Özgür Müftüoğlu
Türk Tabipleri Birliği (TTB) Pandeminin İkinci Yılı Değerlendirme Raporu’nu açıkladı. TTB, pandemi sürecini ve bu süreçte siyasi iktidarın politikalarını en yakından izleyen ve tüm baskı, engelleme ve karalama çabalarına rağmen gerçekleri toplumla paylaşan ve siyasi iktidara uyarılarda bulunan en etkili kurum. Bu rapor ile TTB, sadece pandemi sürecinde yaşananları çeşitli yönleriyle ele almakla kalmıyor, yaşananların ardındaki yapısal sorunları da değerlendiriyor: (https://www.ttb.org.tr/kutuphane/pandemi_2yil.pdf).
Rapora göre ikinci yılını dolduran pandeminin yarattığı tahribat son derece ağır. Bu tahribatın en başında pandeminin aldığı canlar geliyor elbette. Dünyada pandemi nedeniyle yaşamını yitirenlerin sayısı 6 milyon 150 bin civarında. Türkiye’de resmi verilere göre pandemi nedeniyle ölenlerin sayısı 100 bine yaklaşıyor. Ancak raporda bu rakamın gerçekleri yansıtmadığı, hükümetin pandemi süresince diğer pek çok veri gibi vaka ve ölümlere ilişkin de yanlış ya da eksik bilgilendirme yaptığı; TTB’nin hesaplamalarına göre Türkiye’de pandemi dönemindeki fazladan ölüm sayısının 275 bini aştığı belirtiliyor.
“Pandemide daha korumasız olan ve sağlık hizmetlerine ulaşmakta zorlanan yoksulların en çok hastalanan ve yaşamını yitiren kesimi oluşturduğu” rapordaki en önemli tespitlerden biri. Öte yandan bu süreçte gelir eşitsizliklerinin, işsizliğin arttığı; gelirsiz ve işsiz kalan emekçilerin daha fazla sömürüye maruz kalmasıyla çalışma koşullarının kötüleştiği vurgulanarak Covid 19’un “bir işçi sınıfı hastalığı” olduğu ifade ediliyor.
Sağlık emek ve meslek örgütlerinin sürekli gündeme getirdiği gibi pandemide en ağır bedeli ödeyenlerin insan yaşamını ve toplum sağlığını korumak için canla başla çalışan sağlık çalışanları olduğu bu raporda da yer alıyor ve Covid 19 nedeniyle 500’den fazla sağlıkçı, 200’den fazla hekimin yaşamını yitirdiği belirtiliyor.
TTB bu raporda, pandeminin gerek toplumsal etkileri gerekse doğrudan pandemiyle mücadelede ön saflarda yer alan sağlık çalışanlarına etkilerinin ne kadar vahim olduğunu gözler önüne sermekle yetinmeyip, bu vahametin nedenlerini de irdelemiş. Pandeminin yarattığı toplumsal tahribatın nedenlerinin sistemsel ve pandemi yönetiminden kaynaklanan nedenler olarak iki düzlemde ele alındığı söylenebilir.
Buna göre pandeminin dünyada milyonlarca, Türkiye’de yüz binlerce insanın yaşamına mal olmasının en önemli nedeni eşitsizlikleri, sömürüyü özünde barındıran kapitalist sistem ve özellikle de sağlığı “hak” olmaktan çıkartıp metalaştıran sağlıkta neoliberal dönüşüm süreci olduğu vurgulanmış. Özelleşen ya da ticarileşen sağlık kuruluşlarının kâr odaklı olması, koruyucu sağlık hizmetleri yerine kâr getiren tedavi edici sağlık hizmetlerinin tercih edilmesi nedeniyle sağlık kuruluşlarının pandemiye hazırlıklı olmadığı belirtilmiş.
Kapitalist sistemin kuralları içinde hükümet eden siyasi iktidarların pandemi yönetimi ise mücadele etmek bir tarafa adeta pandemiyi insanlığın başına bela edecek türden. Siyasi iktidarın sermayenin çıkarlarına sıkı sıkıya bağlı olduğu ve toplumun sesinin otokratik rejim sayesinde susturulduğu Türkiye, Covid 19 sürecini en ağır yaşayan ülkelerin başında geliyor. Raporda pandemi yönetiminin bilimsel değil kâr odaklı olmasının ortaya çıkan ağır hasarın en önemli nedeni olduğu vurgulanıyor. Pandeminin ardından sağlık kuruluşlarında gerekli önlemlerin alınmaması; gerçek verilerin gizlenmesi; sağlık çalışanlarının sağlığının göz ardı edilmesi; kapitalizmin çarklarını durmamak için ekonomik faaliyetlerin (üretim, ticaret, finans vb) yeterli önlem alınmadan sürdürülmesi; yoksulların ekonomik olarak desteklenmemesi gibi birçok örnekle bu durum somutlanmış.
Raporda anımsatıldığı üzere ilk vakaların ortaya çıkmasından sadece iki hafta sonra TTB, DİSK, KESK ve TMMOB’nin açıkladığı 7 acil önlemin hiçbiri dikkate alınmamış. Bu da pandeminin neden olduğu hasarın siyasi erkin bilgisizliği değil tercihlerinin sonucu olduğunun en önemli göstergesi. Pandemi süreci bilimsel yöntemlerle, şeffaf ve demokratik kitle örgütlerinin, uzman kuruluşların görüşleri dikkate alınarak ve onlarında katılımıyla yönetilseydi yaşamını yitiren yüzbinlerce canımız belki de hala yaşıyor olacak; ekonomik, sosyal yıkım da bu kadar ağırlaşmayacaktı.
TTB’nin raporu iki yılda yaşananları tüm açıklığı ile gözler önüne serdiği gibi bu süreçte yapılanları ve yapılması gerekip de yapılmayanları kayıt altına alarak, gelecekte yaşanabilecek benzeri durumlar için de yol gösterici oluyor.
Önemli bir not: Hükümetin tehlikenin geçtiği yönündeki açıklamalarına ve önlemleri gevşetmesine rağmen “pandeminin yaşamsal tehdidinin ortadan kalkmadığı ve önlemlerin sürdürülmesi gerektiği” uyarısını TTB bu raporda da tekrarlıyor.