Türkiye’de, ‘Yeni Sistem’ kurulmadan önce yoğun tartışmaları yapılan ‘Türk tipi Cumhurbaşkanlığı’ örneklenirken, Türkiye’nin bir şirket gibi yönetilmesi gerektiği vurguları iktidarın en üst yapısından en altına kadar dillendirilmişti. Çift başlılığın Türkiye’ye zarar verdiğine ve bu nedenle tek elden yönetimin doğru olduğuna halkı ikna etmeye çalıştılar. Türkiye’yi bir şirket gibi yönetmek isteyenler aslında bu yaklaşımlarında haklıydılar, herhangi bir şirkette patronun sözünün üstüne söz söylenemeyeceğini herkes bilir. Türkiye bir şirket olacaksa, tek adam yönetimi en doğru yol olacaktı! Ve öyle de oldu. Bağrında Varlık Fonu’na devredilen birçok şirket ve dışında kalan tüm varlıklar artık Türkiye Holding A.Ş. altında birleştirildi.
Yeni sistemi inşa etme gayretinde olan anlayış, holdingin kârlarına kâr katması için holdinge bağlı şirketlerin (kalan tüm kamu kurumları vb.) ücretli kölesi olan ve kendisini holdingin ortağı sanan 80 milyon insanın da holding çıkarları için organize olması gerekecek. Dolayısıyla holdinge bağlı şirketlerin çalışanı olan emekçi halkların bu durumda şirketlerin çıkarlarına mahkum olup en aza razı olmaları gerekecek. Bunun dışında doğal yaşam alanları olarak bilinen tüm alanların holding çıkarlarına eklemlenmesi sürecini de desteklemeleri gerekecek.
TBMM, STK oldu!
Böyle bir yolla holding dünyanın en büyükleri arasına girmeyi başaracak ve holdingin CEO’larının da bu başarıdan en yüksek düzeyde pay almaları sağlanacaktır. ‘Çalışanı’ olduğun şirketler her geçen gün büyürken, ‘sen’ küçülmeye ve kambur üstüne kambur çıkarmaya devam edeceksin. Eee ne de olsa çalıştığın holding dünyanın sayılı ‘şirketleri’ (G8 ve G18 gibi) içinde yer alacak. Bu nedenle mızmızlanmayı bırakıp kaderine razı olacaksın! Valiler vardiye amiri, polis müdürleri bölüm şefleri, muhtarlar çalışanların arasında neler olup bittiğini aktaran ‘yardımcılar’, bakanlar şirket CEO’ları ve en yukarıda büyük patron! TBMM ise ‘Sivil Toplum Kuruluşu’na çevrildi. Oradan da medet ummak artık ham hayal. Ne güzel bir dünya değil mi?
‘Yeni Sistem’i çok önceden müjdelemişti
Eski Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı olan şimdi ise hazinenin başına getirilen Berat Albayrak, “Milli Enerji ve Maden Politikası” programı için yaptığı bir tanıtım toplantısında, “En bakir ve gelişmeye açık alanımız maden. MTAözel işbirliğiyle ortaklıklar kurulacak ve bölgesel aramacılık noktasında da bir süreci başlatacağız. Madencilik Türkiye’yi katma değer noktasında çok ileri taşıyacak. Bunun için neye ihtiyacınız var? Türkiye jeofizik haritası 2018’de tamamlanıyor. Tüm Türkiye coğrafyasını, bitki örtüsünden topografik yapısına kadar röntgenini çekip madencilikte sahip olunan kaynakları göreceğiz. Bir sonraki adım jeokimya haritası… İlk sonuçlar gelmeye başladı. Çok harika sonuçlar elde ettik. Türkiye’nin taşı da toprağı da altın inşallah” sözleriyle, yeni sistemin hedeflerini ekolojik yıkım üzerinden kurguladıklarını ortaya koymuştu.
Türkiye’nin holdinge dönüşmesi yolunda ciddi adımlar atıldı ve devlet buna uygun hale gelmiş durumda. Albayrak aynı toplantıda yaptığı konuşmada, “Geçtiğimiz 15 yıllık yolculuğumuzu sessiz bir devrim olarak söyleyebiliriz. ‘Kamu sektörünün reeldeki payı’nın azaltılması açısından çok önemli bir süreç yaşadık. Pes etmeden mücadele edip dönüştüğümüz bir süreç yaşadık” dedi. Bakan, ‘kamu sektörünün reeldeki payı’nın azaltılmasının başarısını bizlerle paylaşırken, holding olma yolunda hızla ilerlediğimizi açıkça göstermeyi ihmal etmemişti. Bakan Albayrak, birçok ilerlemenin sağlandığını gösterirken holdingleşmenin de hızla tamamlanmış olduğunu ve ‘Türk tipi Başkanlık’la bunun taçlandıralacağını müjdelemişti. Eee ne de olsa taş da toprak da altın!
Dünya üzerinde batan holding ve şirketlerin sayısı neredeyse dünya nüfusu düzeyinde. Bu nedenle elbette böyle bir sonuçla karşılaşmak mümkün, hatta işaretleri başladı bile ve dolar 5 TL’ye dayandı. Holdinge bağlı şirketler battıkça holding zayıflayacak ve en sonunda o da batışını ilan edecek. Örneğin, çok ortaklı yani ‘halka açılmış’ holding veya bileşeni şirketler battığında, olan o şirketlerin ‘açıldığı’ halka oluyor. Emekleri, birikimleri o şirketlerle birlikte buhar olup gidiyor. Sonuçlarına ise holding ortağı olduğunu sanan halk katlanıyor. Açlık, sefalet ve göçler onların kaderi gibi. Peki CEO’lar yani şirketlerin yöneticilerine ne oluyor dersiniz? Onlar, batan şirketlerin tüm parasını ceplerine koyarak kendilerini yeni yaşam alanlarına taşıyorlar. Bazen acele davranamayanların ise, batan şirketin ortağı olduğunu sanan halk tarafından alıkonuldukları da vakai adliyedir.