“Gemi batarsa hepimiz gideriz” de demiyorlar aslında, “gemi batarsa ilk önce siz batarsınız, gemi su almaya başladığında geminin yükünü hafifletmek için ilk önce siz atılırsınız”, “biz bakarız başımızın çaresine siz düşünün halinizi” demek istiyorlar kendileri dışındaki herkese”
Kenan Kırkaya
“Aynı saraydayız, aynı nimetleri paylaşıyoruz, aynı araçlara biniyor, aynı uçan saraylarla yolculuk yapıyoruz, aynı yatlarda keyif çatıyoruz…” diyemeyeceklerine göre “aynı gemideyiz” demelerini yadırgamamak lazım. Gemi metaforu bu kadar üst düzeyde ve bu kadar sık dolaşıma girmişse ya tufan yaşanıyor ya da daha beter bir tufan yaklaşıyor demektir. Gemi aynı zamanda felakete karşı kurtuluşu sembolize eder ama itiraz edenlerin düşündüğünün aksine gemi kimseyi eşitlemez, batık gemide bile yaşam ve ölüm herkese eşit mesafede değil. Tarih boyunca inşa edilen her gemi sınıflıdır, katmanlıdır. Gemi’nin sarayları, locaları, kamaraları vardır; aynı zamanda küf kokan, nefessiz, izbe ve karanlık köşeleri vardır. Geminin efendileri, kaptanları, kaptan köşkleri olduğu gibi, kırbaçlanan ve kol emeği ile gemiye yol aldıran köleleri vardır. “Aynı gemide miyiz, değil miyiz?” tartışmasını bir tarafa bırakırsak gemi metaforu üzerinde düşünmeye değer.
Yaklaşık 6 bin yıl önce Nuh efsanesi de böyle yaşandı ya da hikayeleştirildi. Tarih öncesi destanlara, oradan da değiştirilerek kutsal kitaplara konu edilen anlatılara göre, yozlaşma ve toplumsal çöküş nedeniyle Yaradan yeryüzündeki herkesi cezalandırma kararı aldı. Ancak insan ve canlı soyunun sürmesi için de Nuh’a bir gemi inşa etmesi emrini verdi. Yeryüzünü sular kapladı ve o güne kadar var olan hayat son buldu. Gemide en günahsızlar değil, en seçkinler- hadi toplumsal kabul ile en şanslılar diyelim – yer aldı. Gılgamêş’in bulmadığı ölümsüzlük iksiri Hz Nuh’a nasip oldu ve anlatıya göre 500 yıldan fazla yaşadı. Bu hikâyeden de anlaşılacağı üzere tufan-felaket aynı zamanda bir devrim ve değişim anlatısıdır, bir devrin sona erip yeni bir devrin başlamasıdır. Nuh tufanı ile resetlenen yaşamın üzerinden 2 bin, 2 bin 500 yıl geçtikten sonra yine aynı kaynaklar bir başka felaketi, bir başka toplumsal çürüme ve yozlaşma halini “Lut Kavmi” hikayesi ile yazdı.
İktidarın dile doladığı gemi, toplumu felaketlerden kurtaracak Nuh’un gemisi değil elbette. Aksine tam hız buzdağına çarpmaya yol alan Titanik’i anımsatıyor. Kaptan köşkündekiler, sebep oldukları felaketin sadece yükünü ve faturasını paylaşmamız için “hepimiz aynı gemideyiz” hatırlatmasında bulunmuyor. “Gemi batarsa hepimiz gideriz” de demiyorlar aslında, “gemi batarsa ilk önce siz batarsınız, gemi su almaya başladığında geminin yükünü hafifletmek için ilk önce siz atılırsınız”, “biz bakarız başımızın çaresine siz düşünün halinizi” demek istiyorlar kendileri dışındaki herkese. Neresinden bakarsanız bakın “aynı gemideyiz” sözü topluma karşı dolaşıma sokulmuş yeni bir tehdittir. Çünkü onların filikaları çoktan hazır ve gemi kurtulamayacak duruma geldiğinde gemiyi terk edecekler. Titanik’te de ölüm herkese eşit yaklaşmamıştı, en alttakiler, en diptekiler herkesten önce boylamıştı okyanusun buzlu sularını.
Meseleleri gemiyi yani memleketi kurtarmak değil, yaşamlarımızı daha fazla sömürmek, gemideki ganimetlerini garantiye almaktır. O yüzden her türlü sömürüyü, felaketi, köleliği sineye çekmemizi bekliyorlar, itirazsız ve kırbaçlana kırbaçlana gemiyi onların istedikleri menzile ulaştırmamızı bekliyorlar. Tepemizde durarak “aynı gemideyiz” diye bağırmaları kendi siyasi amaçlarıyla ilgili. Yine de bütün hazırlıklarına, aldıkları tedbirlere rağmen bedenlerinde bir ürperti dolaşıyor. Köleleri olmadan filikalarla sağ salim yarattıkları tufandan kurtarıp kurtaramayacaklarından emin değiller. O yüzden “seçim zirveleri” düzenliyorlar, efendilik tasladıkları toplumun bütün zorbalıklarına ve bu tehditlerine karşı gemiyi ayakta tutup tutmayacağını merak ediyorlar.
Geçmişte yaşanan felaketlerin çoğu doğal felaketlerdi, tamamı ilahi bir güce, her inanç kendi yaradanına mal etti; insanın terbiye edilmesi ve cezalandırılmasına yoruldu. 6 bin yıl boyunca bu anlatılar işe yaradıysa neden yeniden aynı işlevi görmesin diye düşünüyor muktedirler. O yüzden gizlemeden saklamadan benzer eğilimlerini dışa vuruyorlar ve Diyanet, fiyat artışlarını ve enflasyonu bile Allah’a havale edebiliyor. Kendilerinin sorumlu olduğu felaketleri kazanca dönüştürmek istiyorlar, “kurtarıcı” rolüne soyunuyorlar. O yüzden “bu gemide yaşamak ve hayatta kalmak istiyorsanız bize itaat edeceksiniz, başınıza gelen her türlü felakete rağmen şükredeceksiniz, bizim lüks ve şatafatımızı sorgulamayacaksınız” dayatmasında bulunuyorlar. “Yoksa…” diye devam ediyorlar.
Korku ve panikle gemi gemi diye sayıklamaya başlamalarına da tehditlerine de aldırmayın. Yalnız kaldıklarında, daha güçlü itirazlarla karşılaştıklarında gemiye de memlekete de daha fazla zarar veremeyecekler. O halde bu tufanı bir dönüşüm ve devrim anlatısına çevirme zamanı geldi. Eşitlerin gemisini inşa edebiliriz. Kaptan köşkünden birilerinin bize “aman hadediklerimi yapmazsanız gemiyi batırırız” tehditlerine maruz kalmayacağımız, hepimizin kendi rengiyle, diliyle, kimliğiyle yer alabileceği ve yeni bir dünyaya açılan gemiyi… “Batan geminiz sizin olsun” deyip yolumuza bakalım biz.