Faşizm koşullarında ‘normal siyaset’ yapmanın mümkün olmadığını belirten Tuncel, ‘Kürt siyaseti ile yan yana durmaktan korkan, çekinen bir siyasetin iktidarın politikaları karşısında başarılı olması beklenemez’ dedi
Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski Eş Genel Başkanları Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş ile milletvekillerine yönelik 4 Kasım siyasi darbesini protesto eylemleri sırasında Diyarbakır Adliyesi önünde gözaltına alınan Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) eski Eş Genel Başkanı Sebahat Tuncel, 6 Kasım 2016’da tutuklandı. 4 yıldır Kandıra 1 Nolu F Tipi Kapalı Cezaevi’nde tutulan Tuncel, yargılandığı davadan aldığı 15 yıl hapis cezasının bozulmasına rağmen tahliye edilmedi.
Tuncel hakkında, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen “Kobanê soruşturması” kapsamında 12 Ekim’de ikinci tutuklama kararı verildi. Tuncel, tutukluluğu üzerinden geçen 4 yıl, “Kobanê soruşturması” kapsamında ikinci tutuklama kararı ve güncel gelişmelere ilişkin Mezopotamya Ajansı (MA)’dan Berivan Altan’ın sorularını yanıtladı.
Kobanê eylemlerinden 6 yıl sonra soruşturma açıldı. “Kobanê soruşturması” ile ne amaçlanıyor?
21’inci yüzyılda Ortadoğu’da ve dünyada dengelerin yeniden şekillendiği bir süreçte, Kürtlerin statüsüz kalması, kendi kaderini kendi belirlemesinin olanaklarının ortadan kaldırılması için 2014 MGK toplantısında stratejik olarak ele alınan ‘Çöktürme planı’ devreye konulmuştur. Bu plan doğrultusunda hayata geçirilen savaş politikası ile Kürt halkının siyaset yapma hakkından, yerel demokrasiyi geliştirmesine, kadın özgürlüğünden, doğanın özgürlüğüne yönelik kapsamlı bir saldırı geliştirmiş. Kürtlük adına ne varsa ortadan kaldırmayı hedeflemiştir. Bunun için ‘kayyım siyaseti’ ile Kürt halkının iradesini gasp etmiş, Kürt halkının bugüne kadar elde ettiği kazanımlara el koymuş, Kürtlerin yaşadığı coğrafyayı talan ederek, sömürerek, Kürdistan halkının yoksullaşmasına neden olmuştur.
6 yıl sonra gerçekleşen Kobanê soruşturmaları, tutuklamaları gerçekleri gizlemek, o süreçte onlarca yurttaşımızın yaşam hakkının ihlal edilmesinde, paramiliter güçlerin sokağa çıkmasındaki rolünü gizlemek, HDP’yi kriminalize ederek, iktidarı önünde engel olmaktan çıkarmak için bizzat sarayın, iktidarın istemlerine göre geliştirilmiştir. Ama bu iktidarın son çırpınışları. Bu politikaların sonuç almayacağı ortada, Kürt halkı inkar, imha ve asimilasyon politikalarına karşı onlarca yıldır direniyor, mücadele ediyor. Mevcut iktidarın baskı, zulüm politikalarına karşı direnecektir. İktidarın elinde tek kalan devletin zor aygıtıdır. Ki zor ve şiddet politikası iktidarı çürütmektedir. Öyle ki AKP’nin en başarılı olduğu ‘krizi yönetme’ siyaseti artık sonuç vermemektedir. AKP-MHP artık yönetememektedir. Salt şiddet de sorunları çözmek yerine ağırlaştırmaktadır.
HDP’li siyasetçilerin tutuklanmasını protesto ederken, sizde 6 Kasım 2016 tarihinde tutuklandınız. 4 yıldır cezaevindesiniz. Son 4 yılda yaşananları gözden geçirdiğinizde, Türkiye nasıl bir atmosfere sürüklendi?
4 Kasım 2016’da AKP Kürt siyasal hareketi ve dostlarına yönelik ‘Çöktürme Planı’nın bir parçası olarak devreye koydu. 4 Kasım’dan bir hafta 10 gün önce 25 Ekim 2016’da, Diyarbakır Büyükşehir Belediye Eşbaşkanları gözaltına alındı ve tutuklandı, yerlerine kayyım atandı. Hemen ardından HDP’nin parlamento milletvekilleri tutuklandı. Kayyım siyaseti ve HDP’nin parlamento dışına atma girişimleri aslında halkımız tarafından boşa çıkarıldı. HDP halen Türkiye’nin üçüncü büyük partisi olarak parlamentodadır. 31 Mart yerel seçimlerinde Kürdistan’da kayyım olan yerleri yeniden kazanmış. Batıdaki seçim stratejisi ile AKP-MHP faşist ittifakına kaybettirmiştir. HDP’ye yönelik baskılar, saldırılar 4 yıldır kesintisiz, sistemli bir devlet şiddeti uygulanmaktadır. Bu saldırıların esas amacı Kürt halkının kendi kaderini belirlemesi, Kürtlerin dil, kimlik ve kültür haklarının güvenceye alınmasını engellemeye yöneliktir.
AKP Kürt siyasi iradesini teslim alamadı, alamayacaktır da. Dolayısıyla operasyonlarla hedeflediği sonuca -yani Kürt siyasi hareketini teslim alma, iradesini kırma- ulaşamamıştır. Kürt halkı ve onun temsilcileri bulunduğu her yerde mücadeleye, direnişe devam etmektedir.
Sizin de bir dönem Eş Genel Başkanlık görevinde bulunduğunuz HDP, 8 yılını geride bıraktı. HDP bu 8 yılda nasıl bir iz bıraktı?
HDP, Kürt siyasal hareketi ile Türkiye demokrasi güçlerinin ortak mücadele aracıdır. 2015 Haziran seçimlerinde bu ortak mücadelenin sonuçlarını gördük. Halklarımıza yeni bir alternatif seçenek sunmuş olduk. Mevcut iktidara mahkûm değilsiniz, seçeneksiz değilsiniz dedik. HDP’nin elde ettiği başarı ve halkta yarattığı umut iktidarı korkuttu. O nedenle 7 Haziran seçim sonuçlarını iptal ederek, seçimleri yeniledi ve Türkiye’yi daha milliyetçi, dinci, militarist bir yola sürükledi. HDP’ye yönelik sistematik devlet şiddeti, HDP’nin en güçlü ve örgütlü bileşeni Kürt siyasal hareketine yönelik kayyım siyaseti, baskı ve zor politikalarına rağmen HDP’nin çağrısı ve yarattığı umut canlılığını korumaktadır. HDP bugün 8 yılını geride bırakırken, Türkiye siyasetini belirleyen kritik bir parti olma konumunu korumaktadır.
31 Mart yerel seçimler stratejisi göstermiştir ki; HDP Türkiye demokrasisinin garantisidir. Yine HDP’yi HDP yapan en önemli yön kadın özgürlük çizgisi, eşbaşkanlık ve eşit temsildir. HDP aynı zamanda kadın partisidir. HDP’li kadınlara, Kürt kadın hareketine yönelik saldırıların temelinde kadın özgürlük çizgimiz vardır. ‘Eşbaşkanlık’ sisteminin belediyelere kayyım atanmasının gerekçeleri arasında gösterilmesi bile asıl hedefin ne olduğunu çok net göstermektedir.
Türkiye’nin geldiği noktada “antifaşist blok” oluşturulması tartışmaları yürütülüyor. Muhalefetin mevcut durumunda “antifaşist blokun” önemi nedir?
Siyaset aynı zamanda sorun çözme sanatıdır. Türkiye’de muhalefetin ‘bu böyle gitmez, bu durum sürdürülemez’ demenin ötesinde, toplumun beklediği çözümleri geliştirmesi, topluma yeni seçenekler sunması gerekir. Bunu yapamadığı takdirde iktidarın ömrünü uzatacaktır. Normal koşullarda demokrasi ve özgürlüklerin var olduğu bir ortamda değiliz. Faşizm koşullarında ‘normal’ siyaset yapmak mümkün değildir. Koşulları iyi tahlil etmek ve dönemin ihtiyaçlarına göre kendisini örgütlemek kazandırır. Aksi sadece itiraz eden söz söyleyen ama topluma umut yaratmayan bir konumda kalınmaya mahkûm oluruz.
İktidar böl, parçala, yalnızlaştır ve etkisiz hale getir siyaseti yürütüyor. Bu konuda bir sonuç aldığı da kesin. Barolar yasasında, sosyal medya düzenlemesinde, kıdem düzenlemesinde, kadın kazanımlarının, İstanbul Sözleşmesi’nin hedeflenmesi, kayyım siyaseti, TTB’nin hedef alınmasına kadar pek çok alanda iktidarın politikalarını boşa çıkarmanın tek yolu, antifaşist bloku oluşturmak ve yan yana gelmeyi başarmaktır. Dikkat ederseniz AKP-MHP kendi ideolojisi dışında örgütlü bir muhalefetin gelişmesini, toplumla buluşmasını çeşitli yöntemlerle engelliyor. Bu siyasete karşı, dağınık, parçalı, sadece kendisini ilgilendiren konularda itiraz eden diğer konulara kayıtsız kalan, Kürt siyaseti ile yan yana durmaktan korkan, çekinen bir siyasetin iktidarın politikaları karşısında başarılı olması beklenemez.
Bu konuda muhalefete eleştirileriniz var mı?
Türkiye’de üç blok oluşmuş durumda. Cumhur ve Millet ittifakı yanı sıra bu iki blok içinde yer almayan HDP’nin başını çektiği demokrasi ve özgürlük güçlerinin, sosyalistlerin oluşturduğu demokrasi bloku var. Demokrasi bloku dışındaki diğer iki blokun Türkiye’nin temel meselelerini, Kürt sorunu, dış politika, neo-liberal politikalar, militarizm konusunda aynı düşünüyorlar. Son dönemlerde dikkatinizi çekmiştir, sürekli parlamentodaki 4 partinin ortak imzası ile bildiriler yayınlanıyor. Bu durumda gösteriyor ki pek çok konuda birbirlerinden farkları yok.
Demokrasi bloku, HDP’nin geliştirdiği üçüncü çizgi, Türkiye’nin Kürt sorunu ve kadın özgürlük sorunu başta olmak üzere Türkiye’deki temel meselelere dair sözü olduğunu, alternatif çözümler geliştirdiği için sürekli baskı ve şiddet politikası, gözaltı, tutuklamalarla, kayyımlarla karşı karşıya kalmaktadır. Millet ittifakının özellikle CHP’nin HDP’ye yaklaşımı sorunludur. Seçimleri kazanmak için HDP’nin oyuna taliptir, Türkiye toplumun yaşadığı sorunları birlikte çözmek, demokrasiyi, barışı geliştirmeye değil. Dikkat ederseniz CHP yönetimi HDP ile yan yana gelmemeye özen göstermektedir.
Cezaevi koşullarını da sormak istiyorum. Günleriniz nasıl geçiyor? Özellikle pandemi cezaevi şartlarını nasıl etkiliyor?
Tecrit içinde tecrit yaşıyoruz. Mart ayından bugüne tüm haklar askıya alınmış durumda, sohbet, spor ve benzeri tüm etkinlikler iptal edildi. Kapalı görüş ise ayda iki kez ve 2 kişi ile sınırlı ki önce sadece bir kişi gelebiliyordu. Hastane sevkleri bir süre yapılmadı, şimdi de 14 günlük karantina uygulaması var ve hastalar tek başına kalmaya zorlanıyor. O nedenle birçok arkadaş sağlık hizmetlerinden yararlanamıyor. Dışarıda insanları ‘Hayat Eve Sığar’ diyerek evlere kapatanlar, cezaevlerinde de hücrelere kapatıyor.
Betonların arasında papatyalar, ismini bilmediğimiz yeşillikler boy veriyor ama devletin yeşille savaşı burada da devam ediyor. İnfaz koruma memurları arama için hücrelere geldiklerinde, ilk önce havalandırmadaki otları, yeşillikleri koparıyor. ‘Niye koparıyorsun, onun size ne zararı var’ dediğimiz de ‘böyle emir aldık’ diyorlar. Ama yine de doğa üretkenliğinden vazgeçmiyor, duvarda çıkmaya başladılar şimdi. Kumrular, serçeler, börtü, böcek ziyaretimize geliyor bazen, son dönem ise arılarda geliyor ve burada birkaç gün uçuyor, sonra ölüyor, nedenini anlamadık. Ölmek için iyi bir yer diye düşünüyorlar herhalde… Karıncaları da unutmayalım. Onları besliyoruz artık. Tabi bir de ziyaretimize gelmelerinden hoşlanmadığımız fareler var.
HABER MERKEZİ