İHD Eş Genel Başkanı Türkdoğan, AİHM Başkanı Spano’nun Türkiye ziyaretine ilişkin, ‘Kapitalist Modernite anlayışı kendi yarattığı insan hakları sistemini şu anda koruyamıyor’ dedi
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Başkanı (AİHM) Robert Spano’nun Türkiye ziyareti sırasında KHK’lerle en fazla öğretim görevlisinin ihraç edildiği İstanbul Üniversitesi’nden fahri doktora almasının yanı sıra Mardin Valisi ile Mardin Büyükşehir Belediyesi kayyımı olan Mahmut Demirtaş’ı ve AKP Mardin İl Örgütü ziyaret etmesi tepkilere yol açmıştı. Türkiye’nin AİHM kararlarını uygulamadığı, anti demokratik uygulamaların devam ettiği bir ortamda yapılan bu ziyaretler ve yansıyan fotoğraflar evrensel hukuk tartışmalarını bir kez daha gündeme getirdi.
Spano’nun yaptığı ziyaretler üzerinden uluslararası hukukun içerisinde bulunduğu durumu İnsan Hakları Derneği (İHD) Eş Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan, Mezopotamya Ajansı (MA)’ndan Berivan Altan’a değerlendirdi.
Türkiye’nin lobicilik faaliyeti
Spano’nun ziyaretlerinde ortaya çıkan fotoğrafın Türkiye’nin lobicilik faaliyetlerinin AİHM nezdinde faydasının olduğunu gösterdiğini söyleyen Türkdoğan, “Madalyonun diğer tarafından da bakarsak Avrupa Konseyi’nin de insan hakları değerlerini savunma ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni üye devletler tarafından uygulaması sağlama ödevinden ne kadar saptığını gösteriyor. İnsan hakları değerlerinin korunması açısından büyük bir aşınma olduğunu ve Kapitalist Modernite’nin hukuk anlayışının geldiği noktayı gösteriyor” eleştirilerinde bulundu.
Türkdoğan, “Kapitalist Modernite anlayışı kendi yarattığı insan hakları sistemini şu anda koruyamıyor” diye ekledi.
‘Politik ziyaret güven kırıcı’
AİHM yargıcının Türkiye’ye yaptığı sembolik ziyaretin “güven kırıcı” olduğunu kaydeden Türkdoğan, şunları dile getirdi: “Şuan da AİHM’e yapılan başvuruların gündeme alınması ve sonuçlandırılması bile yıllar alıyor. Zaten insanlarda bir güvensizlik duygusu vardı, bir de bu tarz politik ziyaretler bu güvenin tamamen yok olmasına sebep olabilir. Buradan devletlerin çıkarları, milli güvenlik politikaları, büyük küresel tekellerin çıkarları veya NATO’nun çıkarları söz konusu olduğunda bu mahkemeler adalet dağıtabiliyor mu, dağıtamıyor mu? sorusu bir kez daha önemini kazanıyor. Aslında sistem eleştirisini buradan yapmak gerekiyor. Yani kurdukları sistemde bireylerin hak ve özgürlüklerinin korunması anlamında mahkemeler adalet üreten kararlar veriyor mu, vermiyor mu? Bunu sormamız lazım. Türkiye, şu anda Kürt sorununu çözememiş, hem ülke içinde hem ülke dışından çatışmaların içinde olan bir ülke. Sürekli olarak bu silahlı çatışmaların yarattığı ağır bir yaşam hakkı ihlali var. Bunun yanı sıra insancıl hukuk ihlali var. Bir yüksek mahkeme yargıcının bunları göz önüne alarak, düşünmesi gerekirdi.”
Adalet dağıtmak yerine…
Türkdoğan, bu tablo üzerinden ziyaretin “tabuta çakılan son çivi” olduğunu ve evrensel hukukta gelinen son durumu özetlediğini vurguladı.
Türkdoğan, “Eğer siz bir yüksek mahkeme kurup ve onun içtihatlarını üye devletlerin uygulamasını sağlayamadıysanız geldiğiniz nokta Türkiye’deki ziyaret olur. Yani o yüksek mahkeme artık bir bürokratik mekanizmaya dönüşür. Adalet dağıtmak yerine kendisini var edecek ekonomik kaynak arayışına girer ve özellikle bu tip kurumlar kuruluş amacında belirtilen adaleti dağıtma, adaleti yerine ilkesi yerine kendilerini var edecek çalışmalar içine girilirse buradaki aşınmanın boyutu yüksek olur” ifadelerini kullandı.
‘AİHM yargıcını araçsallaştırırsınız’
Evrensel hukuk normlarının sadece Avrupa Konseyi nezdinde değil, Birleşmiş Milletler nezdinde de bir aşınmaya gittiğini dile getiren Türkdoğan, bu durumun en önemli göstergesinin ise koronavirüs (Kovid-19) salgını sürecinde ortaya çıktığını kaydetti. Tüm sözleşmelerde en önemli hakkın “yaşam ve sağlık hakkı” olduğunun vurgulandığını, ancak pandemi ile birlikte devletlerin kendi sorumluluklarını yerine getirmediğini söyleyen Türkdoğan, tam da bu nokta da sistemsel eleştirilerin önemi üzerinde durdu.
Kapitalist Modernite’ye yönelik eleştirilerin ciddi yapılması gerektiğini belirten Türkdoğan, nedenini şöyle açıkladı: “Kapitalist Modernite’nin ürettiği yüksek mahkemeyi getirdiği noktaya bakar mısınız? AİHM yargıcına mı kalmış Türkiye’ye gelip, mesaj vermek ona mı kalmış. 2015’ten beri sürekli Strasbourg’da ne oluyor? diye sorduk ve maalesef haklı çıktık. Mesele Türkiye’nin orayı etkilemesi değil. Orası bozulmasaydı Türkiye orayı etkileyemezdi. Türkiye’ye de ciddi eleştirilerimiz var. İnsan haklarını korunması ve geliştirilmesi görevi Türkiye’ye ait bir görevdir. İlla Avrupa Konseyi’nin size dikte etmesi gerekmiyor ki. Türkiye de konseyin üyesi. Siz nasıl AİHM yargıcını araçsallaştırırsınız.”
HABER MERKEZİ