Seçim sathı mahalline girildiği bir dönemde AKP’ye verdiği bu ‘cömert’ destek Türk İş’in, Cumhur İttifakı içinde yer aldığı biçiminde de yorumlanabilir sanırım. Hatta önümüzdeki seçimlerde Türk İş başkanı Ergün Atalay’ı bu desteğin mükâfatı olarak AKP’den milletvekili olarak görmek bile sürpriz olmaz
Özgür Müftüoğlu
Türk İş kurulduğu 1952’den bu yana “partiler üstü” bir örgüt olduğunu iddia etse de genellikle milliyetçi-muhafazakâr sağ partilerin yanında yer aldı ve emekçilerin, ezilenlerin, siyasal, kültürel ayrımcılığa uğrayan kesimlerin siyasi temsilcilerine karşı hep mesafeli durdu. Bu kesimlerle arasına koyduğu mesafe, Türk İş’in demokrasi ile arasına koyduğu mesafeydi aynı zamanda. Zira tüm askeri darbeler Türk İş tarafından desteklendi hatta Türk İş Genel Sekreteri Türkiye işçi sınıfına en büyük darbeyi vuran 12 Eylül cunta hükümetinde Sosyal Güvenlik Bakanı olarak yerini aldı.
Türk İş’in tavrı AKP iktidarı döneminde de farklı olmadı. 2001 krizinin ardından Kemal Derviş tarafından hazırlanan neoliberal yapısal uyum programı çerçevesinde emekçilerin haklarını ortadan kaldırmaya yönelik saldırıları yaşama geçirilirken, Türk İş -kimi göstermelik itirazlarını saymazsanız- sessiz kalarak da olsa AKP’nin yanında saf tuttu. Çalışma rejimini esnekleştirerek emekçileri güvencesizleştiren iş yasası; mezarda emekliliği getiren, emeklileri yoksulluğa iten, piyasaya devrettiği sosyal güvenlik ve sağlığın bir hak olmaktan çıkmasına neden olan Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu bunlardan sadece birkaçı…
15 Temmuz darbe girişimini; hukukun, demokrasinin, insan haklarının üzerinde tepinmenin ve otokratik bir rejim tesis etmenin fırsatı olarak gören OHAL düzeni içinde “emekçilerin haklarının ortadan kaldırılması ve grev yasaklarıyla övünülmesi” de Türk İş’in AKP’ye sunduğu desteği sorgulamasına neden olmadı.
Pandemi döneminde AKP iktidarı, tüm gücüyle sermayeyi desteklerken emekçileri açlığa, yoksulluğa ve hatta -pandemiye karşı gerekli önlemleri almadan çalışmaya zorlayarak- ölüme terk etmiştir. Pandemi gerekçe gösterilerek emekçiler üzerinde denetimi, baskıyı ve sömürüyü arttıran (evden çalışma, izole üretim üsleri, Mes-safe, kod 29 vb) uygulamalara karşı çıkılmadığı gibi bu süreçte Türk İş hükümetin politikalarını ve bu uygulamaların bir kısmını öven açıklamalar bile yapılmıştır.
AKP’nin 19 yıllık iktidarında Türkiye emekçileri, OECD içinde genç işsizliğin en yüksek olduğu; en düşük ücretle en uzun süre çalışan ve dolayısıyla “çalışan yoksulu en fazla ülke”dir. Gelir eşitsizliğinde, vergi adaletsizliğinde en üst sıralardadır. AKP’nin 19 yıllık iktidarı döneminde en az 28 bin emekçi iş cinayetlerinde yaşamını yitirmiştir. ITUC (Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu) Küresel Hak İhlalleri raporuna göre Türkiye, dünyada işçiler için en kötü on ülke arasındadır.
Son yıllarda AKP’nin toplumsal desteği kaybetmesinde bu tablonun önemli bir payı olduğuna kuşku yoktur. Erken seçimin her geçen gün daha da belirginleştiği süreçte AKP, Türk İş yönetimi aracılığıyla işçileri sarayda ağırlamakta; Çalışma Bakanı’nı Zonguldak’ta maden işçileriyle bir araya getirip alkışlatmaktadır. Bu çabalar, AKP’nin 19 yıllık iktidarındaki işçi düşmanı tavrını unutturup, emekçilerin desteğini yeniden kazandırmaya yetecek midir bilemeyiz ama Türk İş’in bu çabada önemli bir rol üstendiği aşikârdır.
Seçim sathı mahalline girildiği bir dönemde AKP’ye verdiği bu “cömert” destek Türk İş’in, Cumhur İttifakı içinde yer aldığı biçiminde de yorumlanabilir sanırım. Hatta önümüzdeki seçimlerde Türk İş başkanı Ergün Atalay’ı bu desteğin mükâfatı olarak AKP’den milletvekili olarak görmek bile sürpriz olmaz. Türk İş tarihine bakıldığında bu durumun şaşılacak bir yanı yoktur. Ancak yine de Türk İş içinde -yönetime rağmen- sınıf mücadelesi yürüten sendika aktivistlerinin ve emekçilerin Türk İş yönetiminin malûm tavrı nasıl değerlendireceği ve buna nasıl bir tepki göstereceği sadece önümüzdeki seçimler için değil, Türkiye’de sınıf mücadelesinin geleceği açısından da son derece önemlidir!