Yapılan araştırmalarda bekar olan bir işçinin yaşam maliyeti 18 bin 239 lira olarak hesaplanmış. Asgari ücret ise 17 bin 002.12 lira. Asgari ücretle çalışan bir işçi eğer evli ve çocukları varsa aç demektir. Diğer yandan yoksulluk sınırı 45 bin 686 lira. Emeklinin aylığı ise sadece 10 bin lira. 4 kişilik bir ailenin açlık sınır 2024 Ocak ayı itibariyle 21 bin 953 lira. Tüm bu rakamlar Türkiye’de büyük çoğunluğu oluşturanların sefalete itildiğini ortaya koymaya yetiyor.
Cumhurbaşkanı R. T. Erdoğan’ın 2015 yılında “Bir A.Ş. nasıl yönetiliyorsa, Türkiye de öyle yönetilmeli’ sözleri dikkat çekerken, gereğini de yerine getirmeye devam ediyorlar. Biz dar gelirliler olarak devletten, hükümetten yaşayabileceğimiz ücreti talep ediyoruz, ama onlar vermiyorlar. Peki, neden versinler? Mevcut iktidar da devlet yapısı da sermaye çıkarlarına göre organize edilmiş bir mekanizma. Bizler aç ve sefil olacağız ki onlar semirmeye devam edebilsinler. Onlar emeğin adeta kanını emerek ve doğayı acımasızca sömürerek varlıklarını sürdüren bir avuç tufeyliden başkaca bir şey değiller.
Sermaye devletinin işçi ve emekçileri kollayacağına inanmak en hafif tabirle aymazlıktan başkaca bir şey değildir. Çevrenize şöyle bir bakarken, sermayenin gazetelerini okuyup ve TV’lerini izlerken ne görüyor olabilirsiniz? Tek gördüğünüz şey sermaye çıkarlarını içeren dezenformasyonlardır. Parası olmayanın sokağa çıkamadığı, su içemez hale geldiği ve açlıktan kırıldığı bu günlerde mevcut iktidar sermayeye çuvalla servet taşımayı aralıksız sürdürürken, ‘vatan’, ‘bayrak’ söylemleriyle halkı yanında tutmayı genellikle başarıyor.
Geçtiğimiz günlerde gazetemizde bir haber hazırlamıştım ve pek dikkat çekmedi. Cumhurbaşkanlığı kararı ile Azerbaycan’la 250 milyon lira hibe yapılma anlaşmasının kararı Resmi Gazete’de yayımlandı. “Ayranı yok içmeye…” diye bir deyim var ve bu durum ilk bakışta aynen ona benziyor. Bu bağışlanan para ile Azerbaycan’da ‘Uluslararası Ormancılık Eğitim Merkezi ve Fidanlık Tesisi’ kurulacakmış.
Ancak bununla bitmiyor. Bu tesisleri Türkiye’nin belirleyeceği şirketlerin yapma koşulu bulunuyor. Bu anlaşmanın tek bir anlamı var ve o da gözlerden ırak bir yerde bu iş yapılır mı yapılmaz mı bilemeyiz ancak emin olduğumuz tek şey bu paranın muhtemelen tanıdık bir şirketin kasasına taşınacağıdır.
Bu göz göre göre yapılan iler tutar yanı olmayan bir girişimken, diğer yandan ‘enerji ihtiyacı’ iddiasıyla halkta garip bir biçimde rıza üretilebilen adımlar atılarak, yine halktan çalınanlar sermayeye aktarılmakta. İktidar 2024 yılı içinde sadece enerji ve madencilik alanında 169 milyar lira ‘yatırım’ yapacak. Kamunun elinde ne var ne yok sermayeye aktarılırken, bu neyin yatırımı diye sormaz mı insan? Evet soralım: Niye yapıyorsunuz ve bundan kamunun yararı ne?
Yatırımlar TEİAŞ’a 28 milyar, TPAO’ya (madencilik için) 98,8 milyar, BOTAŞ’a 29 milyar, EÜAŞ’a 8,1 milyar diye devam ediyor. 2024’te KİT’lerin enerji madenciliği alanında gerçekleştirmesi öngörülen toplam yatırım tutarı 103.865.000.000 lira. KİT’lerin enerji yatırımlarının toplam tutarı ise 65.440.000.000 lira. Tekrar soralım: Halk olarak açlıktan kırılırken, bundan bizim çıkarımız ne? Bizler açlığa mahkûm edilirken, bu paralar kimlerin cebine gidecek?
Geçtiğimiz günlerde 8 milyon dekar doğal alanda petrol arama sondajları başlatılacağı duyurulurken, bugün ise 1,4 milyon dekar alan ise maden şirketlerine verilerek büyük bir yıkıma daha imza atılmaya hazırlanılıyor. Türkiye coğrafyasının yüzde 60’ını sermaye yağması için işaretleyen iktidarda dur durak diye bir şey yok.
İşte böyle böyle soyulup açlığa ve yoksulluğa sürülüyoruz, çünkü sormuyoruz. Türkiye halkları sefalet içinde yaşama tutunmaya çalışırken, “yapma kardeşim, yatırımdan bana ne” desek bu da yetmeyecek. Çünkü onların varlık nedeni bu ve bunu önlemenin tek yolu halkın birleşik gücünü göstermesinden geçiyor. Bir de hatırlamamızda yarar olacağını düşündüğüm bir noktayı da atlamayalım.
2023 yılı vergi rekortmeni olan ve Koçları, Sabancıları geçerek şampiyon olanı da unutmayalım. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın damadı Selçuk Bayraktar 2023’ün vergi rekortmeni oldu. Nasıl mı? Bu sorunun birçok yanıtı var ama asıl yanıt savaşlardan kazanmış olması. En büyük müşterisi de Türk Silahlı Kuvvetleri. 100 yıldır yok sayılmış, dili yasaklanmış, yoksulluğun dibini yaşamış Kürt düşmanlığı rekortmene çok kazandırmış.
Öte yandan uzay masalı ile kitleler etkilenmeye çalışılırken yine bizim cebimizden çıkan 55 milyon dolara turistik uzay gezisi için bir pilotun Musk’un aracıyla dünyayı seyretmeye gönderilmesi gerçekten midemizi bulandırıyor.