TTB, 19 Aralık’ta Antep’te özel bir hastanenin yoğun bakım ünitesinde yüksek akımlı oksijen cihazının alev alması sonucunda çıkan yangına ilişkin yazılı bir açıklama yayımlayarak, Sağlık Bakanlığı’na yanıtlaması üzere sorular yöneltti
Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi, Antep’te hastanede çıkan yangına ilişkin Sağlık Bakanlığı’nın yanıtlaması istemiyle “Bu yangına yol açtığı belirtilen cihaz ülke genelinde nerelerde kullanılmaktadır, sayısı nedir? Dolayısıyla daha ne kadar hasta ve sağlık çalışanı tehlike altındadır?” sorularını sordu.
Yoğun Bakım doluluk oranları
Yangında 12 yurttaşın yaşamını yitirdiğine dikkat çekilen açıklamada, çok sayıda yurttaşın da yaralandığı ifade edildi. Açıklamada, pandemide gerekli tedbirlerin zamanında alınmaması sonucunda hastanelere başvuru sayılarının ciddi oranda arttırıldığına işaret edilerek, “Pandeminin ağırlaşması ile birlikte birçok hastanede yoğun bakımlarda doluluk oranları yüzde 100’ü bulmuş, hatta bazı hastanelerde aşmıştır. Sağlık Bakanlığı veya hastane idareleri tarafından sığınak, yemekhane, otoparklar da dahil olmak üzere birçok boş alan yoğun bakım yapılarak sorun çözülmeye çalışılmıştır. Yatak sayısını arttırma telaşı ile kurulan yoğun bakımlarda yeterli sağlık çalışanının olmaması, tıbbi cihazların kontrolünün zamanında yapılmaması, yatak sayısından fazla sedyelerde hasta yatırılması nedeniyle tıbbi cihazların aşırı kullanımının getirdiği yıpranma, teknik altyapısı olmadan yeni tıbbi cihaz eklemeler, yeterli sayıda personel olmamasının veya aşırı çalışmanın getirdiği dikkatsizlik, oksijen terapi cihazlarının yangına ve başka felaketlere neden olabileceği bilinmesine rağmen bunlara göz yumulması, Gaziantep’te olduğu gibi felakete varan sonuçlara neden olmuştur. Uyarıların dikkate alınmaması ve gerekli önlemlerin hızla hayata geçirilmemesi bu tür kazaların daha da artmasına neden olabilecektir” denildi.
Kamuoyu bilgilendirmesi yapılmadı
Yangının çıktığı hastanenin, işçi sağlığı ve iş güvenliği bakımından gerekli önlemleri alıp almadığının, Sağlık Bakanlığı tarafından gerekli denetimlerin yapılıp yapılmadığının henüz kamuoyuna açıklanmadığına vurgu yapılan açıklamada, “Basına yansıyan bilgiler, Covid-19 hastalarının tedavisinde yaygın olarak kullanılan yüksek akışlı oksijen terapi cihazlarının yangın çıkardığı yönünde çok sayıda hastaneden Sağlık Bakanlığı’na bildirim yapıldığı, ancak cihazların kullanımına devam edildiği yönündedir. İlk tespitler, yangının bir patlamadan değil yüksek akış nazal oksijen tedavisinde kullanılan cihazdan kaynaklandığı yönündedir. Bu cihaz yoğun bakım ünitelerinde hastanenin medikal gaz hattına bağlanarak oksijen temin etmekte, iç ortamdan aldığı filtrelenmiş hava ile istenen oranda karıştırılıp şartlandırılarak uygun sıcaklık ve nem sağlanmakta, bu hava, hastaya istenen miktarda oksijeni uygun nem ve sıcaklıkta verilmektedir” ifadeleri kullanıldı.
Yangın öncesi
Pandemi sürecinde yoğun bakımlarda hayat kurtaran yüksek akımlı oksijen cihazlarının kullanımının artmasının, beraberinde riskleri de getirdiği belirtilen açıklamada, “Sağlık Bakanlığı’nın bu yangından beş gün önce söz konusu cihazların kullanımı için yayımladığı genelge ve olay sonrası yaptığı açıklama, cihazların kullanımıyla ilgili önceden de ciddi sorunlar olduğunu göstermektedir.Nitekim Sağlık Bakanlığı’nın il sağlık müdürlüklerine göndermiş olduğu 14 Aralık 2020 tarihli yazıda; kullanılan cihazların faydaları, riskleri ve dikkat edilmesi gereken noktalar belirtilmiştir. Sağlık Bakanlığı’nın yayımladığı söz konusu genelgede, ‘Personel değişim sıklığından kaynaklı kullanım eğitimi yönünden eksik kalmış olan kullanıcılara verilen eğitimlerin, cihazın kullanım kılavuzunda belirtilen hususları içerecek şekilde tekrarlanması’ istendiği belirtilmiş ve söz konusu cihazla ilgili ‘Haznenin tam oturmaması durumunda, ısıtıcı tablanın alt bölümünün sıvı izolasyonunun tam sağlanmamasından kaynaklanabilecek sıvı teması ile kıvılcım oluşabilir ve oksijen akışı sebebiyle parlama ve yangına sebebiyet verebilir’ denilmiştir” sözlerine yer verildi.
Sağlık Bakanlığı’na yanıtlaması üzerine şu sorular soruldu:
“*Yangının araştırılması için bağımsız bir heyeti oluşturulmuş mudur?
*Bu yangına yol açtığı belirtilen cihaz ülke genelinde nerelerde kullanılmaktadır, sayısı nedir? Dolayısıyla daha ne kadar hasta ve sağlık çalışanı tehlike altındadır?
*Salgının dokuzuncu ayının geride kaldığı göz önüne alındığında Sağlık Bakanlığı’nın kazadan sadece birkaç gün önce gönderdiği uyarı niteliğindeki yazısı geç kalmış bir yazı değil midir?
*Sağlık Bakanlığı’nın ilgili yazısında belirtilen yangınlar ne zaman ve hangi hastanelerde olmuştur? Bu yangınlar üzerine ilgili cihazı kullanan hastanelerin bilgilendirilmesi ve sorunlu cihazların güvenli cihazlarla değiştirilmesi gerekmez miydi?
*Bu sistemlerin bakım ve işletmesi ile periyodik kontrollerinin düzenli yapılması, çalışır ve her an göreve hazır halde olması gerekliliğinden hareketle bakım ve kontrolleri düzenli yapılmakta mıdır? Yangın algılama ve önleme sistemleri çalışmakta mıdır?
*COVID-19 yoğun bakımda çıkan yangın, cihazın kullanımından mı, personel eksikliğinden mi, personel yorgunluğundan mı kaynaklanmaktadır? Personelin mesleki eğitimi var mıdır, varsa yeterli midir?
*Salgın döneminde başka servislerden yoğun bakımlara görevlendirilenlere bu cihazla ilgili gerekli eğitim verilmiş midir, verilmekte midir?
*’Hizmet alımı’ denilen taşeron personelin mesleki eğitimi var mıdır?
*Bu cihazlar üzerinde üretici-ithalatçı firmanın güvenilirliği ve sorumluluğu nedir?
*Bakanlığın yazısında da belirtildiği gibi ciddi riskler barındıran bu cihazla ilgili geçtiğimiz süreçte başka hastanelerde de yaşanan olumsuzluklar var mıdır?”
Açıklamanın devamında şu ifadelere yer verildi:
“Bu durum bir kez daha işçi sağlığı ve iş güvenliğinin ne kadar önemli olduğunu ve sağlığın ‘çok tehlikeli ve ağır işler’ sınıfında olmasının ne denli haklı bir gerçeklik olduğunu ortaya çıkarmıştır. Sağlık emekçilerinin Covid-19 pandemisiyle mücadelede, hem hastalanma ve yaşamlarından olma riskiyle hem de böylesine can güvenliklerini tehdit eden patlama vs. gibi fiziki tehlikeler ile karşılaşmaması için gerekli önlemler alınmalıdır. Pandemide yoğun bakım hizmetlerinin ancak gereken niteliğe sahip tıbbi ekipman ve yeterli sayıda sağlık çalışanı ile yürütülebileceği unutulmamalıdır. Bu nedenle kamu veya özel hastanelerindeki doluluk oranları göz önüne alınarak yoğun bakımlarda gerekli eğitimi almış deneyimli sağlık çalışanlarının sayıları arttırılmalı; çalışma saatleri azaltılmalı; tıbbi cihazların rutin kontrolü yapılmalı; tıbbi cihazlardan sorumlu personeller yeniden eğitimden geçirilmelidir.
Sağlık hizmetlerinde can güvenliği ve hizmetin tam olması ancak koruyucu sağlık hizmetlerinin öncelendiği; toplumcu sağlık anlayışı ve uygulamalarla sağlanabilir.
*Toplu kullanıma açık binalar ve özellikle hastanelerde tesisatların işletilmesinden sorumlu, hastane tesisatları konusunda uzman en az bir makina mühendisi istihdam edilmelidir.
*Teknik personel dahil hastanelerde çalışan bütün personelin başta iş güvenliği olmak üzere eğitimli olması gerekmektedir.
*Özel/kamu ayrımı yapılmadan tüm hastaneler acilen ilgili meslek odaları tarafından denetime açılmalı; denetimlerde eksiklikleri tespit edilen hastanelerin iyileştirme çalışmaları planlı bir şekilde süratle yapılmalıdır.
*Özelleştirme, serbestleştirme politikalarının bir parçası olan hastane hizmetlerinin taşeronlaştırılması uygulamasından vazgeçilmeli; sağlık sistemi toplum ve sağlık emek-meslek örgütlerinin katılım ve denetimine açılarak yeniden düzenlenmelidir.Böyle üzücü ve vahim olayların tekrar yaşanmaması için tüm önlem ve tedbirlerin acilen alınması gerektiğini, bu olayın tüm yönleriyle araştırılmasını, aydınlatılmasını ve sorumluların yargı önüne çıkarılarak hesap vermelerini talep ediyoruz.”
HABER MERKEZİ