmayı da amaçlıyor. İran ise, Irak Federal Yüksek Mahkemesi’nin Federe Kürdistan Bölgesi hakkında verdiği kararlar ile KDP’ye kısıtlamalar getirirken, bu durum aynı zamanda KDP’nin bölgedeki hamisi olan Türkiye’ye karşı yapılan hamleler olarak değerlendiriliyor. Türkiye ve İran’ın Irak’ta bir birine karşı yaptıkları hamleler bu kapsamda ele alınırken; Irak ise Türkiye ve İran arasındaki ilişkilerle Türkiye’yi dengelemeye çalışıyor.
Irak; seçim ve ekonomi konularında aldığı kararlar ile Federe Kürdistan Bölgesi’nin sistemini zayıflatarak, bölgeye 33 yıl aradan sonra siyasi ve askeri anlamda girmek istiyor. Irak’ın İran ve Türkiye arasında yaşanan çelişki ve çatışma durumlarından yararlanarak, bu arayışlarına devam etmesi de olasılık dahilinde. Bağdat’ın bu doğrultuda daha fazla ilerlemesi ise, Federe Kürdistan Bölgesi kazanımlarının geleceği hakkında tehlikeler barındırırken, bu durum ‘Irak Raperîn öncesine dönmek istiyor’ yorumunu da güçlendiriyor.
İran denklemin neresinde?
Söz konusu gelişmelerde dikkat çeken diğer bir ayrıntı ise, Türkiye’nin Federe Kürdistan Bölgesi’ne yönelik gerçekleştireceği saldırılarda ortaklaşmak istediği diğer taraf Haşdi Şabi. Irak’ta etkin olan Haşdi Şabi’ye bu güne kadar bu tür gelişmelerde yer verilmezken, gerçekleşen görüşmelerde resmi olarak yer alması İran’ın da yeni saldırılarda nasıl bir rol oynayacağını gündeme getirdi. Haşdi Şabî, İran’ın Irak’taki en büyük askeri gücü olarak görülürken, Ankara’nın çeşitli biçimlerle Tahran’ı da bu denkleme dahil etme arayışları saldırıların bir başka boyutunu gözler önüne seriyor.
KDP’nin rolü
Öte taraftan Türkiye yeni saldırı girişimlerinde KDP’yi sahadaki temel aktörlerden biri haline getirmeye çalışıyor. KDP’ye bu konuda “yeni alınan yerlere konumlanma” rolü verilirken, bunu açıktan yapamayan KDP işe, Irak Sınır Muhafız Birlikleri adıyla bölgeye askeri sevkiyat yapmaya devam ediyor. Ancak yürüttüğü hem iç, hem de dış siyasette teşhir olan KDP, hem bölgede hem de uluslararası anlamda giderek güçsüzleşiyor.
Irak Federal Mahkemesi’nin aldığı kararlardan sonra belirlenen yeni yasalarla seçime gidilmesi ve sonrasında oluşacak tablo; Federe Kürdistan Bölgesi için yeni bir dönemin habercisi olarak okunuyor. KDP’nin yeni seçim yasası ile seçimlere girmesinin kendisine olumsuz sonuçlar getirebileceği varsayımı giderek güçlenirken, bu aynı zamanda bölgede tek başına hükümet kuramayacağı durumuna da işaret ediyor. Bu durumda bölgede siyasi dengelerin değişebileceği ihtimalleri güçlenirken, Bağdat ile halen maaş ve bütçe meselesinde anlaşamayan KDP’nin, seçimlerin gerçekleşmemesi için provokatif girişimlere gidebileceği üzerinde de duruluyor. Nitekim bölgedeki veriler KDP’nin 80 yıllık tarihinde en zayıf dönemini yaşadığını söylüyor.
ABD’nin Barzani Davası
Bu durumu gidermek için KDP adına ABD’ye giderek destek isteyen Federe Kürdistan Bölgesi Başbakanı Mesrur Barzani’nin eli boş döndüğü belirtiliyor. Barzani; ABD’ye hakkında açılan davada ifade vermek için çağırılırken, KDP medyası ise bu gelişmeyi “diplomatik faaliyetler” kapsamında kamuoyuna yansıtmaya çalıştı. Irak’ın girişimlerine karşı ABD’den destek isteyen Barzani ile ABD’li yetkililerin kimi pazarlıklara giriştiği de aktarılıyor. Ancak tüm girişimlere rağmen ABD; Mesrur Barzani hakkında “Yolsuzluk, gasp, insan kaçırma, soykırıma ortak olmak, cinayet, DAİŞ’le işbirliği” gerekçeleri ile açılan davanın üzerini kapatmadı. Tam aksine ABD’nin KDP’den kendi politikaları lehinde daha fazla taviz koparmak için bu durumu koz olarak kullanacağı ifade ediliyor.
Türkiye daha fazla siyasi ve diplomatik alana yönelirken, paralelinde ise Şêladizê ve Duhok gibi alanlara KDP’nin güçlerini konumlandırarak hazırlıklarını sürdürmeye devam ediyor. Hem uluslararası hem bölgesel güç dengesinin günlük olarak değişime uğradığı Irak’ta ABD ve İran başta olmak üzere Şii, Sünni ve Kürt yerel güç odaklarının birbiriyle olan çelişki ve ilişkileri sahanın sabit bir denklemde kalmasını engelliyor. Oluşacak boşluklardan yararlanmaya çalışan Türkiye ise, özelde Irak genelde Ortadoğu’da dengeler oturmadan yeni yerlere girme arayışını sürdürüyor.