Akdeniz’e kıyısı olan 5 ülkenin ABD’nin kontrolünde Akdeniz’de hidrokarbon çıkarması denklemine girmeye çalışan Türkiye’nin çabası boşa düşmüş gözüküyor. Ne Mehter Marşı’yla Akdeniz’e açılan Fatih gemisinin kapasitesi ne de Türkiye’nin dış politikası buna izin veriyor.
Türkiye’nin dış politikasında uzun zamandır geleceği uyarısı yapılan krizler art arta gelmeye başladı. Bahsedilen sorunlar içinde epey arka kulvarda bulunan Kıbrıs meselesi birden ön plana çıktı. Türkiye’nin kronik ve çözümsüz bırakılan bir meselesi olmasına rağmen bu düzeyde acil bir hal almasını elbette AKP iktidarının güncel politikalarından azade değildir. Ekonomik, toplumsal ve siyasal krizleri başta olmak üzere gelişmişlik düzeyi ve gücüne bakmadan maksimalist politikaların tetiklemeleri görmezden gelinemez. Gereğinden fazla abartılan jeostratejik konumun pazarlanması sloganlaştırılan megalomani hayalleri karşılamak bir yana aksine ülkenin çözümsüz bırakılan sorunlarında fay hatlarını harekete geçiriyor. Neredeyse yarım asra yaklaşacak Kıbrıs meselesinin bu kadar uzun süre devam etmesinin en önemli sebeplerinden biri soğuk savaş dönemindeki iki kutuplu dünyanın yarattığı denge ve sonrasında da Batı’nın Ankara’yı yanında tutma gayesidir. Elbette başka faktörler de vardır ancak temel parametre budur. AKP iktidarında da AB-ABD aynı politikayı yürütmüş ve daha ılımlı bir çözümü hedeflemiştir. Ancak AKP iktidarının son yıllardaki Yeni Osmanlıcılık politikaları, bu bağlamda Arap ülkeleri ve İsrail ile karşı karşıya gelmesi, Rusya ile flörtü, AB-ABD ile yaşadığı sorunlar Kıbrıs meselesini tetikledi.
Yeni ittifaklar
Kıbrıs meselesi zaten çok taraflı bir denklemdi. Son on yıllık gelişmelerle meseleye yeni aktör ve faktörler eklendi. Yunanistan ve Kıbrıs’ın üyesi olması sebebiyle asıl olarak AB ve Türkiye arasında cereyan eden, ABD’nin görece tarafsız yaklaştığı, Rusya’nın konjonktürel meylettiği toprak egemenliğine dayanan siyasal bir meseleydi. Bugün itibarıyla Mısır ve İsrail gibi aktörlerin dahil olduğu ABD’nin Türkiye aleyhine tavır belirlediği ekonomik faktörün de eklendiği bir mahiyet kazandı. Doğu Akdeniz’de çıkarılacak hidrokarbonun piyasalara ulaştırma rotası ve bunun etrafında gelişen yeni ittifaklar bölgenin jeopolitik ve jeostratejisine etkisini hesaplamak gerekir.
Sorun nerden çıktı?
Olanı özetlemek gerekirse, Mısır, İsrail, Yunanistan, Kıbrıs ve kısmen İtalya’nın dahil olduğu bir ortaklık yapıldı. Bu ortaklığın en önemli ayağı ise ABD’nin enerji devi ExxonMobil’in dahil olmasıdır ki Washington’un Türkiye aleyhine topa girdiğinin resmidir. Görüldüğü üzere Akdeniz’e uzun bir sınırı olan Türkiye yok. Yani denklemin dışında. Karşısında Rusya son yıllarda dış politikada karşı karşıya olduğu İsrail, Mısır, öteden beri ada nedeniyle sorunlu olduğu Yunanistan ve Kıbrıs bulunmakta.
Mursi düştü denklem çöktü
Meseleyi buraya getiren yol haritası adeta Erdoğan’ın dış politikasının iz düşümünü ele veriyor. Mısır ve Kıbrıs Cumhuriyeti arasında 2003 yılında Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) sınırlandırma anlaşması imzalandı. Türkiye’nin o dönem Mısır dahil Doğu Akdeniz’e sınırı olan bazı ülkelerle benzer girişimleri oldu ancak başarıya ulaşmadı. Arap halk ayaklanmaları sonucu İhvan-ı Müslim liderlerinden Muhammed Mursi iktidar olunca Türkiye’yle ilişkilerde bahar havası yaşandı. Yunanistan ve Kıbrıs’ın dışında tutulduğu deniz tatbikatları yapıldı. Mursi’nin iktidardan devrilmesi ve Türkiye’nin İhvan hamiliği iki ülke arasında ekonomik, askeri ve diplomatik ilişkileri bitirdi. Dolayısıyla Doğu Akdeniz’de Yunanistan ve Kıbrıs’ı peyderpey de İsrail’i dışlayan denklem çökmüş oldu.
Birçok ülke dahil oldu
Fırsatı kaçırmayan İsrail ve Yunanistan, Mısır, hatta Filistin ve Kıbrıs’ı da dahil ederek Doğu Akdeniz’de doğalgaz arama çalışmalarına giden Doğu Akdeniz Gaz Forumu ortaklığıyla somutlaştı. Bu ortaklığın Yunanistan, Kıbrıs ve İsrail arasında aynı zamanda askeri bir işbirliği anlaşmasına da dayandığını not etmekte fayda var. Yine adı geçen ülkeler arasında doğal gaz satış ve dağıtımına ilişkin anlaşmalar yapıldı. Mevcut koalisyon bir süreden beridir Doğu Akdeniz’de doğalgaz araması yapıyor. Kamuoyuna açıklandığı kadarıyla ExxonMobil’in iştahını kabartacak düzeyde. Şimdiye kadar 15 parsel ihaleye verildi. Önümüzdeki aylarda aramaların yapılması için yeni parseller ihaleye çıkacak. İlgili ülkeler hem ABD politik desteğini sağlama hem de deniz altında gaz araması yapmak için gerekli ileri düzeydeki teknolojisinden faydalanmak amacıyla ExxonMobil’e oldukça uygun koşullar sağladı. Aynı şartlardan İtalyan ve Fransız şirketleri de faydalanıyor. Ortaklıkta yer alan ülkelerin yanı sıra ABD’nin 6. Filosu bölgede arama yapan şirketlerin güvenliğini sağlamayı üstlendi. Fransa ve İtalya’nın da bölgede bulunan şirketleri nedeniyle bu ortaklığa bigane kalması düşünülemez.
Türkiye’ye sopa gösterildi
Denklemin dışında kalan Türkiye, gelişmelerden oldukça rahatsız. Şimdiye kadar söylem düzeyinde gerginliği arttıran Erdoğan iktidarı geçen haftalarda Fatih gemisini Kıbrıs’a gönderdi. Ankara’nın niyeti ciddi anlamda gaz araması yapmak değil. Nitekim Fatih gemisi yeterli donanıma sahip değil. İşin aslı “Beni de görün yoksa sorun çıkarırım” mesajı vermek. Erdoğan’ın mevcut politikalarıyla mesajın yerine ulaşması mümkün görünmüyor. Karşısında oldukça geniş bir ittifak var. Yunanistan ve Kıbrıs anında tepki verdi. Ardından ABD, girişimi ‘provokasyon’ olarak değerlendirerek Ankara’yı gerginliği arttıracak adımlardan uzak durmaya çağırdı. İsrail ve Mısır da benzer tepkilerde bulundu. Türkiye buradaki haklarını KKTC’ye dayandırarak sondaj yapma hakkını yineledi ancak ABD başta olmak üzere karşı açıklamaların hepsinde ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’ vurgusu yapıldı. Bununla hem ada etrafındaki varlıkların uluslararası hukuka uygunluğuna işaret ettiler hem de KKTC’yi tanımadıkları ve Türkiye’nin KKTC’ye dayanan varlığının uluslararası hukuk açısından geçerliliği olmadığını hatırlattılar. Türkiye ile son yıllardaki yakın ilişkilerine rağmen Rusya’nın açıklaması da Ankara’nın istediği tonda değildi. Moskova sadece gerginlikten uzak durma çağrısı yapmakla yetindi.
Politika değişikliği şart
Erdoğan’ın işi oldukça zor görünüyor. Tunus ve Azerbaycan ile Akdeniz’de tatbikat yapma hazırlıkları yapıyor Ankara. Bu partnerlerle neyi amaçladığı bilinmez ama gaye ete kemiğe bürünen karşı koalisyonu zorlamak ya da alternatif yaratmak ise ölü doğmuş bir hamleden öte anlamı yok. Erdoğan’ın mevcut politikası değişmeden hiçbir şekilde denkleme dahil olması mümkün değil. Bunun ucu da Erdoğan’ın S-400 ve Suriye üzerinden Rusya ile, ambargo üzerinden İran ile, İhvan üzerinden Arap ülkeleriyle, tüm bunların toplamıyla İsrail, ABD ve AB ülkelerine uzanan farklı dalga boyundaki çoklu tercihlere kadar dayanıyor.
Hükümet bu yüzden düştü
Sıralanan tüm meselelerde Erdoğan politik revizyona gitmeden ABD, İsrail, Mısır ve AB ile uyum sağlamadan Doğu Akdeniz’de yapabileceği çok bir şey bulunmuyor. Türkiye’nin buna karşı yapacağı hamlenin Fatih gemisinden çalınan Mehter marşıyla sınırlı kalmasını istemiyorsa daha akli adımlar atmak zorunda. Derken KKTC hükümetinin çöktüğü haberi ajanslara düştü. Hükümet krizinin aynı zamanda AKP iktidarının dayatmalarının bir sonucu olduğu da aşikar. Tek adamın aklıyla her taraftan dökülen dış politikanın neresine el atılsa elde kalması çok da yadırganacak bir durum değildir. Yine içerde yaşanan diktatörlük uygulamaları gözetilince Erdoğan’ın yeni bir çıkış yapması, politika üretmesi neredeyse imkansız. Yine de çıkmayan candan umut kesilmez diyelim.
AB ve Londra açıktan uyardı
İngiltere Dışişleri Bakanı Jeremy Hunt yaptığı açıklamada, “Türkiye’nin,Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kendi özel ekonomik bölgesi olarak hak talep ettiği bölgede deniz sondajı yapacağı yolundaki açıklamasından derin endişe duyuyoruz” dedi. ABKonseyi Başkanı Donald Tusk da AB’nin tek vücut halinde, Doğu Akdeniz’de doğalgaz arama faaliyetleri nedeniyle Türkiye ile gerilim yaşayan Kıbrıs’ın arkasında olduğunu ifade etti.
227 milyar metreküp kaynak
Kıbrıs’ın güneyindeki yataklarda 227 milyar metreküp civarında doğalgaz olduğu tahmin ediliyor. Bu da 40 milyar eurodan fazla ekonomik getiri anlamına geliyor. Kıbrıs Cumhuriyeti’ni tanımayan Türkiye, Kıbrıs sorunu çözülmeden ve Kıbrıslı Türklerin onayı alınmadan bölgede doğalgaz arama çalışması yapılmasına karşı olduğunu savunuyor. Uluslararası toplum tarafından tanınan Kıbrıs Cumhuriyeti hükümeti ise bu tarz maden arama çalışmalarının her egemen devlet için bir hak olduğunu belirterek Türkiye’nin taleplerine karşı çıkıyor.
DIŞ HABERLER