Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) Şengal’e yönelik hava saldırısında Ezidi Toplumu Koordinasyonu Üyesi İsmail Özden’in (Mam Zekî Şengalî) yaşamını yitirmesi, gözleri yeniden Irak Federe Kürdistan Bölgesi’ne çevirdi. “Kandil operasyonu” adı altında bölgeye güç yığan, operasyonlar düzenleyen ve üsler kuran TSK’nin son Şengal saldırısında yerel ve uluslararası güçlerin parmağının olduğuna işaret ediliyor. Bölgenin tecrübeli gazetecisi Seyit Evran yaşanan gelişmeleri değerlendirdi.
TSK’nin Kandil operasyonu ne aşamada? Irak ve KDP yetkilerinin yaklaşımı nedir?
Türkiye, İran sınırlarındaki saldırılarında, Bradost bölgesinde nisanda ilerlediği sınıra yakın olan Avdal Kovi’deki Lelikan Tepesi’ne kadar ilerlemiş durumda. Orayı PKK’nin direnişi ve halkın tepkisinden dolayı aşabilmiş değil. İlerleyememesinin en önemli nedenlerinin başında PKK’nin bölgede üslenen Türk güçlerine yönelik gerçekleştirdiği etkili eylemlerdir. Karayolundan ilerlemeyi bırakalım, askerlerin konumlandırıldığı yerlere erzak ulaştıramıyorlar. Zaten askerler de o bölgelere indirmelerle yerleştirilmiş. Şimdi bölgede sadece hava saldırıları ve teknik kullanımıyla etkili olmaya çalışıyor ki o da artık çok fazla sonuç vermiyor. Türkiye, Irak’ı Dicle suyunu kesmekle tehdit ederek susturdu. Ayrıca bana göre Türkiye, Irak ve KDP arasında gizli bir anlaşma var. Çünkü Irak güçleri bir süre önce işgal edilen bölgeleri kontrol altına aldı, ancak açıklama yapmadan geri bıraktı. Aldığım bilgilere göre, Türkiye işgal edecek, sonra Irak güçlerine teslim edecek. Anlaşma bu yöndedir. Bir, su şantajı, iki, böyle bir plan olduğu için Irak hükümeti sessizliğini koruyor. Ancak Irak hükümetinin bilmediği bir şey var; o da Türkiye’nin gireceği hiçbir yerden çıkmayacağıdır.
21 yıl önce girdiği ve 21 üsse yakın güç koyduğu güney ve en önemlisi de Irak içinde büyük bir tehlike olan Başika’dan çıkıyor mu ki, şimdi yeni işgal edeceği yerlerden çıksın. Güney hükümetinden bir kesim açıkça Türkiye ile işbirliği içindedir. Bu kesimlerin başını da Neçirvan Barzani ve Sefin Dizai çekiyor. Sefin Dizai 20 yıldan fazla Türkiye’de kaldı. Bilinmeyen çok sayıda yatırımı var Türkiye’de. Neçirvan Barzani’nin de milyar dolarları Türkiye’de var. Ayrıca 17 Ekim 2014’te Irak’ın Kerkük’te müdahalede bulunmasına kadar ki süreçte Türkiye’ye gönderdikleri petrollerin paralarının tamamı hala Türkiye bankalarında. İlginçtir bu işlerin hepsi içinde şimdi ABD listesinde olan ve ikinci müdürü Hakan Mehmet Atilla ABD’de yakalanıp ceza verilen Halk Bank’a yatırılıyor. AKP iktidarının, ses çıkarmaları durumunda Türkiye’deki yatırımlarına el koyma şeklinde tehditler yaptığına dair gelen bilgiler var. Durum böyle olunca, işgale karşı çıkmayı bir kenara bırakalım işgali meşrulaştırma çabaları içinde olduğunu görüyorum. Yaptıkları açıklamalar bunu gösteriyor.
ABD’nin yıllardır yaptırım ve uygulamalarıyla sık sık müdahale sinyali verdiği İran, Türkiye’nin bu çıkışını nasıl okuyor ve ele alıyor?
Bu hamleler her ne kadar Kürt düşmanlığı üzerinden yapılsa da gerçek hedefin İran olduğunu artık bilmeyen yok. Elbette bu bir ABD ve uluslararası güçler planıdır. Başta ABD ve Rusya olmak üzere uluslararası güçler bölgedeki değişime karşı direnen olarak Türkiye ve İran’ı görüyor. Türkiye ve İran 20. yüzyılda oluşturulan ve günümüzde geçerliliği kalmayan statükoda ısrar ediyorlar, diye görüyorlar. ABD ve İngiltere başta olmak üzere uluslararası güçler, Türkiye ve İran’ın statükoda ısrarını kabul etmiyor. O yüzden ABD, Türkiye’yi İran’a karşı konumlandırmak için Manbij Anlaşması’nı yaptı. Ayrıca Türkiye’nin Kürdistan’ı işgal etmesi için yeşil ışık yaktı. İngiltere de hakeza aynı plana dahildir. Dikkat edilirse Türkiye’nin işgaline onay verilen bölge İran sınırı olan bölgedir. Bununla ABD, İran’ı Türkiye eliyle kuşatma planı yaptı. Şimdi ABD ile Türkiye arasında ekonomik sahada bir kriz yaşanıyor. Bu aynı zamanda ciddi bir siyasi krizdir. Ancak bir Pentagon yetkilisi krizin başladığı günlerde “Bizim askeri ilişkilerimiz bundan etkilenmeyecek” diye açıklama yaptı. Bu da aynı zamanda işgal ve İran’a dönük kuşatma planı devam ediyor anlamına geliyor.
Peki, İran nasıl yaklaştı?
Bütün bunları gören İran biraz ihtiyatlı yaklaştı. Türkiye’nin işgaline onay verilen güney bölgesi, İran’ın üzerinde hak iddia ettiği bölgedir. 1975 Cezayir Anlaşması öncesi bu bölgeler İran toprakları olarak geçiyordu. İran-Irak savaşı bu bölgeler üzerinde olan itilaftan dolayı çıktı. Türkiye’nin bu bölgeleri işgal etmesi bir anlamda İran topraklarını işgal etmesi demektir kendi iddialarına göre. Bir de İran, kendisine müdahale amaçlı olduğu için bu plana karşı çıktı. ABD, Türkiye ile birlikte İran’a şimdi yaptırım uyguluyor. İran, ABD ile Türkiye arasında yaşanan krizden dolayı Türkiye’ye yaklaşarak işbirliği yapmaya çalışıyor. Bunun olması durumunda İran’ın da bu bölgelerin işgaline onay verebileceği gibi bir düşünce var. Ancak Türkiye zaten yaptırımlar altında olan İran’a daha fazla yanaşarak durumunu daha da zorlaştıracak mı, o belli değil.
Bu durum, Suriye konusunda Astana’da anlaşan İran, Rusya ve Türkiye ortaklığını nereye vardırır?
Suriye’deki İran, Rusya ve Türkiye ortaklığı da bana göre bitmiş. O ortaklık Dera, Hama, Quneytra, Quseyr, Humus ve Şam başta olmak üzere diğer alanlarındaki silahlı grupları Türkiye eliyle İdlib’e çekmek içindi. Efrîn işgaline de onun için onay verildi. Halep zaten daha önce temizlenmişti. Hepsi Cerablus ve Bab taraflarına çekilmişti. Rusya, Astana toplantılarıyla bunu başardı. Tüm Selefi silahlı grupları Türkiye eliyle İdlib’e çekti. Şimdi Suriye rejimi, silahlı grupların son kalesi olan İdlib’e yönelmeye çalışıyor. Rusya, Türkiye’ye “Ya o çeteler çıkarılacak ya da hepsi imha edilecek” diyor. Türkiye “Hepsi terörist değil” diyerek Müslüman Kardeşler’in gruplarını ve MİT kontrolündeki paramiliter grupları korumaya çalışıyor. Şam yönetiminin İran kanadı, Rusya üzerinden Türkiye’yi İdlib başta olmak üzere girdiği Suriye topraklarından çıkarmak için baskı yapıyor. Bundan ötürü Rusya sıkışmış durumda. Bu gelişmeler Suriye’de Rusya merkezli Türkiye üzerinden oynanan oyunlar, ancak Türkiye tarafından ise dış politika olarak izlendiği bilinen politikaların sonuna geldi. Şimdi iki durum var, Türkiye ya o grupların hepsini kendi içine çekerek, kendisinde bir süreci başlatır ya da imha edilmelerine göz yumar. Türkiye bu grupların imha olmaması için uğraşıyor. Bunun için Rojava’nın diğer alanlarını bile işgal etmeyi hedefliyor. Açıklamalar bunu gösteriyor. Ancak bunun da artık biraz zor olduğu görülüyor. Çünkü ABD ve Rusya’nın, Suriye konusunda anlaştıkları ortaya çıktı. Bundan dolayı Astana tamamen bitti. Yeniden yaşatılması için de herhangi bir neden yok.
TSK’nin Şengal’e son yaptığı saldırıda Ezidi toplumunun önemli isimlerinden İsmail Özden yaşamını yitirdi. Bu saldırıda KDP, Irak hükümeti ve ABD’nin rolü nedir?
Suikast Irak izni olmadan olabilir. Irak zaten Dışişleri Bakanlığı’ndan “Bizim herhangi bir anlaşmamız yok” diye açıklama yaptı. Irak izninden çok ABD ve uluslararası koalisyon izni olmadan yapılması mümkün olmayan bir suikast demek daha doğru. Zira Güney Kürdistan bölgesi 1991 yılından bu yana ABD tarafından uçuşa yasak bölge ilan edildi. Irak savaş uçaklarına uçuşa yasak bölge ilan etti. Türk savaş uçaklarına ise serbest bölge haline getirdi. 2003 yılından bu yana ise Irak’ın tüm hava sahasına sahip oldu. Yani ABD onayı olmadan hiçbir ülkenin savaş uçakları Irak hava sahasına giremez. Şimdi bir de işin içinde başını çektiği uluslararası koalisyon var. Türkiye “Ben de bu koalisyonun bir üyesiyim” diyebilir. Ancak 2014’ten bu yana bu koalisyonun misyonu DAİŞ ile mücadele olarak belirlendi. Türkiye’nin gidip DAİŞ’e karşı mücadele eden, DAİŞ’in Ezidileri büyük bir soykırımdan geçirmesine engel olan bir gücün sorumlularından birine suikast yapma hakkını vermez. O yüzden Irak’tan daha çok ABD ve uluslararası koalisyon bu suikastten sorumludur. Zira koalisyon adına açıklama yapan biri, “Türkiye önceden bize haber verdi, ancak nereyi vuracağını söylemedi” dedi. O zaman şöyle bir soru sorulur. Bu koalisyon içinde yer alan herhangi bir güç hedefi önceden bildirmeden herhangi bir harekata başlamasına izin veriyor musunuz? Kesinlikle vermezler.
KDP’nin sessizliği neden?
Sessizliği ekonomik, siyasi ortaklığından ileri gelir. Kasım Şeşo, KDP’nin komutanlarından biridir. Kasım Şeşo, PKK Şengal’den çekildikten sonra bir TV programında “Hiçbiri çekilmedi, Türk devleti gelsin onların hangi taşların altında olduklarını, yerlerini tek tek göstereyim” diye konuşmuştu. Suikastın olduğu gün daha hiç kimse bir şey bilmeden, konuşmadan Kasım Şeşo olay yerine çok uzak olmasına rağmen “Saldırıya uğrayan Zeki Şengali’dir” diye bir TV kanalına açıklamada bulundu. Kasım Şeşo’nun PKK çekildikten sonra söyledikleri ister istemez akıllara, “Zeki Şengali’nin o gün orada olacağının bilgisini o mu verdi” sorusunu getirir. Suikastın yapıldığı alandan daha çok uzak olmasına rağmen saldırıya uğrayanın Zeki Şengali olduğunu nereden biliyordu diye bir soru da gelir akla. Bu soruların muhatabı KDP ve komutanları Kasım Şeşo’dur. Bu sorulara verecek cevapları olmadığı için sessizliklerini koruyor. Sessizlik ortak olmak anlamına gelir. Yine hiç kimse açıklama yapmasa bile eski bölge başkanı Mesut Barzani, bir açıklama yapabilirdi. Zira Güney Kürdistan’da Zeki Şengali’yi en iyi tanıyan kişilerden biri Mesut Barzani’dir. Çünkü defalarca görüşme yapmışlar.
İşleri gündem saptırmak
Türkiye Şengal saldırısı ile neyi amaçladı? Yine ABD bir yandan Türkiye ile gerilim içindeyken, diğer yandan Türkiye’yi Rusya ve İran’dan koparmak için destek veriyor, bu ne zamana kadar sürecek?
Mevcut Türkiye yönetimi AKP ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın işlerinin başında gelen konulardan biri gündemi sürekli saptırmak, değiştirmektir. O açıdan bakıldığında ekonominin dibe vurduğu bir dönemde böyle bir suikastla zafer naraları atarak, yaşanan derin krizi halkın gündeminden çıkarmayı hedefliyorlar. Diğer önemli bir nokta ise, ABD ile Türkiye arasında ekonomik, siyasi ve diplomatik kriz başladığında Pentagon ve Savunma Bakanı Mattsis’ten bir açıklama geldi. Açıklama, “Askeri işbirliğimiz var olan durumdan etkilenmeyecek” şeklindeydi. Bu da aslında her ne kadar bir ekonomik, diplomatik, siyasi kriz yaşansa da askeri işbirliğinin devam ettiğini gösteriyor.
ABD ve NATO’yu oyalayamıyorlar
Federe Kürdistan Bölgesi’ndeki gelişmelerin Suriye iç savaşının bir parçasına dönüştüğü görülüyor. Türkiye hem Irak’ta hem Suriye’de söz sahibi olmak istiyor. Türkiye; Rusya, İran, Esad tarafı ile ABD, Avrupa taraflarını nasıl idare edecek? Türkiye’nin politik geleceği bu denklemde nasıl şekillenecek?
Türkiye Kürtlerin yaşadığı bölge ülkelerinin tamamında söz sahibi olmak istiyor. Zira iç ve dış politikasını anti Kürtlük üzerine kurmuştur. Suriye ve Irak özelinde bu durum çok belirgin bir şekilde açığa çıkıyor. Bunun yanı sıra Türkiye’nin başında olan yönetim, yeni Osmanlıcılık olarak adlandırdığı bir sistemi istiyor.
Türkiye bölgeye halifelik getirmek istiyor. Ki bunu da kültürel, toplumsal İslam’dan çok, cihatçı İslami düşüncelerle getirmek istiyor. Bunu başarabilmenin peşindedir Türkiye’nin mevcut yönetimi. Bunun için Suriye’de bölgenin ticaret merkezi Halep üzerine, Irak’ın petrol bölgeleri Musul ve Kerkük üzerine hesaplar yapıyor. ABD, Rusya ve uluslararası güçlerin hemen hemen tamamı Türkiye başındaki yönetimin bu amacını anlamış diye düşünüyorum. Ancak her güç kendisi için yararlanmak istediği için bu plana anlamamış gibi yaklaşarak, Türkiye’den faydalanmak istiyor.
Türkiye ile Kürtleri ve diğer inançlarla Sünnileri denetimlerine almak istiyorlar. Bunları müdahale etmek istedikleri yerlerde kullanmayı düşünüyorlar. Şimdilik en bariz bir şekilde görülen İran’a karşı kullanmayı düşünmeleridir. Rusya, Türkiye’den alabileceğini aldı. Zira Rusya, Suriye’deki cihatçı grupların Türkiye’ye bağlı olduğunu biliyordu. Türkiye eli ile onları tasfiye noktasına getirdi. Başta Halep olmak üzere daha sonra Dera, Guta, Hama, Humus, Cisir Şuğur ve diğer tüm alanlardaki grupları Türkiye eli ile İdlib ve Türkiye’ye işgal ettirdiği Cerablus, Bab, Azez, Exterin’e çekti. Yani Suriye’deki cihatçı grupların hepsinin AKP’nin denetiminde olduğunu kanıtladı. O yüzden şimdi Türkiye’ye “İdlib’i de boşaltacaksın” diyor. Türkiye bu grupların ya imhasına göz yumacak ya da kendi içine çekecek.
Kendi içine çekmesi demek Suriye’deki iç savaşın Türkiye aktif hale gelmesi demektir. İran ve Suriye rejiminin bir bölümü Rusya’ya, Türkiye güçleriyle bağlı gruplarını İdlib’den çıkarması için baskı yapıyor. Rusya’nın bunu yapmaması demek, Suriye’de yeniden Rusya’dan da çok İran’ın hakim olması anlamına gelir. Rusya bunu göze alamadığı için İdlib konusunda çok açık ve net konuşuyor. Türkiye’nin mevcut ideolojik kimlikli siyasetine İran da kanmıyor. Ancak tümüyle karşısına almak istemiyor. ABD ve NATO’yu da artık oyalayamıyor. Yani Türkiye artık Suriye üzerinde bir yandan ABD, öte yandan Rusya ve İran’ı bundan sonra çok fazla oyalamayacak. Bundan ötürü Türkiye için sona gelindi demek yanlış olmaz.
Erdoğan Altan/Şengal-MA