Tutuklu bulunduğu Sincan Kadın Kapalı Cezaevi’nden 25 Kasım için yazı gönderen DBP eski Eşbaşkanı Sebahat Tuncel, direnen kadınların mücadelesi ile zamanın değişeceğini belirtti
25 Kasım çalışmalarına kadın örgütleri tarafında hız verilirken, tutuklu kadın siyasetçiler de gönderdikleri mesajlarla kadınların direnişine vurgu yapıyor. 2016’dan beri tutuklu olan siyasetçilerden DBP eski Eşbaşkanı Sebahat Tuncel de JINNEWS’ten Dilan Babat’a gönderdiği mektupla 25 Kasım mesajı verdi.
Tutuklu bulunduğu Sincan Kadın Kapalı Cezaevi’nden yazı gönderen Tuncel, kadınları selamlayarak, “Kadınların mücadelesi ve direnişi zamanı değiştirecek, dolayısıyla dünyayı değiştirecektir. Dem Dema Azadiyê. Jin Jiyan Azadî” dedi.
Kadınlar yine sokakta olacak
Kadınların her yıl olduğu gibi bu yılda 25 Kasım’da sokakta olacağını belirten Tuncel, Jîna Emînî’nin katledilmesi sonrası İran’da başlayan eylemlere ve kadınlara yönelik saldırıların Türkiye’de de benzer olduğuna vurgu yaptı. Savaşın, ekonomik krizin ve ayrımcılığın faturasını kadınların ödediğini belirten Tuncel, kadın bütün bunlara karşı sokakta olacaklarını ifade ederek, “Savaşın kadınların ve çocukların yaşamına daha da zorlaştığına dikkat çekerek savaşa hayır diyecekler. Belki bizleri de hatırlayıp cezaevlerinde bulunan kadınların yaşadığı erkek-devlet şiddetine dikkat çekecekler. Bu şiddetin Garibe Gezer’i nasıl hayattan kopardığına dikkat çekip cezaevindeki kadınlarla dayanışma içerisinde olduklarını söyleyecekler” dedi.
25 Kasım direniş günü olmalı
“Kadınlar sadece 25 Kasım, 8 Mart gibi özel günlerde değil, her günü her saati mücadele ve direniş günü yapmalılar” diyen Tuncel, kadın direnişlerine de değinerek, “Kadın dayanışması her zamankinden daha güçlü. Demokratik, ekolojik kadın özgürlükçü sistem bir ütopya değil. Kadın öncülüğünde gelişen devrim, İran’da Jîna Emînî’nin katledilmesine karşı kadın öncülüğünde gelişen direniş, kadınların dünyanın her yerinde eşitlik, özgürlük mücadelesi, başka bir yaşamı mümkün kılacaktır. Zamanı değiştirmek, dünyayı değiştirmek demektir. Kadınların zamanı değiştirebilecek gücü var. Unutmamak gerekir ki; kadınların eşitlik ve özgürlük mücadelesi ve bu alandaki kazanım düzeyi tüm toplumsal, ekonomik alanda köleliği ve sömürüye karşı eşitlik ve özgürlük mücadelesini belirleyecektir” dedi.
Bu bizim kaderimiz değil
“Erkekliğin yüceltildiği, kadının toplumsal, siyasal, ekonomik yaşamın dışına iterek tek yaşam gerçekliğinin erkeğe hizmet olarak dayatıldığı bu köleciliğe karşı yapılması gereken bu köleliği parçalamaktır” diyen Tuncel yazısının devamında, “Her yıl açıklanan şiddet ve kadın katliamı verileri, kadınların her gün katledildiğini tacize, tecavüze maruz kaldığını, tartışmaya yer bırakmayacak şekilde ortaya koymaktadır. Bu bizlerin kaderi değil, bunu değiştirebiliriz. 21’nci yüzyılı kadın yüzyılı yapalım” diye yazdı.
21’inci yüz yıl özgürlükler yılı olacak
“Merkezi uygarlık sistemine geçişte yaşanan ilk cinsel kırılma, kadınlar aleyhine gelişmiştir. Neolitik süreçte ekonomik, siyasal, toplumsal yaşamın merkezinde yer alan kadın ilk cinsel kırılma ile bu alanlardan dışlanmış, kadına dair ne varsa ‘kötü’ sayılmış” diyerek kadının adım adım nasıl yok sayıldığına işaret eden Tuncel, “Tüm dinler kadının ikincil olma, köleleştirilme sürecini ‘tanrının isteği’ olduğu yalanını gerçekleşmiş gibi topluma dayatmaktadır. 21’inci yüzyılda dinin demokratikleşmesi, kutsal metinlerin kadın özgürlükçü, bir perspektifle yeniden yorumlanması talebi, kadınların eşitlik ve özgürlük mücadelesi açısından önemli bir konudur” dedi.
Türkiye de İran gibi
Jîna sonrası yapılan eylemlerle “jin jiyan azadi” sloganın dünyaya yayıldığını belirten Tuncel şunları yazdı:”Jîna Emînî’nin Kürt kadın olması olayın bir başka yönünü de ortaya koymaktadır. Kadına yönelik her türlü şiddet, ayrımcılık, katliam politiktir, kaynağını erkek egemenliğinden alır. Ancak Jîna Emînî’nin Kürt kimliği bu katliamın cinsiyet politikası kadar, kimlik politikası ile de alakalıdır. Kürt kadınlar yaşadıkları her alanda demokratik, ekolojik kadın özgürlükçü bir yaşamı inşa etmek için mücadele ediyor. Bu nedenle tekçi ulus-devletlerin, erkek iktidarların hedefi haline geliyorlar. İran’da Kürt kadınların karşılaştıkları sorunlar arasında paralellik var. Türk-ulus devleti örgütlü olan tüm kadınları hedef alsa da özelde Kürt özgür kadın hareketini, eşitlikçi ve özgürlükçü bir yaşamı inşa etmek için demokratik siyaset alanında mücadele eden kadınları özel olarak hedef almaktadır. Eşbaşkanlık sistemini kriminalize ederek, belediyelere kayyım atanma gerekçesi yapılması, KJA gibi kadın örgütlenmelerimizi yargılama konusu yapılarak kadın kurumlarımızın kapatılması, kadın siyasetçilerin hapsedilmesi. AKP-MHP Ergenekon ittifakının, kadın düşmanı politikaları kadar Kürt halkının eşitlik ve özgürlük mücadelesi ile de alakalıdır.”
Tekçi otorite hakim kılınmak isteniyor
Son süreçte yaşananlara da değinen Tuncel, kadın gazetecilerin hedef alınması, TTB Başkanı Şebnem Korur Fincanı’nın tutuklanmasına işaret ederek, En son Şebnem Korur Fincancı’nın tutuklanması, Gezi Davası, Kobanê Davası, HDP’nin kapatılma davası, muhalif örgütlü kurum ve kişilerin hedef alınması, basına sansür yasası, Kürt gazetecilerin sistematik olarak gözaltına alınıp tutuklanmaları, Gazeteci Nagihan Akarsel’in öldürülmesi bununla alakalıdır. Milliyetçi, cinsiyetçi, dinci, militarist politikaları merkezinde olan tekçi otoriter, faşizan rejimini anayasal güvenceye almak istiyor” dedi.
AKP hegemonya kurmak istiyor
“100 yıl belgeselinin tek hedefi de faşist rejimi kurumsallaştırmak olduğu açık” diyen Tuncel, son olarak şunları yazdı: “AKP kültürel hegomonyasını da kadınlar üzerinde kurmak istiyor. İstanbul Sözleşmesi’ni iptal ederek bunun ilk adımını atmış oldu. Şimdi CHP’nin öngörüsüz ve basiretsiz politikasını da fırsat olarak görmüş, başörtüsü konusunu Anayasa değişikliğinin merkezine koyarak, sadece başörtüsünü değil, aile tanımını da dinci, milliyetçi, cinsiyetçi bir yaklaşımla düzenlenmeyi önüne koymuştur. Anayasa değişiklik teklifinin TBMM’de çıkmaması durumunda referanduma götürme girişimi de meselenin kadınların başörtüsü özgürlüğü olmadığı, AKP’nin bunu bahane ederek kendi ideolojisini topluma dayatmak olduğu ortada. Erdoğan bir yandan da Kürt kadınlarına yönelik ırkçı söylemlerde bulunurken bir yandan da çözdük dediği başörtü konusu yeniden gündeme getirmesi kadın üzerinden kültürel hegomanyasını kurma girişiminden başka bir şey değildir.
Sonuç olarak kadın özgürlüğü toplumun özgürlüğüdür. Kadınların eşitlik ve özgürlük mücadelesi toplumun özgürleşme mücadelesidir. Özgürlük için direnen tüm kadınlara selam olsun. Kadınların mücadelesi ve direnişi zamanı değiştirecek, dolayısıyla dünyayı değiştirecektir. Dem Dema Azadiyê. Jin Jiyan Azadi.”
HABER MERKEZİ