9’uncu Yargı Paketi’nde yer alan ‘etki ajanlığı’ kavramını değerlendiren DEM Parti Eş Genel Başkan Yardımcısı Öztürk Türkdoğan, yasanın iktidar kimi istiyorsa onun yargılanmasının yolunu açacağını söyledi
Meclis’e sunulması beklenen 9’uncu Yargı Paketi taslağının şimdiye kadar ortaya çıkan ayrıntıları tartışma yarattı. Taslakta ‘etki ajanlığı’ şeklinde sunulan düzenlemeye göre, “Devletin güvenliği veya iç veya dış siyasal yararları aleyhine yabancı bir devlet veya organizasyonun stratejik çıkarları veya talimatı doğrultusunda Türk vatandaşları veya kurum ve kuruluşları ya da Türkiye’de bulunan yabancılar hakkında araştırma yapan veya yaptıranlar hapis cezası ile cezalandırılacak.”
Oldukça muğlak olarak taslakta yer alan ‘etki ajanlığı’, ‘casusluk’ suçlarının, özellikle gazetecileri ve Türkiye’deki toplumsal sorunlar ile olaylara dair araştırma yapan herkesi kapsayabileceği ön görülüyor.
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkan Yardımcısı ve Hukuk Komisyonu Eş Sözcüsü Avukat Öztürk Türkdoğan, 9’uncu Yargı Paketi’ni ve ortaya çıkan ayrıntılarını değerlendirdi.
Yargı paketinde yer alan ‘etki ajanlığı’ kavramına dair Türkdoğan, “Otoriter ülkelerde gelişen bir uygulama” vurgusu yaparken, Avrupa’daki birkaç ülkede de yer aldığını ancak ‘yabancıların seçimlere müdahalesini önlemek’ amacıyla çıkarılan kanunlardan ibaret olduğunu ifade etti.
‘Hedef; gazeteciler, aktivistler, araştırmacılar’
‘Dezenformasyonla mücadele’ adı altında basın mensuplarını doğrudan doğruya kıskaç altına alacak yasanın çıkartıldığını hatırlatan Türkdoğan, “O yasa nedeniyle aslında oto sansür hedeflenmişti ki büyük oranda da başarıya ulaştılar. Bir tek özgür basın çalışanları sürekli olarak gözaltı ve tutuklamalara maruz kaldı. Demek ki şimdi de toplumun diğer kesimlerini, yani daha çok yine gazetecileri, sivil toplum aktivistlerini, siyasetçileri, uluslararası alanda araştırma yapan kişi ve kurumları doğrudan doğruya etkileyecek, onları cezalandırmasının yolunu açacak bir düzenleme getiriliyor” diye konuştu.
Yasaların, suç tiplerinin ihtiyaçtan doğması gerektiğine de dikkati çeken Türkdoğan, Türkiye halklarının bu yargı paketine ihtiyacının olmadığını söyleyerek, “Bu kadar küreselleşmenin olduğu bir dünyada siz etki ajanlığını ihdas ederek bunu objektif kurallara göre nasıl işleteceksiniz” diye sordu. Türkdoğan, kanun teklifindeki “Kovuşturmalar, Adalet Bakanlığı’nın iznine tabii” ibaresinin bu nedenle getirildiğini dile getirdi.
‘İktidar kimi istiyorsa onu, yargılamanın önü açılacak’
“Demek ki siyasi iktidar kimi istiyorsa onun yargılanmasının yolunu açacak” diye devam eden Türkdoğan, şunları söyledi:
“Yıllar önce Cumhurbaşkanlığına hakaret suçundan ve yine Türklüğe hakaret suçunda Adalet Bakanlığının izni getirildi. Ne oldu? Türkiye rekor kırdı. Cumhurbaşkanlığına hakarette ilişkin Adalet Bakanlığı, önüne gelen her dosyaya izin veriyor. Rekor kırmış durumda şu anda. Ermeni Soykırımı konusunda daha önceden kesinleşmiş onlarca beraat kararı olmasına rağmen tekrar tekrar Adalet Bakanlığı, insanların yargılanmasına izin veriyor ve mahkemelerde ceza veriyor. Şimdi burada da aynısı olacak. Yine diyecekler ki ‘çok nadir vakalarda Adalet Bakanlığı izin verirse olacak.’ Adalet Bakanlığı’nın TCK 301 ve 299’da verdiği izinler bu yetkinin kötüye kullanıldığını gösteriyor zaten. Etki ajanlığında da aynı şey olacak. Adalet Bakanlığı, inanılmaz bir şekilde izin verecek. Çünkü 301 ve 299. madde örnekleri bunu gösteriyor.”
‘Ceza yasanıza bu tarz düzenlemeleri koyarsanız yurttaşınızı zor duruma düşürürsünüz’
Türkdoğan ‘etki ajanlığı’ suçuyla, Türkiye’nin yurt dışında yaşayan yurttaşlarını da zor duruma düşürebileceğine dikkat çekti.
Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı (TİKA) örneğini veren Türkdoğan, “Şimdi onun (TİKA) muadili bir kuruluş Türkiye’de diyelim ki bir araştırma yapmaya kalksa, objektif yani bilimsel bir araştırma, ajanlık kastetmiyorum kesinlikle; o insanları yargılamaya kalkarlarsa o kişilerin ülkeleri de sizin vatandaşlarınızı yargılamaya başlar. Yani karşılıklılık diye bir şey vardır. Siz kendi ceza yasanıza bu tarz düzenlemeleri koyarsanız, kendi vatandaşlarınızı yurt dışında çok zor duruma düşürürsünüz. Diplomatlarınızı, kamu görevlilerinizi zor duruma düşürürsünüz. Siz akıllısınız da onlar akıllı değil mi? Siz yabancı ülke vatandaşlarını veya yabancı ülkelerin çeşitli kuruluşlarıyla çalışan kendi vatandaşlarınız bu maddeyi çıkarıp yargılarsanız, sizin de aynı faaliyeti yapan vatandaşlarınız o ülkeler tarafından farklı gerekçelerle yargılanır” şeklinde konuştu.
Türkdoğan, yasanın hukuki belirlilik ilkesine göre de hazırlanmadığına dikkati çekerek şunları söyledi:
“Şimdi burada Türkiye’de kurulmamış, Türkiye yasalarına, Türkiye hukukuna göre kurulmamış her türlü organizasyondan bahsediliyor. Anladığım kadarıyla çeşitli, galiba burada ‘Sorosçuluğu’ kastediyorlar. Uluslararası kurulan çeşitli organizasyonlar var. Yine fiili organizasyonlar var. Mesela Uluslararası Barış Girişimi ki bu yasada, bu etki ajanlığı maddesinde 399’a ek madde getiriyorlar. Çok ciddi anlamda savaş karşıtı faaliyetler de hedefe konmuş durumda. Yani bir savaş hazırlığı mı bu?”
‘Mevcut yasada boşluk yok’
Mevcut Casusluk yasalarında herhangi bir boşluğun olmadığını ifade eden Türkdoğan, “Kaldı ki 2014’te MİT’e casusluk suçlarında adli kolluk yetkisi verildi. Şimdi MİT 10 yıldır bu yetkisini zaten kullanıyor. Bu nereden çıktı? Şayet böyle bir ihtiyaç olsaydı bu OHAL zamanında ortaya çıkardı. Orada bile ortaya çıkmadığına göre demek ki bu şu anki siyasi iktidarın kendi muhaliflerini baskı altına almaya dönük getirdiği yeni bir suç tipi. Teklifte diyor ki ‘araştırma yapmak.’ Örneğin herhangi bir ülkenin ülkeyle bağlantılı çeşitli araştırmacılar gelip burada demografik araştırma yapabilir mi? Demografik araştırma, yani mülteci-sığınmacı göçmenler üzerine araştırmayı bu kanun yasaklayacak” diye belirtti.
‘İfade özgürlüğüne aykırı’
Bu tür yasaların, geniş toplumsal hareketleri önleme amacı güttüğünü belirten Türkdoğan, “Hem sosyolojinin gelişimine aykırıdır hem de temel hak ve özgürlüklerin kullanımına aykırıdır. İfade ve örgütlenme özgürlüğü hakkına aykırıdır” dedi. “Savaşa karşı çıkmak bir haktır” diyen Türkdoğan, barış savunucularının “karşı faaliyet” adı altında hedef haline getirilmesinin kolaylaştırılmaya çalışıldığını aktararak, “Türkiye Ocak 2018’de Suriye’nin Efrîn bölgesine girdi. Peki, o tarihten bu tarihe Efrîn’de Birleşmiş Milletler raporlarına göre işlenen suçlarla ilgili olarak kim sorumluluk üstlenecek? Hadi bu soruya birisi cevap versin. Bu tarz düzenlemelere bakın Türkiye’nin tarafı olduğu uluslararası sözleşmelere aykırıdır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne aykırıdır. AHİM’ in ifade özgürlüğü ile ilgili çok sayıda yerleşmiş kararları var” dedi.
İlgili suçun ceza alt sınırının 3 yıl olduğu bilgisini veren Türkdoğan, “Ertelemek kapsamına alınmasın, HAGB (Hükmün Açıklanmasının Geriye Bırakılması)uygulanmasın diye 3 yıl. Böyle bir şey olabilir mi? Hem Adalet Bakanlığı’nın iznine tabi tutacaksınız hem de ağır ceza vereceksiniz. Adalet Bakanlığı’nın iznine tabi bir suç tipi düzenliyorsanız bu kadar ağır ceza öngöremezsiniz” diye belirtti.
Haber: Fırat Can Arslan\MA