Kuzey-Doğu Suriye’de PYD ve ENKS arasında başlayan görüşmelerde ilerleme sağlanması Türkiye’yi rahatsız etmiş görünüyor. Uzun süredir bölgede bulunan gazeteci Ersin Çaksu, birlik görüşmelerini ve handikapları gazetemize anlattı
Hüseyin Kalkan
Kuzey-Doğu Suriye’de son dönemde önemli gelişmeler yaşanıyor. Bir yandan ulusal birlik görüşmelerinde kimi adımların atıldığı basına yansıyor bir yandan da ABD ve Fransa ile diplomatik görüşmeler gerçekleşiyor. Keza Suriye yönetimi ve Rusya ile de başka bir cepheden temaslar var. Ankara da bu denklemde görüşmelerin akamete uğraması için yoğun faaliyet yürütüyor. Yıllardır bölgeyi yakından takip eden ve bölgede bulunan gazeteci Ersun Çaksu’ya mikrofon uzattık. Çaksu görüşmelerin arka planı ve kulislere dair bir panaroma çizdi. İlgiyle okumanız dileğiyle…
- Kuzey-Doğu Suriye’de ulusal birlikle ilgili bazı adımların atılmakta olduğu basına yansıdı. Bu gelişmenin ayrıntılarını okuyucularımıza anlatır mısınız?
Evet, bölgedeki ulusal birlik görüşmeleri yaklaşık 4 ay önce başladı. Bilindiği üzere Suriye Demokratik Güçleri Genel Komutanlığı’nın almış olduğu bir inisiyatif vardı. Bu inisiyatif çerçevesinde ENKS ismiyle hareket eden KDP tandanslı partiler DSG Komutanlığı’nı ziyaret etmiş ve ardından görüşmeler başlamıştı. Tabi burada ABD ve Fransız heyetlerinin arabuluculuğu vardı. Bunlar daha çok gizli yapılan görüşmelerdi.
Demokratik Birlik Partisi (PYD) ile ENKS arasındaki görüşmelerin başlamasından kısa bir süre sonra Türk Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu Ankara’da ENKS’lilerle görüştüğünü bir tweet paylaşımıyla duyurdu. O tweet paylaşımında PYD’yi ve Rojava’yı tehdit etmeyi de ihmal etmedi. Bu aslında Türkiye’nin görüşmelerden rahatsızlığının yansımasıydı. İki ENKS’liyi sağına, ikisini de soluna aldığı fotoğraf karesinin olduğu paylaşım bir nevi “ENKS benim kontrolümde” mesajıydı. Bu mesaj kimeydi? Tabii ki Kürtlere, ABD’ye, Fransa’ya ve KDP’ye.
ABD ve Fransa’nın temaslarının da etkisiyle PYD ile ENKS arasındaki görüşmeler devam etti ve geçtiğimiz haftalarda da görüşmeler artık alenileşmeye başladı. Görüşmelerden önce ABD ve Fransız heyetleri bölgedeki tüm siyasi partilerle görüştü. Edinilen bilgilere göre, görüşmeleri tüm partilerin katılımıyla gerçekleştirme yönünde bir eğilim vardı. Fakat ENKS bunu kabul etmedi. ENKS, diğer partilerin bir kısmını PYD’nin uzantısı olmakla, bir kısmıyla da PYD ile sorun yaşamadıkları gibi gerekçelerle sadece PYD ile görüşmek için ısrar etti.
Netice itibariyle görüşmeler PYD ve ENKS arasında başladı fakat ABD ve Fransız heyetleri her iki partinin aralarındaki sorunları çözmesinden sonra tüm partilerin de görüşmelere katılacağı taahhüdünü aldı. Diğer partilerin büyük kısmı da haklı olarak “ulusal birlik sadece iki partiyle olmaz” eleştirilerinde bulundu ve durumdan pek hoşnut olmasalar da ilk tur görüşmelerin PYD ile ENKS arasında yapılmasını birlik yolunda olumlu bir adım olarak ele alıp karşı çıkmadılar.
Tabii PYD ile ENKS arasındaki görüşmeler devam ederken, sürekli olarak basında “şu başlıklarda anlaşıldı, şu hususlara imza atıldı, falan konulardan mutabık kalındı” gibi kaynağı belirsiz birçok haber yapıldı. Fakat dikkat çekici haber Güney Kürdistan’da yayın yapan ve Ankara’ya yakınlığıyla bilinen bir yayın organının iki hafta önce geçtiği haberdi. O haberde “PYD ile ENKS’nin yaptığı görüşmeler sonucu ENKS’nin Suriye muhalefetinden (SMDK) ayrılacağı ve Türkiye’deki merkezlerini Mısır ya da Suudi Arabistan’a taşıyacağını” iddia eden bir haberdi. Çok geçmeden ENKS resmi olarak bu haberi yalanladı. Tabii bu haberin çıktığı yayın organının Türk devletine münzahir olması beraberinde “Acaba haber, ENKS’nin görüşmelerde aldığı yolu test etmek için Türk devleti tarafından mı yaptırıldı?” ya da “Gerçekten böyle bir şey görüşüldü ve bir ilerleme sağlandı mı?” gibi soru işaretlerini akıllara getirdi. Fakat burada önemli bir detay olmaya aday bir iddia var. İddiaya göre, ENKS söz konusu haberi yalanlamadan önce PYD’ye haber veriyor ve haberi yalanlamak zorunda olduklarını bildiriyor. Bu teyitsiz iddia doğruysa eğer bu da gelişmedir, denilebilir. Fakat tekrar belirtmek gerekir ki hala teyit edilmedi, bu iddia…
- Bu gelişmelere Türkiye nasıl tepki verdi?
Mevlüt Çavuşoğlu birkaç gün önce katıldığı bir televizyon kanalında görüşmelerden duydukları rahatsızlığı hemen dışa vurdu. Şubat ayında ENKS ile yaptıkları görüşmelerde bu konuda yani birlik olmamaları konusunda ENKS’yi uyardıklarını ve bunu kabul etmeyeceklerini aktardığını söyledi. O güne kadar “makul Kürt” olarak gördükleri ENKS bir anda “makul olmayan Kürt” pozisyonuna itildi. Türkiye’de 250 bin, Federe Kürdistan’da 200 bin ve Avrupa’da çok sayıda Kürt olduğunu ve bunların Kürtlerin temsiliyetini yapacak kişilerin olduğunu söyleyerek ENKS’ye aba altında sopayı gösterdi. Aslında bu aba altında sopa göstermesi ilk değildi. Çünkü daha önce sözünü ettiğimiz haber çıktıktan sonra da Abdulezîz Temo isimli bir çetenin başında bulunduğu Kürt Mustakbel Rabıtası isimli yapı Türk devleti tarafından hemen alelacele SMDK’ye dahil edildi. Bu ENKS’ye “bakın alternatifsiz değiliz” mesajıydı. Bu tutar mı dersiniz, tutmayacağı aşikar ama Türk devletinin Kürt karşıtlığındaki sınırsızlığı ve geldiği noktayı göstermek açısından ibretlik bir olay. Türk devletinin içine düştüğü bu durum bile birlik görüşmelerinin olumlu olduğunu gösteriyor. Ama söz konusu Türk devleti olunca her zaman ihtiyatlı olmak gerekir. Bunun danışıklı bir dövüş olabilme ihtimalini de göz önünde bulundurmak lazım.
Bu parantezi kapattıktan sonra PYD ile ENKS görüşmelerine gelecek olursak, 19 Mayıs günü önemli sayılabilecek bir gelişme oldu. Kuzey-Doğu Suriye Özerk Yönetimi içerisinde yer alan 25 siyasi parti ve hareket Kürt Ulusal Birliği Partileri (PYNK) ismiyle bir araya geldiklerini duyurdular. Ulusal birlikle ilgili tüm görüşmelerin bu çatı örgütlenmenin yapacağını duyurdular. Adım adım da olsa parçalılıktan bütünlüğe gitme yolunda önemli bir adımdı. PYNK, bundan sonra yapılacak görüşmeler için 7 kişilik bir heyetin belirlendiğini duyurdu. ENKS de 7 kişilik bir heyet oluşturdu.
- O heyetler eski heyetler miydi yoksa yeni heyetler mi oluşturuldu?
Bildiğimiz kadarıyla daha önce, yani PYD ile ENKS görüşmeleri 5+5 şeklinde heyetler arasında yürüyordu. Ancak PYNK kurulduktan sonra heyetler, 7+7 şeklinde yürüyor. PYD heyetinde bazı isimler değişti, onun yerine PYNK’yi temsil edecek isimler eklendi. ENKS’nin önceki heyetine de iki yeni isim daha eklendi.
Bu arada şunu da belirtmek gerekir. Bugünlerin ayrıntısı ya da gündemde olmayabilir, ama önümüzdeki günlerin esas gündemlerinden biri olmaya aday bir gelişme yaşanıyor. Demokratik Özerk Yönetim’de yer alan 25 parti ve hareket PYNK ismiyle bir araya gelirken, ENKS, şimdilerde bünyesindeki parti sayısının 16 olduğunu iddia ediyor. Oysaki ENKS ilk kurulduğunda parti sayası 14’tü sonra bu partilerden 10’u ENKS’den ayrıldı ve Özerk Yönetim’de yer almaya başladı. ENKS’de geriye iki Yekîtî ve 2 PDK-S kalmıştı. Şimdi ise parti sayısının 16 olduğunu savunuyor. Birçok kişi bunu ENKS’nin elini güçlendirmek için siyasi bir ilizyon olarak yorumluyor.
PYNK heyeti ile ENKS heyeti ertesi gün görüşmeye başladı. Yani başka bir deyişle PYD ile ENKS görüşmeleri PYNK ile ENKS görüşmelerine dönüştü. Dolayısıyla tüm partilerin katılımı sağlanmış oldu. Fakat hala her iki blogun dışında kalan Pêşverû ile Yekîtî partileri var. Onlar görüşmeleri olumlu bulduklarını ancak gözlemci olarak kalmaya devam edeceklerini belirtiyorlar. Şu ana kadar olay akışı bu şekilde. Üzerinde uzlaşıya varılan konulara ilişkin henüz resmi bir açıklama yok.
- Bu gelişme diğer bölgelerdeki Kürt siyasetlerine örnek olabilir mi? Bir birlik eğilimi bütün parçalara yayılabilir mi?
Dünyadaki benzer örneklerde tümdengelim ya da tümevarım başvurulan yollar. Yani parçadan bütüne de gidilebilir, bütünden de parçaya gelinebilir. Önemli olan işin mahiyeti ve ciddiyeti. Tabii buradaki görüşmeleri sadece PYD ya da ENKS görüşmesi olarak da ele almamak gerekir. Mesela burada bazı görüşmeler yaşanırken, Zînî Wertê’ye KDP’nin güç yığması şu anda en çok Kürt toplumunda bazı endişelere yol açıyor. Ya da Maxmûr Kampı’nın ambargoya alınması ve saldırılar düzenlenmesi.
Daha doğrusu ve açıkçası KDP’nin Türk devletiyle ilişkilerindeki sicili buradaki ulusal birlik görüşmelerinin üzerinde bir kara bulut olarak dolaşıyor. Tabii burada KDP’nin tamamına yönelik böyle toptancı bir bakış açısı yok. Ama KDP’nin güçlü bir kanadının Türk devletiyle olan ekonomik-ticari ilişkileri ciddi endişe kaynağı olduğu da bir gerçek. Örneğin Nêçîrvan Barzani’nin son açıklamalarında “PKK’yi Güney Kürdistan’da meşru olmayan güç” ilan etmeye yeltenmesi, Türk ordusunun Maxmûr’da 3 genç kadını SİHA’larla vurması sonrası “Maxmur Kampı’nın askeri faaliyetler için kullanıldığını” ileri sürmesi ve Türk devletinin Girê Spî ile Serêkaniyê saldırısı sonrası, Türk devleti bütün dünyada Kürt karşıtlığı konusunda teşhir olmuşken Nêçîrvan Barzani’nin çıkıp “Türkiye’nin Kürtlerle sorununun olmadığını PKK’yle sorunu olduğunu” iddiasını dillendirmesi ciddi güven zedelemesi yaratan şeyler.
Kaldı ki KDP bunu sadece PKK’ye karşı da yapmıyor. Şu anda KDP’nin özellikle bir kesimi YNK’ye karşı tam bir propaganda savaşı başlatmış durumda. Özellikle Lahûr Şêx Cengî ile Pawel Talabani’nin eşbaşkan seçilmesinden sonra bu propaganda savaşı zirveye ulaştı. Buna karşı YNK’nin içinden Süleymaniye’nin otonom olması görüşü öne çıktı. Bu YNK’de 31 Ağustos 1996’da KDP’nin Saddam Hüseyin’in tanklarına binerek Hewlêr’i YNK’den alması sahnesini yeniden canlandırdı. Bir süre önce sırf bazı eleştirileri dile getirdiği için Komelay İslamî a Kurdistan’ın milletvekili Soran Omer’in dokunulmazlığı kaldırıldı. 12 Ekim 2015’te Goran’dan olan parlamento başkanı Yûsif Mihemed’in Hewlêr’e girmesi yasaklandı, Goran’ın 4 bakanı kabineden atıldı, parlamento 22 ay boyunca kapalı kaldı, Mesud Barzani, uzatmalı görev süresi 2015’te dolmasına rağmen 2017’ye kadar Bölge Başkanı kalması durumu yaşandı. Mesud Barzani görevi bitmesine rağmen Bölge Başkanlığı görevini yürütürken referandum kararı aldı ve bu referandum Güney Kürdistan topraklarının yüzde 48’inin kaybedilmesine neden oldu.
KDP’nin bu kanadının Rojava için birlik isteyeceğini ve teşvik edici olacağını düşünürken kocaman soru işaretleri beliriyor, hafızalarda. Bugün AKP-MHP rejimi Türkiye’de muhalefete karşı hangi yollara başvuruyorsa KDP’nin bu sözünü ettiğimiz kanadı da aynı yöntemleri kopyalayarak Güney Kürdistan’da ve diğer parçalarda uygulamaya çalışıyor. Bunlar da haliyle kimi soru işaretlerine ve güvensizliğe neden oluyor.
Burada sözünü ettiğimiz ENKS’nin de KDP’nin Rojava uzantısı olduğunu geçmişte Rojava’ya karşı birçok icraatın içinde olduklarını düşününce soru işaretleri artıyor. Fakat KDP, yekpare olmadığı gibi, ENKS hiçbir şekilde yekpare değil. Şu anda ENKS’nin en az 4 kanadı var. Bunlar Rojava’da siyaset yapanlar, Hewlêr’de olanlar, Ankara merkezli olanlar ve Almanya’da bulunanlar olarak isimlendiriliyor. Burada süren birlik görüşmeleri konusunda da yekpare bir izlenim vermiyorlar. Fakat yine de şu anda bölgedeki tüm siyasi parti, kurumların ve halkın genel olarak ENKS’yi diyalog ve birliğe cesaretlendirici bir yaklaşım içerisinde olduğunu söyleyebilirim. Temenni, ENKS’nin eski siyasetinden vazgeçmesi yönünde.
Çünkü ENKS’nin eski siyaseti, siyasetsizlikti. Bu kadar ulusallıktan, milliyetçilikten dem vurup da ‘dediğimi yapmazsanız, gider işgalci ile işbirliği yaparım’ deme gibi bir siyaset olabilir mi? Bunun ulusal kurtuluş mücadelelerinde de, siyaset biliminde de tanımlaması farklıdır.
Mesela ENSK 8 yıldır SMDK’nin içinde yer alıyor ama hala Kürtçe’nin resmi dil olması önerisini SMDK’ye kabul ettirebilmiş değil. Ademi merkeziyetçi yapıyı kabul ettirebilmiş değil. Ya da kalkıp da 2014’te PYD’ye söyledikleri “siz ölmeye devam edin, nasıl olsa ABD her şeyi sizden alıp bize verecek” gibi şeyleri tekrar ederlerse bu kimseye hizmet etmez.
Madem ki dünya değişiyor, her şey değişiyor ENKS’nin de değişmesi gerekir. Öyle katolik bir milliyetçilikle burayı bana verin, ekonomiyi bölüşelim, askeri güçleri bölüşelim, ora senin, bura benim gibi arkaik ve Kürt total hafızasına acı tecrübeler bırakan yaklaşımların bir tarafa bırakılması gerekiyor.
Her şeyden önce Kuzey-Doğu Suriye’nin sadece Rojava’dan ibaret olmadığını, bölgede farklı halk ve inançların yaşadığını görmesi gerekir. Buna göre bir siyasetin sahibi olması gerekiyor. Mesela ENSK’nin benim Araplara yaklaşımım ne olacak, Süryanilere yaklaşımım ne olacak, ben Arapların yoğunlukta olduğu bölgeler için nasıl bir proje sahibiyim gibi onlarca soruyu sorması ve program belirlemesi gerekiyor.
- Kuzey-Doğu Suriye’de özellikle diplomatik alanda önemli gelişmeler yaşanıyor. Üst üste ABD ve Fransız heyetleri bölge yönetimi ile bir araya geldi. Neler görüşüldü?
ABD ve Fransız heyetlerinin son görüşmelerinin odak noktası sözünü ettiğimiz birlik görüşmeleriydi. Fakat ABD’nin hala bölgeye siyasi olarak yaklaşımında taktiksel tavrı devam ediyor. Askeri olarak DAİŞ’in canlanmasını önleme ve İran’ın sınırlandırılması noktasına odaklanmış durumdalar. ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey’in göreve gelmesinden sonra ABD’nin bölgede attığı her adım şüpheyle karşılanıyor. Özellikle Girê Spî ve Serêkaniyê’de Türk devletine icazet verilmesi, öncesinde PKK’nin önde gelen kadroları için ödül konulması gibi birçok yaşanmışlık ABD’nin bölge siyasetinde kuşkulara neden oluyor.
Tabii ki ABD’nin bu siyasetinde sadece Jeffrey’in belirleyici olduğunu söyleyemeyiz ama Jeffrey’in şu anda Türkiye’nin güdümünde bulunan ve daha önce Suriye silahlı muhalefeti olarak hareket eden çete grupların kurucu fikir babalarından biri olması ve hala Suriye’de 2011 sonrası politikalarında ısrarcı bir tablo çizmesi kuşkulara neden oluyor.
Fransa ABD’ye nazaran biraz daha sıcak ilişkiler geliştirmeye çalışsa da o da ABD’nin dalga boyundan kurtulamıyor.
- Bu gelişmelerin ışığında baktığında bölgede hangi yeni gelişmeleri beklemek gerekiyor?
Ortadoğu’da belki de en zor şeylerden biri de öngörülerde bulunmaktır. Ama şu anda ABD ile Rusya’nın Suriye sahasında ana hatlarda bir uzlaşısının olduğunu da görmek gerekir. ABD, Suriye’de Ekim 2014’te sahaya indi. Rusya ise 2015’te sahaya ayak bastı. İki güç de sahaya indikten hemen sonra koordineli bir şekilde yürüdüler. Hava sahasının Fırat’ın doğusu ve batısı diye paylaşılması, uçakların koordinasyonu vs. konularında zaten koordineli yürüyorlardı. Bu söylediklerimiz tamamıyla aynı ülkü için mücadele ettikleri anlamına gelmiyor tabii ki. Ama zaten Üçüncü Dünya Savaşı olarak nitelendirilen bu sürecin karakteri de bunu gerektiriyordu.
ABD ile Rusya’nın bu koordinasyonu Trump ile Putin’in Vietnam ve Helsinki görüşmelerinde bir ileri aşamaya geçti. Ardından 25 Haziran 2019 tarihinde Rusya, ABD ve İsrail istihbarat şeflerinin katıldığı bir Kudüs toplantısı yapıldı. Bu toplantıdan sonra Rusya’nın Suriye sahasında İran’a yönelik tutumunda değişiklik sezilmeye başlandı. İran’ın 90 kilometre İsrail sınırında uzaklaştırılması, İsrail’in Suriye’de İran milislerine yönelik hava saldırıları bundan sonra artmaya başladı. Geçtiğimiz haftalarda bu üçlü bir Kudüs toplantısı daha yaptı. Görülen o ki, İran’ın Suriye üzerindeki etkisinin kırılması görevi Rusya’ya verildi, ya da Rusya bu görevi üstlendi.
Peki ne karşılığında? Rusya’nın Suriye’deki çıkarlarının korunması ve sahanın Rusya’ya bırakılması olabilir. Mesela Rusya’nın son zamanlarda Suriye rejimine yönelttiği sert eleştiriler, Suriye rejiminde Esad ile Mexlûf aileleri arasında yaşanan ekonomik savaş, ABD’nin Haziran ayı başında Suriye’de yürürlüğe koyacağı Caesar Yasası, Rusya’nın İdlib konusunda Türkiye’ye musamahakar davranmaya devam etmesi gibi olayların hepsi buna işaret ediyor.
Belki Kasım Süleymani’nin öldürülmesini de bu bağlamda okumak gerek. Tabi bunları söylerken ABD ile Rusya’nın her konuda anlaştığını söylemiyoruz. Ana hatlarda bir uzlaşı olduğu seziliyor fakat ince ayrıntılarda hala sürtüşme alanları da mevcut. Kısacası sahadaki uluslararası ve bölgesel güçlerin konumlanmalarını eski okumalar üzerinden ele almak doğru olmaz. O yüzden eski okumalarla yeni dönemi karşılamaya çalışanların yanılgısı büyük olabilir.
Kürtler de bu gelişmeleri yakından takip ediyor. Üçüncü çizgi siyasetini rayına oturtmaya ve geliştirmeye çalışıyor. Bunu demokratik ulus ve ulusal birlik stratejik bakış açısıyla, herhangi bir hegemon güce yedeklenmeden ya da diğer bir güçle karşıtlığa girmeden geliştirmeye çalışıyor.