Ezgi Koman
Tam burada bir parantez açalım: TÜİK’in de kullandığı “suça sürüklenen çocuk” kavramı, her ne kadar “suçlu çocuk” kavramına göre çocuk hakları açısından daha yerindeymiş gibi görünse de çocukların bir şeye sürüklenmesi, itilmesi sanki içinde bulunulan durumu yeterince doğru tanımlamıyor.
TÜİK’ten çocuklarla ilgili yeni bir haber var. 2 Ağustos’ta yayınlanan istatistiklere göre; Türkiye’de geçen yıl güvenlik birimlerine gelen ya da getirilen çocukların karıştığı olay sayısı bir önceki yıla göre yüzde 10.8 artarak 499 bin 319 olmuş.
Bu olaylarda, TÜİK’in belirttiği şekliyle, çocukların 207 bin 999’u mağdur olarak, 132 bin 943’ü suça sürüklenme sebebiyle (kanunlarda suç olarak tanımlanan bir fiili işlediği iddiasıyla), 70 bin 905’i bilgisine başvurma amacıyla, 67 bin 518’i kabahat işlediği iddiasıyla, 19 bin 277’si kayıp (hakkında kayıp müracaatı yapılıp daha sonra bulunan) olması sebebiyle, 677’si ise bu nedenlerin dışında kalan diğer nedenlerden dolayı güvenlik birimlerine gelmiş ya da getirilmiş. Suça sürüklenme nedeni gelen çocukların %36.6’sına yaralama, %27.2’sine hırsızlık, %5.1’ine uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanmak, satmak veya satın almak, %4.3’üne tehdit, %3.8’ine ise cinsel suçlar suçları isnat edilmiş.
Tam burada bir parantez açalım: TÜİK’in de kullandığı “suça sürüklenen çocuk” kavramı, her ne kadar “suçlu çocuk” kavramına göre çocuk hakları açısından daha yerindeymiş gibi görünse de çocukların bir şeye sürüklenmesi, itilmesi sanki içinde bulunulan durumu yeterince doğru tanımlamıyor. “Çocuk” ve “suç” kavramını yan yana getirerek çocukların sanki “bir grup kötü insan” tarafından “itildiğini” hatta var olan “doğru yol”dan çıkarıldığını çağrıştırıyor. Ayrıca “suç” tanımı çocuklar için çok net de olmayabilir. Hem adalet sistemine hiç girmemesi gereken çocuğu “suç” olgusunun içine sokuyor. Bu yüzden “kanunla ihtilafa düşmüş çocuk” kavramı çocuklar açısından durumu sanki, çok daha iyi tanımlıyor.
Evet TÜİK’in yayınladığı istatistikler çarpıcı. Çarpıcı çünkü çocukların maruz kaldığı hak ihlallerinin ve sonuçlarının gittikçe derinleştiğini açık ediyor.
Kanunla ihtilafa düşmüş çocuk sayısının artışı, aslında uzun süre ve sistematik olarak hak ihlaline maruz kalan çocukların arttığını, çocuklar için ekonomik, toplumsal ve diğer risklerin görmezden gelindiğini, çocukların korunmadığını gösteriyor. Bir şekilde kanunla ihtilafa düşmüş ve adalet sistemine dahil olmuş çocukların tahliye sonrasında yeterince yeniden güçlendirilmediğini anlatıyor.
Çocukların “mağdur” olarak güvenlik kurumuna gelişindeki artış ise çocuk hak ihlallerindeki önlenemeyen cezasızlığın bu ihlalleri kısır döngü içinde yeniden yeniden karşımıza çıkarmaya devam ettiğini gösteriyor. Çocuklara yönelik ihlal faillerinin cesaretlendirildiğini düşündürüyor. Ve aslında Cumhuriyetin 100. yılına doğru yol alırken, Türkiye’de çocuklara reva görülen muamelenin altını çiziyor.
Çok açık ki TÜİK’in bu istatistikleri Türkiye’nin çok acil, hak temelli, sağlık, eğitim, sosyal hizmet, adalet gibi sistemleri bütüncül şekilde ele alan, çocuk koruma sistemini önleyici, yerel ve merkezi politikalarla güçlendiren bir “ülke çocuk politikası ihtiyacı” olduğunu söylüyor.