Ahmet Tulgar-Pazartesi Söyleşisi
Türkiye’de ana akım medya ve iktidar yanlısı medya gruplarında bir kez daha büyük bir erozyon başladı. Bir yandan ekonomik krizin etkileri, diğer yandan iktidarın bütün medya propagandasına rağmen son yerel seçimlerde beklediğini elde edememesi, medya patronlarının işten çıkarmalara, hükümetin de kendi medyasına mali destek konusunda çekimserleşmeye başlamasına sebep oldu. Sosyal medya platformları ve dijital yayınlar ise her geçen gün kamuoyu oluşturmada daha etkili bir konuma yerleşiyor. Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi (TASAM) Siyasal İletişim Enstitüsü Direktör Yardımcısı, Siyasal İletişimci Can Türe ile ana akım medyadaki erozyonu ve sosyal medya platformlarının etkisini konuştuk.
Türkiye’de ana akım gazetelerin kağıt baskı tirajı çok düştü. Bir zamanlar ‘amiral gemisi’ denen gazeteler 30 binde seyrediyor. Bunun politik, sosyolojik ve teknik sebepleri nedir? Bu düşüşte dijital medyanın yayılışının etkisi nedir?
İnternet’in en önemli iki etkisinden bahsetmek gerekir: Birincisi, erişim maliyetlerinin düşüşü. İkincisi ise, ana akım dışı enformasyon kaynaklarının daha kolay erişilebilir olması. Her iki durumun da kağıt baskı tirajlarının düşmesinde büyük etkisi oldu. Bunlar teknolojik nedenler. Politik sebebine gelince; Türk ana akım medyası etkisiz bir medya. Kanı oluşturma, tutum değiştirme, bilgilendirme gibi kitle medyasının tarihten gelen temel fonksiyonlarının hiçbirine sahip değil. Bu birçok akademik çalışmayla kanıtlanmış durumda. Bu etkisizlik durumu 1990’ların başında piyasanın deregüle edilmesi ve özel televizyonların ortaya çıkışından bu yana mevcut ama son zamanlara kadar iyi saklanabiliyordu. Son 10 yılda ise, Internet kitle medyasının ortaya çıkaramadığı kamuoyunu oluşturunca, Türk medyasının etkisizliği tümüyle ortaya çıktı. Diğer yandan medyanın yüzde 80’inin iktidar yanlısı grupların elinde toplanması ve havuz iddiaları vs. de ana akım medyanın itibarının dibe vurmasına neden oldu. Sonuç olarak medyanın bugünkü hali, global teknolojik gelişmelerle, Türk medyasına özgü yerel durumun birleşmesiyle ortaya çıktı.
Ana akım gazetelere haber kaynağı olarak bakılıyor mu hâlâ? Ana akım gazeteleri diğer gazetelerden ayıran en önemli özellik nedir kamuoyu açısından?
Ana akım medyayı, bağımsız medya organlarından ayıran tek faktör iktisadi altyapısı. Ana akım sıfatına haiz olabilecek büyüklükte bir medya kurumu, buna uygun büyüklükte sermaye, örgüt ve teknolojik altyapıyı üretim girdisi olarak kullanır, sonunda da bu büyüklüğe uygun etkiye sahip bir kültürel çıktıyı hedef kitleye ulaştırmayı hedefler. Türkiye özelinde, bu hedeflenen sonuç elde edilemediğinden, yani medya Türkiye’de etkisiz olduğundan, altyapıya ve itibara yatırım yapmak yerine ranta yöneliyor. 90’lı yıllarda bu rant gazete promosyonları vs. şeklinde tezahür ediyordu, günümüzde ise doğruda siyasi rant olarak. Türkiye’de politik haber alma talebinde olan kesim rantçılığı hoş görmüyor, bu medyaya da itibar etmiyor.
Genç bir gazeteci niçin ana akımda çalışmak ister? Üniversite eğitimi gazeteci adaylarını ana akım için mi forme eder?
O eskidendi. Emek piyasasında ana akım medya hâlâ o kadar cazip mi, ondan emin değilim. Ana akım medya geçtiğimiz yıllarda mutlak bir “gatekeeping” demekti, telefonla arayıp istediğiniz bakanı bağlatabilmek demekti, siyasi gücün “dağıtıldığı” merkezlerden biriydi. Dolayısıyla cazibesi itibarından değil, içindekilere sağladığı mutlak güçten kaynaklanıyordu. Merkezkaç kuvvetlerin yükselişiyle bu güç de büyük ölçüde ortadan kalktı. Ana akım medyanın gücü artık sadece Christiane Amanpour ile hayali röportaj yapıp yayınlamaya ya da, Taraf örneğinde olduğu gibi, bavullarla gelen belgeleri basın bülteni yayınlar gibi basmaya yetiyor. Dolayısıyla, hiçbir saygınlığı, etik kodları, itibarı olmayan bir medya güçten de düşünce bu sektörün adayları nezdindeki cazibesini yitirdi.
Uzun bir süredir gazetecilik mezunları ile bir hafta kadar süren atölye çalışmaları yapıyorum düzenli olarak. Atölye sonunda birçok gazeteci adayı bir haftada çok şey öğrendiklerini ifade ediyor. Kast ettikleri daha çok, habere insan hakları, barış gibi kavramlar açısından bakmak. Genel olarak gazetecilik okullarında bu kavramlar ne kadar gündemde?
İstanbul İktisat Fakültesi’ndeki Gazetecilik Enstitüsü’ne kadar uzanan bir basın-yayın eğitimi geleneğimiz var. Türkiye’de çok iyi eğitim veren İletişim fakülteleri ve dünyanın en iyi okullarında eğitim almış iletişim hocaları bulunuyor. Buna rağmen medya eğitimi bugün olması gereken yerden çok uzakta. Bunda eğitimdeki kalitenin aşınmasından çok yukarıda bahsettiğim nedenlerle medyanın son dönemde yaşadığı itibar kaybı da var. Fakat iletişim sektörü teknolojik gelişmelerin etkisiyle kendisini en çok dönüştürme potansiyeline sahip sektörlerden biri. Bu nedenle, boşluk kabul etmiyor ve sürekli kendi içinde yeni alanlar açıyor. Ana akım medyadan “aforoz edilmiş” kavramlar kendilerine başka mecralarda yer buluyor. Bu kavramlara sıkı sıkıya bağlı medya emekçileri de seslerini bu mecralara taşıyor.
Dijital ve sosyal medya yurttaş gazeteciliğinin önünü açtı. Profesyonel gazetecilikle yurttaş gazeteciliği arasındaki fark nasıl korunacak?
Yurttaş gazeteciliği aslında, 20 yıl önce binlerce dolara satın alabildiğiniz 15 kiloluk bir video kameranın bugün herkesin cebindeki telefonda olması. Fakat gazetecilik bundan ibaret değil. Ham veriyi, bağlamından, neden sonuç ilişkilerinden, toplumsal etkilerinden bağımsız bir şekilde sunduğunuz zaman bu bir tür röntgenciliğe dönüşüyor. Habercilik faaliyeti olmaktan çıkıyor. Medya, rasyonel olduğunu varsaydığımız insanın karar verme süreçlerine malzeme sağlayacaksa bunları dikkate almak zorunda. Aksi takdirde, hiçbir enformasyonun doğruluğunu kestiremediğimiz, resmin tamamı içerisinde konumlayamadığımız ve muhtemel etkisini tahmin edemediğimiz bir tür nihilizmin içerisine düşeriz.
Sosyal medyanın ve sosyal medyadaki gazeteciliğin iktidarlar ve büyük şirketler tarafından manipülasyonunu engellemek için sizce hangi denetim mekanizmaları gerekli?
Sosyal medya gibi interaktiviteyi mimarisinde barındıran teknolojilerle “denetim” sözcüğü fazla yan yana gelemez. En fazla mali denetimden bahsedebiliriz; hükümet de zaten dönem dönem bunu Türkiye’de faal sosyal medya platformlarından talep ediyor, her ne kadar şimdiye kadar bir sonuç alamadıysa da. Fakat içerik denetimi bu yeni iletişim biçimine çok yabancı. Denetim adı altında atacağınız herhangi bir adım sansürcülüğe dönüşebilir. Çünkü bu iletişim mecrası gazete veya TV gibi “tek üreticiden çok tüketiciye” değil, “çok üreticiden çok tüketiciye” eksenli bir ortam. Dolayısıyla içerik denetlemesi çok tehlikeli. Bu yayıncılık biçimi de, diğerleri gibi, güç odakları tarafından sürekli istismar ediliyor. Bu istismar bugünlerde sıkça duyduğumuz yalan haber yayma, troll ordularıyla iletişim kanallarını domine etme ya da gerçeklikten kopuk algı yaratma ve başka biçimlerde gerçekleşiyor. Fakat bunlarla mücadele etmenin yöntemi içeriği denetleyerek erişime kapatmak değil, bu içeriğin ve kaynağının güvenilirliğini saptamak, buna göre dikkate alınmasını sağlamak. Fact-checking (veri doğrulama) faaliyeti bu konuda kısmi bir çözüm. Fact-checker’lar araştırmacı gazetecilerin yaptığını Internet tabanlı olarak yapıyor ve dijital dünyadaki aktörlerin ve bunların ürettiği içeriğin ne kadar güvenilir olduğunu saptıyor. Bu çaba sosyal ağlarda yolumuzu bulmamıza yardımcı oluyor.
Sosyal medya politik kamuoyunu hangi açılardan değiştirdi?
Medya sözcüğü Latince medium’un çoğulu. Yani ortam demek. Orta sözcüğünden türetilmiş. Yani herkesin bulunduğu, tüm kamunun var olduğu aldığı, kamuoyunun şekillendiği yer. 1800’lerin başında Paris’te bir kent meydanı ya da Anadolu’da bir mahalle kahvesi de olabilir. Bu metafor sosyal medyaya kitle medyasından daha uygun. Çünkü tek merkezli değil çok merkezli bir iletişim söz konusu. “Bağlantı” iletişimin gerçekleşmesi ve devamı açısından anahtar kelime. Bu sayede, birçok haberi ana kaynaklarından araya ana akım medyanın seçiciliği girmeden almaya başladık. Kitle medyasında kendisine yer bulamayan sesler de dikkat yelpazemizin kapsamına girdi. Kamusal tartışmayı sadece komşularımızla yapabilirken şimdi Türkiye’nin en ücra köşelerindeki Twitter kullanıcılarıyla yapabiliyoruz. Aynı şekilde gündemin tamamen dışındaki konuları tartışabiliyor, araştırabiliyoruz. Yani marjinal, hayatımıza girdi. Tabii, bunlar işin iyimser yanı; sosyal medya olgusunu sadece bu yönüyle ele almak çok naif olur. Yukarıda değindiğimiz gibi, yalan haberin kolayca yayılması ve bu yaygınlığın hızlı gündemler oluşturması, belli aktörlerin bu mecraları domine etmesi, diğer aktörlerin sesinin kısılması, organize yıldırma, hedef gösterme vb. gibi çok derin sorunları olan bir alan aynı zamanda.
Batı ülkelerinde trollük ve sahte haber yayma gibi eylemler psikolojik harp olarak tanımlanıyor ve kamuoyuna karşı silah kullanma eylemi olarak yargılanıyor? Bu konuda siz ne düşünüyorsunuz?
Jürgen Habermas ideal, rasyonel ve eşitlikçi bir kamusal tartışma ortamının şartlarını belirlemiş fakat bu ortamın oluşmasının, egemen sınıfın örgütlü çıkarları tarafından engellendiğini iddia etmişti. Aynı durum, çok kapsayıcı olduğunu düşündüğümüz Internet ortamı için de geçerli. Internet ve sosyal ağlar da çok organize bir şekilde manipüle edilebiliyor ve ciddi sosyal sorunlara yol açabiliyor. Daha eşitlikçi şartlarda rasyonel muhakeme yetilerine sahip bireyler için münferit yalan haber çok büyük sorun oluşturmaz. Internet’te güvenilir enformasyona ve kaynaklarına erişim okuryazarlığının geliştirilmesi büyük önem taşıyor.
Türkiye’de medyanın en önemli sorunları nedir ve acil olarak ne yapılmalı?
Ana akım medyadan bahsediyorsak, artık yapılacak fazla bir şey olduğunu düşünmüyorum. Zaten etkisiz olan medya son yıllarda itibarını da sıfırladı. Eskiden zararları, bağlı oldukları holdinglerin diğer şirketleri tarafından sübvanse edilirdi, şimdi ise doğrudan devlet kurumları tarafından ediliyor. Sermaye yapılarında, mevzuatta, bu alandaki kalifiye insan kaynağından çok köklü değişiklikler olması gerekiyor, fakat bu da mevcut politik ortamda çok zor. Ama zaten “o medyaya” artık gerek de yok. Türkiye’nin kamuoyu zaten başka mecralarda oluşuyor. Bundan sonra yapılması gereken, o mecraları, daha eşitlikçi, güvenilir, barışçıl bir yer haline getirmek, editoryal sorumluluğu yani profesyonel gazeteciliği tekrar öne çıkarmak, bu yeni medyanın yeni ihtiyaçlarına uygun entelektüel ve kalifiye kadroları yetiştirmek ve Internet’in sağladığı tüm bu olanakların hukuksal teminat altına alınması için kamuoyu oluşturmaktır.